1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Kıbrıs’taki ‘yeni’ siyasetin Avrupa’da karşılığı yok!
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Kıbrıs’taki ‘yeni’ siyasetin Avrupa’da karşılığı yok!

A+A-

Avrupa Birliği süreçlerinin en deneyimli gazetecilerinden Kayhan Karaca, Kıbrıs’ta “egemen eşitlik ve eşit egemen statü” olarak takdim edilen “iki devletli çözüm” siyasetini hiçbir Avrupa ülkesine kabul ettirmenin mümkün olmadığını söylüyor.

“O zaman dünyada yeni bir uluslararası hukuk yaratmış olursunuz” diyor Karaca, “Pek çok farklı coğrafyada, toprak bütünlüğü de anlamını yitirerek yeni devletler ortaya çıkar. Mümkün değil. En azından bugünün dünyasında mümkün değil” diye de ekliyor.

“Avrupa ülkeleri bu söylemi doğrusu pek de ciddiye almıyor, konuşmuyor, gündeme bile getirmiyor” sözlerini de not düşüyor.

“Kayhan Karaca, Strazburg’dan bildiriyor” anonsuyla uzun yıllardır Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Birliği’ne dair pek çok gelişmeyi ondan dinliyor ve öğreniyoruz.

‘Annan Planı’na son noktanın konduğu Bürgenstock günlerinde birlikte sabahladığımız NTV muhabiri Kayhan Karaca ile bu kez Strazburg’da buluşuyor, hem Avrupa – Türkiye ilişkilerini, hem de Kıbrıs’ı konuşuyoruz.

Avrupa – Türkiye ilişkisinin ne durumda olduğunu soruyorum öncelikle... Tarihsel süreçte uzun bir anlatım yapıyor Kayhan Karaca, sizin için özetlemeye çalışıyorum.

“Özellikle Gezi Parkı olaylarından sonra Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkisinde ciddi bir kopuş süreci başladı. Halbuki, AKP’nin ilk döneminde yapılan reformların meyvelerini hep birlikte toplamıştık. Kıbrıs ve Annan Planı sürecini de buna dahil edebiliriz. O döneme dair olumlu gelişmeleri bir örnekle somutlaştırmak gerekirse şimdiki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’ne başkan seçilmişti. 1949’dan bugüne ilk kez olmuştu bu... 9 komisyondan 3’ünün başında Türk parlamenterler vardı. Avrupa Birliği’yle müzakereler başlamıştı...”

Sonra ne olduysa oldu!
Yine Kıbrıs çıkıyor karşımıza aslında...

Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne limanlarını açmadı.

“Fransa ve Kıbrıs o dönem büyük bir stratejik hata yaptı” diyor Kayhan Karaca ve sözlerini sürdürüyor.
“Türkiye’nin müzakerelerde ilerlemesine fırsat verilmeliydi. Sarkozy Fransa’sı 2007’de beş müzakere başlığını askıya aldı. Fransız sağı o dönem Türkiye’nin önünü kesmek istiyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de kendi tavrı vardı. Avrupa Birliği üyesi bir ülke ve üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye kendisini tanımıyor. Unutulmasın, Avrupa Birliği’yle müzakere demek aslında her üye devletle ayrı ayrı müzakere anlamına gelir. Kıbrıs da üye devletlerden biri... O dönem Türkiye ile Avrupa Birliği arasında başlayan kopuş gezi olaylarıyla tırmandı, çünkü maalesef biz kendi ayağına kurşun sıkmak yönünde de ustayız... Darbe girişimi ve olağanüstü hal kapsamında yargılamalar, tutuklamalar derken... Türkiye üyesi olduğu Avrupa Konseyi’yle de köprüleri attı. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması ise tam bir kırılma noktası oldu. İstanbul Sözleşmesi’ni okumadan, anlamadan yorumladılar; üstelik bu sözleşmeyi biz istedik, o nedenle de ismi İstanbul Sözleşmesi... Bu sözleşme imzalandığında Mevlüt Çavuşoğlu, AKPA başkanı, Türkiye dönem başkanıydı... O dönem bu sözleşme için yırtındık.”


“Avrupalı, AKP’nin tavrını içişlerine ve laikliğe müdahale olarak yorumluyor”

“Özellikle MHP’yle ortaklık sonrasında Türkiye tümüyle içe döndü. AKP’nin liberal çizgisi MHP ile ittifak sonrası ortadan kalktı. Avrupa Birliği de masum değil elbette... İlişkilerin kopması için ne gerekiyorsa yaptı. Avrupa kendi siyasi ve ekonomik krizinde vizyon noksanlığı yaşadı. Erdoğan Türkiyesi kimi Avrupa ülkelerinin çıkarlarını zedeleyen politikalar yürüttü. Fransa, Suriye’deki varlığını yitirdi örneğin... Bir de şu var. Avrupa’da yaşayan Türkler, Türkiye seçimlerinde oy kullanmaya başladılar. Erdoğan’a buralardan muhafazakar oy aktı. Siyaset bilimci değilim ancak Avrupa’dan gelen muhafazakar oylar da AKP siyasetinde – en azından seçilmesinde- belirleyici oldu. Avrupalılar gelişmeleri, AKP’nin Avrupa’daki Türkler üzerinde nüfuz çalışması olarak yorumladı. Avrupa’daki Türklerin Avrupa’ya entegrasyonu yerine, o nüfus üzerinde etki sahibi olmak istendi... Fransızlar bundan çok rahatsız oldu, bu durum içişlerine ve laikliğe müdahale olarak görüldü. Doğu Akdeniz’de Yunan çizgisine girdi Fransa... Tam bir etki, tepki ilişkisi ortaya çıktı.”

“Avrupa Birliği’nde tüm dengeler değişti”

Kayhan Karaca’ya göre Avrupa Birliği içerisinde yeni bir paradigma oluştu. “Bu Avrupa Birliği, Türkiye’yle üyelik müzakerelerine başlayan Avrupa Birliği değil” diyor deneyimli gazeteci ve anlatıyor...

“Avrupa’daki ekonomik krizle birlikte Avrupa Birliği’nde aşırı milliyetçilik tırmandı.  90’lı yıllarda Almanya, genişleme sürecinin mutlak kazananı olurken, Avrupa Birliği’nde tüm dengeler değişti. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması ile de taşlar iyice yerinden oynadı.  Tüm bunlar yaşanırken Türkiye’deki iktidar da reformların tümünü gerçekleştirse bile üyeliğinin zor olduğunu anlamaya başladı. Avrupalıların Türkiye’yi özümseme anlamında psikolojik eşiği aşması çok zor. Türkiye, Avrupa Birliği’ne girse Almanya ile aynı sayıda parlamentere sahip olacak, Fransa etkinliğini iyice yitirecek.  Bunları söylüyorum ancak Türkiye de batı Avrupa standartlarında bir demokrasi sahibi olsa elbette işin rengi değişecek. Unutmayalım, iki binli yılların başında Türkiye’nin üyeliğine en fazla destek verenler AKP’nin kendi ideolojik akranları değil sosyal demokratlar, liberaller, yeşiller, komünistler oldu.”

“Avrupa Birliği’yle müzakere için Kıbrıs...”

Türkiye’nin Avrupa’dan nasıl uzaklaştığını anlatmak için daha pek çok örnek var... Bundan sonra ne olacak?
Usta gazeteci Kayhan Karaca bu sorunun yanıtını veriyor.

“Türkiye-Avrupa ilişkisi bugünkü haliyle sürdürülebilir değil... Böyle gitmez... Şu benzetmeyi yapıyorum, kavgalı bir çift, ancak ekonomik gerekçelerle aynı evde yaşıyorlar. Şöyle de ilginç bir sonuç var tabii... Son 3 yıldır Türkiye’nin Avrupa’yla ticarette artısı var. Siyaset her zaman yeni senaryolara açık elbette... Şimdi Türkiye’de seçimler var ve olası seçim sonuçlarına göre farklı senaryolar gündeme gelebilir.”

Böylece söz Türkiye seçimlerine geliyor ve Kayhan Karaca düşüncelerini paylaşıyor.

“Şu olabilir... Erdoğan yeniden seçilir, kendini rahatlamış hisseder, Avrupa oyununa geri dönebilir. Ya da yeniden seçilir ve Avrupa’yla ilişki tümüyle sonlanır... Bir başka senaryo... Erdoğan kaybeder... CHP koalisyonu iktidara gelir. İstanbul sözleşmesine geri dönülür, Kavala hapisten çıkar, Demirtaş dosyası çözülür. Bunlar siyasi anlamda Avrupa’yla ilişkileri yatıştırır. Yine de bunlar bile Türkiye-Avrupa Birliği müzakerelerini yeniden başlatmaya yetmez. Avrupa Birliği ile müzakerelerin yeniden başlanması için Türkiye’den çok daha güçlü güvenceler istenecektir. Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler çatısı altında müzakerelere dönüş de bunlardan biridir. Çünkü Avrupa Birliği’yle müzakere demek her üye devletle ayrı ayrı müzakere demektir.”

“Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kaleme alan 12 Avrupa ülkesinden biri”

“Avrupa Birliği üyeliği AKP ve MHP seçmeninde karşılık bulmuyor” diyor Kayhan Karaca, Türkiye içindeki siyasi tabloyu ortaya koyarken... Türkiye kökenli Avrupalı bir yurttaş olarak ise beklentilerini ise şu sözlerle özetliyor.

“Türkiye elbette yüzünü batıya dönmeli ancak realist bir politika izlemeli... Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu ülkelerinden... Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kaleme alan 12 Avrupa ülkesinden biri. Bir dirhem Orta Doğu, bir dirhem Kafkasya, biraz Avrupa olmuyor... Türkiye’nin siyasi olarak nerede duracağına karar vermesi lazım. Bu karar aslında ‘batı medeniyeti’ olarak verilmişti.”

Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği imkansız mı?
“Türkiye’de alternatif bir hükümet eğer çok seri reformlar yaparsa yeni bir ilişki düzeni kurabilir. Bunun için Türkiye, Avrupa değerlerine sahip çıktığını gösterecek. Nüfusu zaten muazzam. Türkiye’de batı standartlarında tüketim yapan insan sayısı Yunanistan nüfusundan daha fazladır. O nedenle Avrupa da Türkiye’yi göz ardı edemez... Türkiye’nin kimi siyasi sorunlarını aşması şarttır. Bağımsız yargı, insan haklarına saygı, ifade özgürlüğü... Demokratik bir Türkiye... O zaman Avrupa yolunda yeni  bir ilişki umudu çoğalır.”

“Kıbrıs... Maraş... Ve riskler..”

Kayhan Karaca ile röportajımızı Kıbrıs’a dair değerlendirmeleri ile noktalıyoruz.

“Kıbrıs’ta Türk tarafı açısından yeni bir siyaset olduğu söyleniyor ama bunun Avrupa’da karşılığı olamaz. Egemen eşitlik ve eşit egemen statü olarak takdim edilen iki devletli çözüm siyasetini hiçbir Avrupa ülkesine kabul ettirmek mümkün değil. O zaman dünyada yeni bir uluslararası hukuk yaratmış olursunuz. Pek çok farklı coğrafyada, toprak bütünlüğü de anlamını yitirerek yeni devletler ortaya çıkar. Mümkün değil. En azından bugünün dünyasında mümkün değil. 2’nci dünya savaşı sonrası oluşan dengeler tümüyle sarsılır. Bu bildiğimiz dünyada, böylesi bir öneriyi kimseye kabul ettiremeyiz. O nedenle zaten bu yeni denen siyaset Avrupa kulislerine pek yansımadı, doğrusu ciddiye de alınmadı. Ankara da biliyor, böylesi bir siyaset bugünün dünyasında karşılık bulmaz; kendince mutlaka bir strateji belirledi, bunu doğal gaz üzerinden de okuyabiliriz... Şu gerçek de var, Avrupa’nın önünde Kıbrıs’ın öncesinde o kadar çok dosya var ki... Türkiye’nin önüne şimdi Kıbrıs dosyasını koyacak noktada değil Avrupa... Bunun bir sebebi de farklı cephelerde Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var. Kıbrıs için yeni bir plan olur mu? Annan Planı’na geri dönüleceğini de düşünmüyorum. O süreçte AKP hükümeti Avrupa Birliği’ne inanıyordu... Kıbrıs birleşecek, on yıl sonrasında Türkiye de Avrupa Birliği üyesi olacaktı. Şimdi böylesi bir ortam yok.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki bir “risk”ten söz ediyor Kayhan Karaca... Kıbrıs’a dair Maraş (Varosha) dahil çok sayıda dosya var.
“Taşınmaz Mal Komisyonu’nda kararlar uygulanmıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Taşınmaz Mal Komisyonu’nu etkin iç hukuk yolu olmaktan çıkarabilir. O zaman çok geriye döneriz. Türkiye için diplomatik hezimet olur. Böyle bir risk şimdi şimdi var mı, yok... Ancak, Taşınmaz Mal Komisyonu harekete geçmezse sıkıntı olur.”

Bu yazı toplam 2601 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar