1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Keti Kliridis, bölünmüş adamızda hep köprüler kurmaya çalıştı… (1)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Keti Kliridis, bölünmüş adamızda hep köprüler kurmaya çalıştı… (1)

A+A-

Çok değerli arkadaşımız, Kıbrıs’ın birleştirilmesi ve barış için yıllarca emek veren Keti Kliridis, hayata veda etti… Kanserle mücadelesini son birkaç yıldır sürdüren Keti Kliridis’in 76 yaşında vefat etmesi, her iki toplumdan onu tanıyıp sevenleri üzdü… Kıbrıslıtürkler’le daha iyi iletişim kurmak için yıllarca özel olarak Türkçe dersleri alan, İngilizce, Fransızca, Almanca ve Türkçe de konuşabilen Keti Kliridis, iki toplumlu barış etkinliklerinde her zaman ön saflarda oldu, bu yüzden kişisel olarak pek çok tehdit aldı, karalama kampanyalarında, psikolojik terör kampanyalarında her iki tarafta da faşist çevreler tarafından hedef gösterildi…

 

UZLAŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ…

Keti Kliridis’i uzun yıllardır tanıyordum… Onunla barış ve uzlaşma için en yakın çalışma ortamını gönüllü olarak katıldığımız, 1994’te barikatlar henüz sımsıkı kapalıyken başlatılan “Conflict Resolution” yani “Çatışmaların Çözümü” kurslarında bulmuştum… Çatışmaların çözümü atölye çalışmaları, Ledra Palas Oteli’nde yapılmaktaydı… O dönem, ara bölgeye geçişler “izne tabi”ydi ve Keti Kliridis’in yanısıra, gelecekte eşi olacak olan Kostas Şammas, Keti Ekonomidu, Argiro Efthimiu, Maria Hacıbavlu, Yannis Lauris, Harris ve Nikos Anastasiu gibi isimler de “Çatışmaların Çözümü Eğitmenler Grubu”muzdaydı… Grubumuzda ayrıca Dr. Bekir Azgın, Fatma Azgın, Mustafa Damdelen, Neşe Yaşın, Sarper İnce gibi isimler de vardı. 15 Kıbrıslıtürk ve 15 Kıbrıslırum’dan oluşan grubumuzda Fatma abla ile Keti Kliridis çok yakın arkadaş olacak ve özellikle barikatların açıldığı 2003’ten sonra her fırsatta bir araya geleceklerdi…

1990’lı yılların ortalarında, grubumuzdan çatışmaların çözümü eğitmenlerinden oluşan bir grup, Oxford’a gitmişti… Oxford Grubu’nda Keti Kliridis’in yanısıra, Oxford toplantısına davet edilmiş olan arkadaşımız Serdar Denktaş da vardı… Denktaş ve Kliridis’in evlatları, böylece Oxford’da karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini dinleme ve sohbet etme fırsatı bulacaklardı…

 

DİSİ’DE İKİ TOPLUMLU YENİDEN YAKINLAŞMA BÜROSU KURMUŞTU…

Keti Kliridis, Kıbrıs’ın güneyinde, babasının partisi olan DİSİ’den milletvekilliği yapmıştı uzun dönem… Keti, çatışmaların çözümü grubumuzda tartıştıklarımızdan hareketle, DİSİ içerisinde iki toplumumlu bir yeniden yakınlaşma bürosu kurmuş, bu büroya da 1974 sonrası Bodamya’dan ayrılmamış ve orada kalmaya devam etmiş bir Kıbrıslıtürk’ü istihdam etmişti. Bu durum şimşekleri üstüne çekmiş ve gerek DİSİ içinden, gerekse Kıbrıslırum muhafazakar çevrelerden büyük tepkilere ve karalamalara maruz kalmıştı. Keti Kliridis’in, Kıbrıs’ın güneyinde hayatını sürdüren akademisyen-yazar Niyazi Kızılyürek’le dostluğu da onu hedef yapmaya devam etmişti… Ancak Keti Kliridis, tüm bunlara aldırmadı ve seçtiği yoldan milim sapmaksızın barışı ve adamızın birleştirilmesini, Kıbrıslıtürkler’in haklarını savunmayı devam ettirdi… DİSİ çevreleri ise onu milletvekilliğine seçtirmeyerek, Keti’nin bu iki toplumlu yeniden yakınlaşma bürosunu kurmuş olmasının “intikamını” alacaklardı…

 

BRÜKSEL’DE BİR GRUP…

Keti Kliridis’le iki toplumdan kadınları bir araya getiren Simone Susskind’in “Actions in the Mediterranean” (AIM) grubunun daveti üzerine Brüksel’de bir araya gelmiştik. Simone Susskind, benzer etkinlikleri İsrailli ve Filistinli kadın gruplarıyla da yapmaktaydı ve Brüksel’deki konferansta, iki toplumdan kadın barış aktivistlerinin yanısıra, çok farklı kesimlerden sendikacı, işkadını, akademisyen, politikacı kadınlar da bir araya gelmiştik birkaç günlüğüne… “Give Peace a Chance: Women Speak Out in Cyprus” (“Barışa bir Şans Verin: Kıbrıs’tan Kadınlar Konuşuyor”) başlıklı bu konferansta Keti Kliridis biraz tutuk davranmıştı – nedeni de Kıbrıs’ın güneyinde seçimlerin çok yakın bir tarihte olması ve babasının Cumhurbaşkanlığı’na aday olmasıydı… Bu toplantıda çok proaktif bir tavır sergileyememişti rahmetlik Keti Kliridis – ancak sanırım babası politikadan emekli olduktan sonradır ki Keti’nin eli biraz rahatlayacak ve kendisini çok daha net biçimde ifade edebilecekti…

Brüksel’de çekilmiş bir fotoğrafımızı da paylaşıyorum sayfamızda – tarihi bir fotoğraf bu çünkü…

 

PORTLAND, OREGON’DA ATÖLYE ÇALIŞMALARI…

Keti Kliridis’le birlikte, yıllar önce Portland, Oregon’da, grubumuzdan Harry Anastasiu’nun organize ettiği bir atölye çalışmasına birlikte katılmış ve çok memnun olmuştuk… Bu atölye çalışmasında, Portland, Oregon’da hayatını sürdüren akademisyen ve barış aktivisti Harry Anastasiu’nun davet ettiği insanlarla birlikte Kıbrıs’ta yaşadıklarımızı aktarmıştık… Her zaman yüzünde bir gülümseme olan Keti Kliridis, aslında çok yönlü bir insandı… Yalnızca Kıbrıs’ta barışı değil, çocuk haklarını, hayvan haklarını da savunmaktaydı… Kıbrıs eşeklerinin korunması için çeşitli faaliyetler yürütüyor, çocuklara yönelik “Başkan’ın köpekleri” başlıklı bir çocuk kitabı kaleme alıyordu… Çeşitli konularda görüşlerini dile getirdiği makaleleler kaleme alıyordu…

 

“BÖLÜNMÜŞ BİR ADADA KÖPRÜLER KURMAK: KIBRIS’IN DURUMU…”

Keti Kliridis’in “Bölünmüş bir adada köprüler kurmak: Kıbrıs’ın durumu” başlıklı makalesini 10 Mayıs 2022’de bu sayfalarda paylaşmıştık. O günlerde çevirmiş olduğum yazısını, onun anısına bir kez daha yayınlamak istiyorum. Keti Kliridis’in makalesi şöyleydi:

“Bugüne kadar uluslararası alanda çatışmalara yanıtımız esas olarak silahlı kuvvetlerle yanıt vermek, bunu da uluslararası diplomasinin ve resmi müzakerelerin izlemesiyle sınırlı olagilemiştir. Aralarında dünya ekonomik ve siyasi düzenindeki dengesizlikler, etnik kimlik konuları ve birbiriyle yarışan toprak iddiaları da dahil olmak üzere diğer nedenlerle birlikte çatışmanın esas nedenlerini ele almak üzere pek az şey yapılagelmiştir. Tüm yukarıdakilere ilaveten global ısınma nedeniyle ortaya çıkan iklim değişikliğinin de gelecekte pek çok çatışmayı tetikleyip bunlara yol açacağını da yeni yeni kavrıyoruz. Tüm bu konular dünya toplumunda üye devletler arasında makro düzeyde ele alınmalıdır, tıpkı iklim değişikliğine ve dünyadaki yoksulluğun azaltılmasına yönelik uluslararası müzakerelerde olduğu gibi...

Şimdi burada odaklanmak istediğim konu, çatışmalara şiddet içermeyen araçlarla yurttaşların mikro düzeyde barışı kurmalarını teşvik ederek neler yapılabileceğidir.  Genelden özele geçerek Kıbrıs’ın durumuna ve yurttaşlar düzeyinde barışı kuranların (biz bunlara Kıbrıs’ta iki toplumlu aktivistler diyoruz) çalışmalarına, onların bölünmüş bir adada iletişim ve güven köprüleri kurma çabalarına bakarak ne söylemek istediğimi anlatmak istiyorum.

Kıbrıs çatışması aslında incelenmeye değer ilginç bir durumdur çünkü çatışmanın bazı yönleri makro düzeye, bazı yönleri de mikro düzeye dokanmaktadır:

***  Uluslararası düzeyde ABD, AB ve Britanya (adada egemen üsleri vardır) çatışmayı etkilemekte ve onların çıkarlarını da etkilemektedir.

***  Çatışmadaki iki tarafça, kendi anavatanları olarak kabul edilen Yunanistan ve Türkiye, Britanya’yla birlikte 1960 Zürih ve Londra Anlaşmaları altında adanın bağımsızlığının garantörleridir. Böylece iki anavatanın ilişkileri de sorunu etkilemektedir.

***  Ve nihayetinde son 50 seneden beridir iki toplum arasındaki sorunlu ilişkiler mevcuttur...

Açıktır ki her üç düzey de birbirleriyle etkileşim içerisinde birbirlerini etkilemektedir.

İşte bu son derece karmaşık siyasi ortamda aktivist yurttaşlar 1990’lı yılların başlarında çatışmaların çözümü atölye çalışmalarına başlayarak, yeniden yakınlaşma ve barışı kurma yönünde yurttaş diplomasisi düşüncesini ileriye götürmeye başlamışlardı.

Ta başından şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum, yurttaş diplomasisin makro düzeyde elimizde bulunan tek araçlar olan güce dayalı politikaları, geleneksel diplomasinin yerini alması gerektiği gibi bir iddiam yoktur... Ancak inancım odur ki makro düzeyde müzakereler aracılığıyla iklimi iyileştirmeye yönelik bir çözümde bu çabaların oynayacak çok önemli bir rolü vardır ve uzun vadede herhangi siyasi bir çözüm için zorunludurlar...

1990’lı yılların başlarında organize olmaya başladıklarında aktivist yurttaşların kendilerini içinde bulunduğu duruma bakarak başlayalım:

***  Adanın bölünmüşlüğünün anlamı, Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasında son elli seneden beridir neredeyse hiç temasın olmaması anlamına geliyordu ve bu da düşman imajının ve öteki toplumun insaniyetten çıkarılmasına yol açmıştı...

***  Her iki toplum da kendini kurban, diğer tarafı ise fail olarak görmekteydi...

***  Milliyetçi siyasi söylem – kendi tarafının siyasi davranışlarını sorgulayanlar derhal hain ilan ediyordu ve medya da bu milliyetçi söylemi yeniden üretip teşvik ediyordu...

***  Bağımsız siyasi düşünceler ve siyasi eleştiriler hoşgörüyle karşılanmıyordu – öteki tarafın görüşünü izah etmeye çalışanlar öteki tarafı tutar gibi görülüyor ve kendi tarafının çıkarlarını savunamayacak birisi olarak addediliyordu...

***  Pek çok kişi, siyasi kariyerlerini bu çatışma üstüne kurmuştu ve çatışmanın devamında çoğunlukla çıkarı bulunmaktaydı...

oncelikli-sayfa-16-resm-005.jpg

DERİNLEMESİNE DİYALOĞUN ÖNEMİ...

İnsan böylesi durumlarda iletişim köprülerini kurmaya ve kalıp yargıları yıkmaya nasıl başlar? Bizler Kıbrıs’ta çatışmaların çözümü için eğitime yönelik atölye çalışmalarına katılarak başladık buna – bu çalışmalarda diyalog ve iletişime güçlü biçimde odaklanılmaktaydı. Öteki tarafın durumu nasıl algıladığını, hem beyninizle, hem de kalbinizle anlamayı öğrenmekti esas odak noktası: öteki tarafın siyasi pozisyonlarının altında yatan korkulara, umutlara, istemlere ve çıkarlara bakmak gerekliydi.  Benim dahil olduğum grubun (toplumun) davranışlarını ve pozisyonlarını, öteki tarafın nasıl algıladığını anlamak da zorunluydu (tam olarak benim anladığım şekilde mi anlıyorlardı bunu).

Şimdiki durumdan benim tarafımın sorumluluğu neydi? “Kurban” duruşunu aşmak ve çatışmadan ötürü bir miktar suçu kabul etmek gerekliydi. Bu da, diğer tarafın uzlaşma ve uzlaşmaya dayalı bir çözüme istekli olmasını etkileyecekti...

Maksat yeterince uzun süre birlikte çalışmak ve sorunu tartışmak üzere bir masa etrafına oturduğunuz zaman, bunun birlikte çözülmesi gereken bir sorun olduğunu hissetmekti, iki karşıt taraf olarak görmemekti birbirini... Bu her iki taraf da öteki tarafın ihtiyaçlarına duyarlı hale geldiği zaman olur – böylece hem kendi, hem de diğer tarafın ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler önermeye çalışırlar.

 

SONUÇLAR...

Bazıları Kıbrıs’taki iki toplumlu barış atkivistlerinin, sorunumuzun çözümünü sağlayamadıklarına göre, başarısız olduklarını ileri sürebilir...

Kıbrıslırum tarafında deneyimlerimizi ve değerlerimizi kesinlikle daha geniş topluma aktarmayı başaramadık ancak siyasi liderliğe gelince, biraz başarı kaydettik – en azından şimdilerde kendileri aktif biçimde katılmasalar dahi, iki toplumlu temasların öneminden söz ediyorlar. İnsanlarda hala iki toplumlu aktivistleri ya marjinal ya da elit bir grup olarak görme eğilimi bulunmaktadır. Gelecek için ele almamız gereken konu budur: Kendi toplumumuzda yapmamız gereken çok çalışma vardır hala...

Ancak çatışmaların çözümü çalışmalarının sonucunda iki toplumdan önemli bir çekirdek grup vardır ki bunların ortak değerleri vardır, birbirleriyle iletişim kurarlar ve zorluklara ve düşkırıklıklarına rağmen, ortak bir hedef için yani iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon olan üzerinde anlaştıkları parametrelere dayalı biçimde adanın yeniden birleştirilmesi için çalışmalarını sürdürmektedirler. Bence bu bir başarıdır ve değeri vardır.

Ünlü antropolog Margaret Mead, bir zamanlar şöyle demişti: “Hiçbir zaman kararlı bir küçük grup yurttaşların dünyayı değiştirebileceğinden kuşku duymayınız: Aslına bakılacak olursa, değişimi gerçekleştiren tek şey de bu olmuştur...”

oncelikli-sayfa-16-bir-etkinlikte-arkada-keti-kliridis-onde-ferah-saffet-kaya-ve-kibrisin-en-yasli-kadin-gazetecisi-maria-violari-ile-birlikte.jpg

Bir etkinlikte arkada Keti Kliridis, önde Ferah Saffet Kaya ve Kıbrıs'ın en yaşlı kadın gazetecisi Maria Violari ile birlikte...

oncelikli-sayfa-17-kibrisliturk-ve-kibrislirum-kadinlarin-bir-bruksel-toplantisinda-ortada-keti-kliridis.jpg

Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kadınların bir Brüksel toplantısında ortada Keti Kliridis

(Keti Kliridis’in yazını Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 10.5.2022).

(Devam edecek)

Bu yazı toplam 1034 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar