1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Katogopya’dan (Zümrütköy) Singer dikiş makineleri tamircisi Kiriakos Mihalidis’in öyküsü...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Katogopya’dan (Zümrütköy) Singer dikiş makineleri tamircisi Kiriakos Mihalidis’in öyküsü...”

A+A-

KIBRIS’TAN HATIRALAR...

Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, akademisyen-grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’ın Hikayeleri” başlıklı sayfasında yayımladığı çok eski bir fotoğrafla, Katogopya’dan (şimdiki adı Zümrütköy) genç kızların cehizlerini karşılayan Kiriakos Mihalidis’in öyküsünü aktardı. Emmanuelle, bu konuda özetle şöyle yazdı:

***  Bugünün klasik fotoğrafı, Kiriakos Mihalidis’in 1920’li yıllarda bir stüdyoda çekilmiş bir fotoğrafıdır... Kiriakos Mihalidis,1895 yılında Omorfo yakınlarındaki Katogopya (şimdiki adı Zümrütköy – S.U.) köyünde dünyaya gelmişti. Eleni Karayanni ile Mihalis Çangari’nin beş oğlularından biriydi.

***  Eleni aslen Milyalı idi ve Mihalis’le henüz 14 yaşındayken evlendirilmişti. Mihalis, aslen Politika köyündendi ve bir baharat tüccarıydı... Osmanlı döneminde Kıbrıs ile Mısır arasında baharat ticareti yaparak çok başarılı bir tüccar olmuştu. Mihalis ölünceye kadar oğlularının her birine rahatça geçinebilecekleri birer biras bırakacak kadar zengin olmuştu.

***  Anlatılanlara göre Mihalis, Katogopya’da kızlarını evlendirmek üzere ondan pek çok fakir çiftçi borç para almaktaydı... Ancak Mihalis hiçbir zaman bu paraları geri istemiyordu... Katogopya’daki pek çok genç gelin, Bay Mihalis cehizlerini ödemiş olduğu için çok daha iyi durumdaydılar...

***  Kiriakos henüz 17 yaşındayken, Milu Micika’yla evlenecekti. Sekiz çocuk edeceklerdi: Mihalis, Yorgos, Maritsa, Elektra, Hristalla, Filya, Yuanna ve Lampidona. Kiriakos, Lefkoşa’daki Singer dikiş makinelerinde satıcı ve ana teknisyen olarak çalışacaktı... Köy köy bisikleti üzerinde dolaşarak dikiş makinelerini tamir edecekti... Rayleigh bisikleti üzerinde köy köy dolaşmaktaydı. Katogopya’da bisiklet sahibi olan ilk kişinin Kiriakos olduğu anlatılmaktaydı.

***  Kiriakos aynı zamanda makineden anlıyordu, heykeltraştı ve yaratıcı bir insandı. Her zaman yaratıcıydı ve elleri hiç boş durmazdı – Kıbrıs’ta meyva, binalar ve hatıralık eşyaların alçı dökümleriyle tanınmıştı... Peristerona’daki Apostolos Barnava ve İlarionas Kilisesi’nin alçıdan modelleriyle 1963’teki Leymosun panayırı’nda birincilik ödülünü kazanmıştı. O dönemin Cumhurbaşkanı makarios da ona ödülünü sunmuştu... Alçıdan yaptığı ve elle boyadığı meyva heykelcikleri de ada çapında otelcilerin çok aradığı ve fuayelerinde sergiledikleri heykelciklerdi...

***  Singer’den emekli olunca Kiriakos esas olarak çiftçi olarak çalışmaya başlamıştı... Gelirini arttırmak maksadıyla küçük bina inşaatları, mühendislik işleri, boyacılık ve alçıdan heykeller üretimine de devam etmekteydi...

***  1968 yılında ne yazık ki bir traktör kazasında kalçası kırılmıştı. Bu yarayı iyileştirmek için o günlerde hekimlerin yapabileceği fazla bir şey yoktu – böylece Kiriakos sakatlanmış ve bir daha yürüyememişti... Üç sene yatalak olarak yaşadıktan, yatalak yaşamdan ötürü vücudunda açılan yaralar ve mikrop kapmalardan ötürü 76 yaşındayken 1971’de hayata veda etmişti...

***  Bu öykü için Avustralya’nın Melburn kentinden Aristidu ailesine teşekkür ederim, bu fotoğrafı “Kıbrıs’ın Hikayeleri” için taramama izin verdiler. Kiriakos Mihalidis, Andreas ve Kullis Aristidu’nun ana tarafından dedeleriydi...

s3-168.jpg

(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 


Durham Üniversitesi’nden master öğrencilerine “kayıplar”la ilgili çalışmalarımızı anlattık...

İngiltere’nin Durham Üniversitesi’nden öğrencilere, Lefkoşa’da ara bölgede, Yeşil Hat üzerinde bulunan “Dayanışma Evi”nde 18 Nisan 2022 Pazartesi sabahı “kayıplar”la ilgili çalışmalarımızı anlattık, fotoğraflar eşliğinde yaptığımız sunuş ardından gençlerin sorularını yanıtladık.

Durham Üniversitesi Global Güvenlik Enstitüsü’nde “Savunma Gelişimi ve Diplomasi” ile “Çatışmaların Önlenmmesi ve Barışın İnşası” konularında öğretim görevlisi olarak çalışan Doçent Dr.  Olga Dimitriu’nun öğrencileri olarak Master yapmakta olan öğrencilere, “Kayıplar”ı anlattık. Myanmar, ABD ve İngiltere’den Durham Üniversitesi master öğrencileri de çeşitli sorularla Kıbrıs’ta “kayıplar” konusunu anlamaya çalıştılar.

Durham Üniversitesi master öğrencilerine yönelik sunuşumuzda Kıbrıs’ta “kayıplar” konusunun geçirdiği aşamalar, “kayıplar”ın bulunmasını engelleyen faktörler, sürecin işleyişindeki tıkanıklıkların kaynakları, her iki taraftaki “derin devlet”in, “kayıplar” konusuna olumsuz etkileri, “kayıp” yakınlarının yaşadıkları, iki toplumdan “kayıp” yakınlarının birlikte çalışmaları, gerek YENİDÜZEN, gerekse POLİTİS gazetesinden okurlarımızın son 20 seneden bu yana “kayıplar” konusuna yaptıkları olağanüstü katkılar ve bu katkıların sonucunda bulunan gömü yerleri ve kimliklendirilen “kayıplar” gibi konular üzerinde durduk.

Durham Üniversitesi master öğrencilerine okurlarımızın göstermiş olduğu olası gömü yerlerinde kalıntıları bulunarak kimlikledirilen Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıplar” için düzenlenen cenaze törenleri, “kayıp” yakınlarının bu cenazeler ardından hissettikleri hakkında da bilgiler verdik. Master öğrencilerine ayrıca, adamızın kuzeyinde ve güneyinde okurlarımızın göstermiş olduğu ancak henüz derinlemesine araştırılmamış ve kazılmamış olan olası gömü yerlerinden çeşitli örnekleri de fotoğraflarıyla aktardık.

 

s4-053.jpg


GEÇMİŞE TUTULAN IŞIK...

“Kantara Kalesi’nin adı, Kıbrıslı Maronit Arapçası’nda ‘Taş Köprü’ manasına gelen ‘Kandak’ sözcüğünden geliyor...”

Rita Severis’e ait “Centre of Visual Arts and Research” yani “Görsel Sanatlar ve Araştırma Merkezi”nin hazırladığı “Bunları biliyor muydunuz?” başlıklı müze sayfasında yer alan bir yazıya göre, Kantara Kalesi’nin adı, Kıbrıslı Maronit Arapçası’nda “Taş Köprü” manasına gelen “Kandak” sözcüğünden geliyormuş...

CVAR’ın sayfasında yer alan yazıyı okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik:

***  Kantara Kalesi’nin inşa edilmesine ilişkin teoriler arasında, Araplar’ın adadan kovulması ardından 965 senesinde inşa edildiği veya 1091 yılında isyancı Rhapsomadis tarafından inşa edildiği veya 11nci yüzyıl sonlarında Kilikya sahillerinin Selçuk İmparatorluğu tarafından ele geçirilmesi ardından yapıldığı veya İlk Haçlı Seferleri’nin yarattığı karışıklıklara bir önlem olarak 1096’da inşa edildiği şeklinde teoriler bulunuyor.

***  Kalenin adı, Kıbrıslı Maronit Arapçası’nda “Taş Köprü” manasına gelen “Kandak” sözcüğünden geliyor. Bu kale, 1191 yılında Aslan Yürekli Richard tarafından İzak Komnenos’a karşı adadaki varlığı esnasında ele geçirilmişti – kale, korsan saldırılarına karşı bir gözcü kulesi, idari bir merkez ve bir hapishane olarak kullanılmaktaydı.

***  Fransızca’da “Le Candaire” denen Kantara Kalesi’nin adı tarihsel kayıtlarda 1228 yılında geçiyor. İmparator Frederik II’nin askerleri tarafından işgal edilmiş ve sonra da Brie’den Kraliyet askerleri tarafından kuşatılmıştı... Bu kuşatma esnasında mancınık kullanılmıştı – bundan sonraki yıllarda bu kale etrafında çok sayıda muharebe yaşanacaktı...

***  1373 senesinde Cenevizliler, Kıbrıs Kralı’nı ve Antaklya Prensi’ni Mağusa’da hapse atacaklardı. Antakya Prensi ise, hizmetkarı Galentiri’nin yardımlarıyla bir hizmetkar kılığına girerek Mağusa’dan kaçacak ve Kantara Kalesi’ne sığınacaktı. Paçavralar içindeydi ve aşçı yamağı kılığına girdiği için yüzüne de muza sürülmüştü... Başına bir tencere geçirmiş, bir diğer tencereyi de elinde tutuyordu – bu tencereleri kalaylamaya götürdüğünü anlatmaktaydı çünkü...

***  Kale’nin 1300’lü yıllar civarında tekrardan inşa edildiği tahmin ediliyor... Kıbrıs’ın Kralları Birinci James ile İkinci Peter, Girne’nin üç kalesinin önemini tanıyarak, bu kaleleri güçlendirmişlerdi. Onların döneminde Kantara Kalesi, askeri bir garnizona dönüştürülmüş, buraya kışlalar ve çok büyük bir sarnıç yapılmıştı. Kalenin altındaki bir diğer sarnıç ise hapishaneye dönüştürülmüştü. Sonradan burası, garnizonun komutanı için odalara dönüştürülecekti. Soldaki ilk oda zindandı – buraya ölmeye terkedilen mahpuslar atılıyordu...

***  Kale nihayetinde 1525 senesinde Venedikliler tarafından terkedilecekti... Kalenin taşları, köylüler tarafından kendi evlerini inşa edilmesinde kullanılacaktı. D.G. Hogarth ve Enlart’a göre (1899) “Tırtıklı bir dizi kireçtaşı zincirinden oluşan bir omurga üzerinde duruyorsunuz, sağa doğru inişte iki turkuvaz denizin arasına, sola doğru ise kuzey yönünde mavi bir ay gibi, taça benzer bir görünüme bakıyorsunuz. Bu noktadan iki bin ayak aşağıda, kuzeye doğru dar bir ormanlık arazi var, puslu deniz üzerinden Karamanya’nın adım adım karlar içerisindeki Torosları’nı seçebilirsiniz... Kantara’nın kendisi de bir kaya sütunu üzerinde bu benzersiz manzaraya bakıyor... Hiçbir ressam bu kadar fantastik bir kale resmetmemiş, hiçbir şair bunca somut bir yalnızlık içerisinde böylesi güzel bir saray kurmamıştır...”

***  Kıbrıs folklöründe ise Kraliçe Riciyana yıkıntılar arasında bir kayanın üstünde oturup denize bakmaktadır. Bu kayaya “Throni tis Rigainas” yani “Kraliçe’nin Tahtı” denmektedir.

s1-368.jpg

https://cvar.severis.org/en/explore/our-blog/did-you-know/did-you-know-kantara-castle/?fbclid=IwAR1rBdBrmQhYX7uDhsvMBj36tK-v0-59cs6NK7PCWUVrypGYhyZs3Wl-wtA

 


“Ninemin evinin anahtarı...”

Andrulla Karkoti, ninesinin Omorfo bölgesinde Nikita köyündeki (şimdiki adı Güneşköy) evinin anahtarının fotoğrafını paylaşıyor ve şöyle yazıyor sosyal medya sayfasında:

“Ninemin işgal altındaki Nikita-Omorfo’daki evinin anahtarıdır bu. Bu anahtarla o evi binlerce kez açtık ve şimdi artık yoktur bu ev... Ancak anahtarı yine de bizim için çok büyük duygusal değer taşıyor, bu anahtarın üstüne ninemin ellerinin nane kokusu sinmiştir,  teyzemin bahçesindeki Mayıs güllerinin kokusu sinmiştir bu anahtara – annemin yemeklerinde kullandığı, ellerine sinen bahar kokusu sinmiştir anahtara – ve benim masum çocuk ellerimin topraktan kirlenmiş kokusu veya şekerleme kokusu sinmiştir bu anahtara... Bazı anahtarlar belki hiçbir kapıyı açamaz artık ancak bu anahtarlar, pek çok kuşağın hatıralarını açan, kalbe giden anahtarlardır...”

s2-329.jpg

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 1778 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar