1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. “Kucak” diplomasisi
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

“Kucak” diplomasisi

A+A-

“Kucağına oturtmak” üzerinden siyasi bir dil kurmak ne kadar sığ, eril, itici ve gerici öyle… Yine bir savunma refleksi aslında bu; kendi gerçekliğini yansıtmanın, özne olamamanın dışavurumu… İtaat körlüğü, kendi olamama, savrulma hali... Öyle dil sürçmesi de değil; hem dilin, hem siyasetin kirlenmesi, düzeysizleşmesi, itibarsızlaşması…

Söylenen söz, düşüncenin kıyısından değil, merkezinden doğar.
Ama gerek var mı uzun uzadıya konuşmaya?
Kıbrıslının yalın ama keskin sözü yeterli olur bazen:
“Değmez.”

Yine de her seçmenin alması gereken dersler vardır bu süreçten…
İrade değişse, müdahaleye dair perdeleme ihtiyacı dahi hissedilmese, nüfus siyasetinde en kontrolsüz günlerden geçilse de insan düşünür…

***
Mesele "sandık" değil yalnızca...
Bu çürüme iliklerimize kadar işliyor gece gündüz…

Hayatın her alanında denetimsizlik, kalite ve standart yoksunluğu, bilgisizlik ve cehalet geleceğimizi kuşatıyor.

Okul otobüsünün freninden Acil Servis'in kapasitesine, pazardan aldığımız ilaç kalıntılı sebzeden, bacasından zehir kusan elektrik santraline her yerde aynı vasatlıkla yüzleşiyoruz.

"Bir alana üç, üç alana altı" dedikleri inşaatlar lağım kusuyor denize...
Okullar çocuklar yetmiyor, hemşireler hastalara...
Hani neredeyse sessiz sessiz dua ediyor çoğu insan, "uluslararası yakalanma emirleri biraz daha artsa" diye...

Kendinden gayrı pek de bir şikayet yok orta yerde...

***
Özge Öner’in Gazete Oksijen’deki bir uyarısını pek sevdim.
Asıl kayıp, bu rejimin kademeli çürüyüşünü üzülerek seyrederken buna rağmen bir şeylerin kendisinden bağımsız bir biçimde düzeleceğini uman toplumsal kesimlerde” demişti.

O toplumsal grup burada da var.
Adada…
Hem de okumuş insanlar…
Hem de hali vakti yerinde, epeyce…
“Patron patron” geziyorlar ve sanıyorlar ki bu büyük çürüme onları da yutmayacak.

İran'ın, Suriye'nin, Lübnan'ın hazin hikayesini anlatıyor yazar ve uyarıyor: "Bir zamanlar muasır medeniyet idealiyle tanışmış olmak, o medeniyetin kalıcı olduğu anlamına gelmedi."

***

Uluslararası ilişkiler uzmanı İpek Borman, Kıbrıs'ta çözümle ilgili harika bir kavram kullandı: Kilit taşı!
Hem siyasetin düzeyini, hem yaşam kalitemizi yükseltmek için ihtiyacımız olan bu...

Kıbrıs’ta çözüm sadece Kıbrıslıları değil, Avrupa yolundaki Türkiye’yi de dönüştürecek olan eşiktir.
Çözüm, yalnızca bir siyasal mutabakat değil; bir zihinsel dönüşümdür.

Formül biliniyor, zemin belli, çerçeve ortada…
Geriye sadece bir şey kalıyor: Bilgelik, irade ve cesaret.

Bize “kucak diplomasisi” değil; çözüm iradesi, medeniyet arzusu, ortak gelecek düşü gerek.
Kucağa oturmayı değil; ayağa kalkmayı, yürümeyi ve birlikte yol almayı seçmek…

 

 

Bu yazı toplam 2390 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar