Koyun değiliz koç da değiliz ama zavallıyız!
Kıb – Tek akaryakıtı neden ihalesiz alıyor?
Suç mu?
Bence suçtur!
Peki nasıl dava açabiliriz?
Açamayız!
Neden açamayız?
Çünkü akaryakıt anavatandan!
-*-*-
Peki, bu akaryakıt insan sağlığına olumsuz etki ediyor mu?
Bilemeyiz!
Kim bilebilir?
Doktorlar mesela bilir...
-*-*-
Ne diyor doktorların örgütü?
“Zehirleniyoruz!”
-*-*-
Kamu sağlığı, toplum sağlığı, halk sağlığı, insan sağlığı tehlikede yani!
Evet!
-*-*-
Peki, akaryakıtı ihalesiz satanları ve alanları dava edemiyoruz; bizi zehirleyenleri neden mahkemeye götürmüyoruz?
-*-*-
Kim zehirliyor?
Doğrudan akaryakıt alımına karar veren her kimse!
Satanlar da belli, alan da belli!
Parayı ödeyen de belli!
-*-*-
Dava niye açmıyoruz?
Kimse kusura bakmasın ama sadece Girne – Tatlısu arasındaki Kuzey sahil bölgesi değil ki o kara dumandan etkilenen!
Ama önce o bölge!
-*-*-
Güney’de bir avukat arkadaşa sordum; “bu şekilde bir dava açabilir miyiz?”
“İncelemek lazım” dedi!
-*-*-
İlk bakışta “savaş suçu” diye yorum yaptı!
“Soykırım”a bile girebilir!
Aman Tanrım Sementa!
-*-*-
Rum avukat, “para istemem, gelin bu davayı açalım” dedi!
Peki nerede?
Sordum!
-*-*-
Önce Kıbrıs’ta!
Hangi Kıbrıs?
Kuzey mi Güney mi?
Kuzey yok!
-*-*-
Vazgeçtim!
Ne yani yüce devletimi ve anavatanımı mahkemeye mi vereyim?
Hiç oluuuur!
-*-*-
Ama bizi zehirliyorlar!
O bölgeye yerleşmeyin!
Kaçın!
-*-*-
Allah Anavatanımızı ve bizi yöneten üç partimiz ile Ersin abimizi başımızdan eksik etmesin!
Ölsek de, zehirlensek de, Allah onları korusun ve hatta bir kez daha ve bir kez daha ve diledikleri kadar seçtirsin!
-*-*-
Ya da bu işin şakası olmaz; zehirleniyorsak, kanser olup ölüyorsak ve sebebi de o ihalesiz, o hırsızlık, o ahlaksız akaryakıt alımıysa ve hatta ve hatta kalite raporu verilmiyorsa ama akaryakıtın kalitesizliğinden eminsek; ne duruyorsun be; at kendini denize değil tabii ki!
Açsana bir dava!
El – Sen ya da Tabipler Birliği!
Veya hepimiz!
-*-*-
Koyun bile değiliz!
Bile bile öldürülüyoruz ve sadece meeee meeee meee!
-*-*-
Serhat İncirli bize koyun dedi!
Yok canım, “koçsunuz siz; koyun değil”...
Çünkü bizi öyle alıştırmışlar ki, “koyun” denirse kızıyoruz, “koç” dendiğinde gururlanıyoruz!
Tamam o zaman!
Koyun değil, koçuz öyleyse!
-*-*-
Ama Kıbrıslı Türk toplumunda “koç”, başka bir anlama da geliyor ki o daha kötü!
En iyisi hayvanlarla karıştırmayalım!
Sonuçta garip, zavallı bir toplumuz, kendi kendimizi yönetmekten aciziz, yok oluyoruz ve yok edene şükran çekmeye de bayağı meraklıyız her nasıl oluyorsa!
Metehan geçilmez!
Metehan Geçilmez değildi o!
Çanakkale Geçilmez miydi?
Doğru, Çanakkale Geçilmez’di!
Ama Metehan da geçilmiyor!
-*-*-
Kerimya mı Aydemet mi oranın adı?
Yoksa Ayios Demetios muydu?
Metehan dedik ya!
-*-*-
Dedemin dedesi oralardandı!
Hasan İncirli!
Satmışlar mülklerini!
Ama Maraş gibi ben de “dedemin mülkü” diyerek, talep etsem miydi?
Neyse!
Apayrı bir konu bu!
-*-*-
Sahi orada Güney – Kuzey ve Kuzey – Güney geçişlerinin en çok kullanılan kapısı bulunuyor!
Bu kapı “iki devlet arasındaki bir sınır noktası” mıydı yoksa “yarısı işgal edilmiş topraklar ile özgür bölgeler arasındaki geçiş noktası” mı?
Ersin “sınır da sınır” diyor, Nikos “geçiş noktası”!
-*-*-
Neden?
Çünkü ikisi de “iyi insan” değil, “iyi milliyetçi” de ondan!
Aferin size!
-*-*-
İyi insan!
İyi lider!
İnsanını sevendir!
Ayırmadan!
Kapılarda, geçiş noktalarında, sınırlarda, sıcakta bekleten değil!
-*-*-
Diyalog gazetesi yazdı!
“Hiç olmazsa bunu başarın” dedi!
Ambulanslar en azından Ledra Palace’taki yerden – şeyden – kapıdan – geçiş noktasından da geçebilsin!
-*-*-
İşgalcisin!
Değilim!
Kapılara sen karar veremiyorsun!
Doğrudur veremiyorum!
Peki ne işe yarıyorsun?
Hiç!
-*-*-
Beni bir daha seçin!
Yürü be işine!
Bir milyon Kıbrıslı Türk!
Herkes soruyor; “Tatar ile Fidias’ın söyleşisini izledin mi?”
Çok uzun geldi!
Benim Tatar’a ayıracak 1 saat 40 dakikam yok!
Ama büyük bölümünü izledim!
-*-*-
Öncelikle şunu söyleyeyim; Fidias kardeşi tebrik ediyorum, doğru olanı yaptı...
Ersin abimi de kutluyorum, kabul edip görüşmesi medeni bir cesaretti...
Keşke bizimle de bir söyleşi yapsa!
-*-*-
Veya bu dileğimi kendi akıl ve kendi mantığı çerçevesinde şu şekilde dile getireyim; “Bir Rum’la görüşebiliyor ama benimle görüşmüyor”!
Sorsak, “sen daha Rum’sun” da diyebilir ki itirazım yoktur!
Rum – Türk, Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Rum değil, Kıbrıslıyım ki apayrı bir konu!
-*-*-
İkilinin sohbeti de dostçaydı...
Ersin abi arada bir Fidias’a “Re” diye hitap etti; Fidias da O’na “my friend” dedi...
-*-*-
Ersin abinin, ısrarla “Kıbrıslı Türküm” demesi de bir çok “Türk”ü kızdırabilir ki bu da Erdoğan hegemonyasında, ayrı bir cesaret meselesi ve yine ayrı bir yazı konusu!
-*-*-
Şimdilik, sadece iki konuya taktım!
Birincisi; Tatar’ın “tüm Dünya’da 1 milyon Kıbrıslı Türk yaşıyor” iddiası!
Bu iddia kesinlikle yalandır!
Çok ciddi psikolojik mesajlar içeren bir uydurma rakamdır!
-*-*-
Tatar, bir yandan “nüfus – rakam önemli değil, biz Kıbrıs’ın iki halkından biriyiz” demeye getiriyor ama öte yandan “çok kalabalığız, küçük bir toplum değiliz” demeye çalışarak, Elen faşizminin “azınlıkla ortaklık kurmayız” bakışına, aklınca yalanla karşılık veriyor!
-*-*-
İngiltere’de 300 bin, Avustralya’da 100 bin, Türkiye’de 500 bin Kıbrıslı Türk yaşadığını söylemek, bence ciddi bir yanlıştır!
-*-*-
İkinci taktığım konu 1963’ü hatırlıyor olması!
3 yaşındaydı!
Ve uçakları hatırlıyor!
Lefkoşa’daydı o zaman ve savaş uçaklarını gördüğünden söz ediyor!
Bu da kesinlikle hayal kurma, kafada savaş senaryosu üretmedir!
Ve doğru değildir!
Çünkü o Türk uçakları Ada’ya 1964 yılının 8 Ağustos günü geldi!
Erenköy – Dillirga – Lefke bölgesinden uçuş ve bombardıman hatta bir Türk jetinin düşürülmesi (Lefke – yakınları) olayı yaşandı...
-*-*-
Aynı gün bir kaç Yunan jeti de oralarda uçtu!
Lefkoşa’da bombardıman falan olmadı!
Tarihe not düşelim; Tatar’ın hiç bir şey bildiği yok!
Ama çok eğlenceli bir adam!
Hem Türkçe hem de İngilizce adına – derdini anlatmak açısından da çok sıkıntılı ki bu da ayrı bir mesele...
Bir ülkenin geri kalmışlığının en bariz göstergelerinden biri sokak hayvanlarıdır... Ve genelde Kuzey Kıbrıs, özelde Lefkoşa Sanayi Bölgesi bu açıdan felaket bir yerdir... Yazık! Hem hayvanlara yazık, hem ülkeye...








