1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kıbrıs’ta barış ve uzlaşı için bir yol...” (2)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kıbrıs’ta barış ve uzlaşı için bir yol...” (2)

A+A-

***  Barış aktivisti, akademisyen Maria Hacıbavlu, “Green European Journal”a verdiği röportajda, Kıbrıs’ın geçmişine ve geleceğine bakıyor...

Barış aktivisti, akademisyen Maria Hacıbavlu, “Green European Journal” dergisine verdiği röportajda, Kıbrıs’ın geçmişine ve geleceğine bakıyor.

Maria Hacıbavlu’yla çok uzun yıllardır tanışıyoruz, birlikte pek çok iki toplumlu grupta ve “Sınırı Aşan Eller” iki toplumlu kadın örgütünde barış için, uzlaşma ve yeniden yakınlaşma, bir barış kültürü yaratmak için gönüllü olarak birlikte çalıştık... Maria Hacıbavlu, yalnızca bir akademisyen değil, aynı zamanda bir barış aktivisti... Son 40 yılını bu konularda atölye çalışmaları yaparak, yazılar yazarak, kitaplar yayımlayarak geçirmiş...

b1-141.jpg

İki toplumlu Sınırı Aşan Eller kadın örgütünün barış otobüsü Köfünye'de bir etkinlikte...

Derginin Ocak 2024 tarihli sayısında yer alan röportajını, okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik... Kıbrıs Üniversitesi’nde Sosyal ve Siyasi Bilimler Bölümü eski öğretim görevlisi de olan Maria Hacıbavlu, Ksenya Samultseva’ya verdiği röportajda devamla şöyle diyor:

 

“CİNSEL TACİZE UĞRAMIŞ KADINLAR DIŞLANDI...”

KSENYA SAMULTSEVA:  Kıbrıs çatışmasının toplumsal cinsiyet boyutu ve barış süreci hakkında bize daha çok şey anlatır mısınız?

MARİA HACIBAVLU: Tüm toplumlardan kadınlar, erkeklerden çok farklı biçimlerde etkilenmiştir çatışmadan... Çatışmanın ataerkil ve milliyetçi ortamında, çatışmada yaralanan ya da öldürülen erkekler kahraman olarak adlandırılmış, cinsel tacize uğramış kadınlar ise dışlanmıştı. Her iki toplumda da cinsel şiddet konusu susturulmuştu; toplum bu konuda empati yapmaya hazır değildi. Pek çok durumda cinsel şiddet kurbanı olmuş kadınları, kocaları boşamıştır. Kıbrıs Kilisesi dahi, düşman tarafından tecavüze uğramış kadınların kürtaj yapmasına izin vermişti. Mentalite şuydu: “Nasıl olur da düşman benim malıma, benim karıma, benim kadınıma dokanır?”... Bu travma hala devam etmektedir.

Toplumsal cinsiyete dair çatışmanın bir diğer yönü de kayıp şahısların durumudur. Yıllarca eşler, kızkardeşler, analar, BM’nin Yeşil Hattı’nda sevdiklerinin fotoğraflarını tutup durdular, bir yanıt beklediler. Devlet bu konuyu kullandı ve konuyu “kadınsılaştırdı” – sanki de acı ve ızdırap yalnızca kadınlara aitti. Elbette durum böyle değildir. 1974’te esir alınmış Kıbrıslırumlar ancak yarım yüzyıl sonra yaşadıkları travma ve aşağılamadan ve kendilerine destek vermesi gereken sosyal hizmetlerin yokluğundan sözetme cesareti gösteriyorlar. Savaşa dair yeni bir anlayış geliştirmemiz gerekir – savaşta savaşan erkeklerin farklı, kadınların ve çocukların farklı biçimde etkilenmiş olduğunu görmemiz gerekir. Bu konunun bir yönüdür.

Toplumsal cinsiyete dair ikinci konu, siyasi katılımdır. Her iki toplumda da karar mekanizmalarına kadınların katılımı, AB’deki en düşük düzeydir. Politika hala erkek işidir. Barış sürecinde ve müzakerelerde kadınlar hala görünür değildir. Herkesin yeteneğine ve sesine ihtiyaç duyduğumuz durumlarda özellikle, kadınların temsiliyeti ve katılımı çok önemlidir. Kadınlar çok şey ortaya koydular ancak öyküleri resmi olarak yazılmamıştır. Kıbrıs’ta hala feminist bir tarihçemiz, kadınların tarihçesi yoktur.

barikatlar-001.jpg

Barikatlar açılmadan önce kadınların bir barış eylemi...

Üçüncü konu ise barış süreciyle ilgilidir. 1968 yılında müzakerelerin ilk turu başladığında, cumhurbaşkanının hukuk danışmanı bir kadın vardı ancak o günden bu yana hiçbir kadın, erkeklerle eşit statüde müzakere masasına oturmadı. Oysa barış, güvenlik ve mülkiyet gibi konular, kadınları da ilgilendirir. 2009 yılında her iki taraftan başka akademisyenler ve aktivistlerle birlikte Toplumsal Cinsiyet Danışma Ekibi’ni kurdum. Birleşmiş Milletler’in kadınlar, barış ve güvenlik konusundaki 1325 numaralı kararını Kıbrıs barış müzakerelerine nasıl entegre edeceğimize dair tavsiyeler geliştirdik, toplumsal cinsiyet bakış açısıyla iyi bir yönetimin nasıl olacağının çerçevesini çizdik. Mülkiyet, ekonomi ve yurttaşlıkla ilgili konuları da ele aldık. Önerilerimiz müzakereciler tarafından ilgiyle karşılandı ancak bugüne kadar bunlar eyleme dökülmedi. Aynı şeyler yakın geçmişte Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Teknik Komitesi’nin tavsiyelerinin de başına geldi.

Tüm bunlar da bize kadınlarla ilgili konuların ve haklarının müzakerelerde ciddiye alınmadığını gösteriyor. Kadınlara davranışları, devletlerin sosyal ve siyasi gelişmişliğinin göstergesidir.

 

“AYRICALIKLI SINIFLAR ÇÖZÜM İSTEMEZ ZATEN...”

KSENYA SAMULTSEVA:  Şimdiki çıkmazdan usanan Kıbrıslılar arasında çatışmadan yorgunluk artıyor. Bazıları neler olduğunu unutuyor ve bunu yalnızca bir veri olarak ele alıyor, değiştirmek için uğraşmıyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

MARİA HACIBAVLU: Bu, sürüncemede kalan çatışmaların bir özelliğidir. Bunu daha çok 1974 sonrası yükselen yeni ekonomik elitler gibi daha ayrıcalıklı sosyal sınıflardan duyuyorum. Bunların pek çoğu zaten büyük olasılık çözüm istemezler. Yani kısacası bu çatışmanın parçası olmayan, müzakerelerde vadedilenler ve bunların başarısızlığıyla büyüyen genç insanlar değildir yalnızca yorulmuş hisseden. Bazan ben bile neden bunu 40 senedir yaptığımı düşünürüm; ama sonra kendime sorarım, alternatif nedir? Oturmak, zaten dengesiz olan statükonun derinleştiğini görmek, Türkiye’nin sonsuza kadar Kıbrıslıtürkler’in hayatlarını ve tüm adanın güvenliğini dükte etmesini mi sreyretmek?

b2-116.jpg

Kadınların barış otobüsü Dali'de. En önde sağda çömelmiş vaziyette Maria Hacıbavlu...

Kısacası, genç kuşakların yorulmuş olduğu konusu tam olarak doğru değildir. Pek çok genç, yaratıcı beyin vardır ki Kıbrıs’ın yakın tarihi geçmişini eleştirilerini dile getiriyorlar. Adanın her iki tarafından üyeleri bulunan müzik, tiyatro, dans grupları vardır, ayrıca Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın ortak çevre projeleri vardır, bunlar birlikte sahilleri temizlemek üzere bir araya geliyorlar vs. Tüm bunlar bir insani altyapı oluşturur ki bu da temas için alan açar, bunlar da yeni dostluklara ve birlikte yaşamak ve yeniden uzlaşmaya dair bir gelecek vizyonuna neden olur. Anaakım cepheleşmeci söylemlere birer meydan okumadır bunlar aynı zamanda...

Gençler tarafından yürütülen bu siyasi, eğitsel ve sosyal aktiviteleri takdir etmeliyiz. Yorgunluk oradadır ama bununla başetmeliyiz çünkü makro düzeyde elitler ve siyasi partiler yeni bir vizyon ortaya koymadılar gerçekte, aynı şekilde alttan gelen sivil toplumun katkılarını tanımadılar da...

 

“ÇEVRE PROJELERİ, BİRLEŞTİRİCİ OLABİLİR...”

KSENYA SAMULTSEVA:  Çevre sorunları ve iklim değişikliği, hem Kıbrıslıtürkler’i, hem de Kıbrıslırumlar’ı etkiliyor. İşbirlikçi çevre insiyatifleri, güven arttırmaya ve yeniden yakınlaşmaya hizmet edebilir mi?

MARİA HACIBAVLU: Proje ve Araştırma Merkezi AKTİ ile başka bazı sivil toplum örgütleri, su kıtlığı, deniz ve hava kirliliği gibi projelerde birlikte çalışmaları için iki topluma fırsat yaratan bir platform sunuyor. Bu projelerin pek çoğu Avrupa yardım programları aracılığıyla finanse ediliyor. Aynı zamanda gençlerin adanın öteki tarafına giderek ne tür çevre sorunlarıyla karşı karşıya olunduğunu görmelerini sağlıyor. İşgal altındaki Beşparmak sıradağlarında neler olduğunu da öğreniyorlar – burada südürülebilir olmayan taş ocakçılığı, yağmur yağdığında sokakların ve köylerin sular altında kalmasına yol açıyor...

Her birimizin birer ada olmadığını, yaşadığımız çevrenin iklim değişikliğinden, zararlı uygulamalardan ve çatışmalardan kolaylıkla etkilenebileceğini kavramalıyız. Ortak çevre projeleri, yeni kuşaklar arasında ilişkiler kurmak ve güven tesis etmenin önemli bir yönüdür – bu gençler ortak bir vatanda bir gelecekleri olduğunu kavrıyorlar... “Ya onlar, ya biz” değil, “birlikte”...

 

“ÇÖZÜM, KAPSAYICI OLMALIDIR...”

KSENYA SAMULTSEVA:  Kıbrıs çatışmasına olumlu bir çözüm neye benzeyebilir?

MARİA HACIBAVLU: Feminist bir gündeme sahip bir çözüm olmalı, bütünlüklü ve tüm sosyal farklılıkları – ister sınıf, ister etnisite, ister dil, ister cinsiyet vs. olsun – kapsayıcı olmalıdır. Herkes yeni bir Kıbrıs yaratmanın parçası olmalı ve buna katacakları seslerinin önemsendiğini, ihtiyaçlarının da karşılanacağını hissetmelidirler. Böylesi bir çözüm Kıbrıs’ı farklı kültürlerin, dinlerin ve dillerin birarada bulunabileceği bir örneğe dönüştürebilir. Tarihi, kültürü ve jeopolitik ve coğrafik pozisyonu nedeniyle adanın zenginliğini öne çıkarmalıdır. Benim vizyonum radikal biçimde kapsayıcı, demokratik, daha az şiddete sahip çoğulcu bir toplumdur. Barış, bir defada ulaşacağınız bir başarı değildir, bir süreçtir. Bir hayat biçimidir. Her zaman ona bakmak gerekir çünkü her zaman tehilike altındadır...

 

https://www.greeneuropeanjournal.eu/cyprus-a-path-to-reconciliation/

 

(GREEN EUROPEAN JOURNAL’dan özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

Bu yazı toplam 700 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar