1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Karayalçın: “KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğine en üst düzeyde özen gösterilmesi zorunluluktur”
Karayalçın: “KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğine en üst düzeyde özen gösterilmesi zorunluluktur”

Karayalçın: “KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğine en üst düzeyde özen gösterilmesi zorunluluktur”

Türkiye’nin önemli siyasetçilerinden, Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı yapan Murat Karayalçın ile Türkiye-KKTC ilişkilerinin son halini ve daha iyisi için yapılabilecekleri konuştuk.

A+A-

>“…KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğine en üst düzeyde özen gösterilmesini Türkiye için onurlu bir görev, hatta bir zorunluluk olarak görüyorum…”

>“…Sayın Akıncı ile Ankara ve Lefkoşa’yı kardeş kent yapmıştık. Doğal olarak Kıbrıs’ta siyasetçi dostlarım vardı. Çoğu da TKP’liydi. O dönem sohbetlerde dostlarıma Denktaş’ın seçilmesini arzuladığımı ya da tercih ettiğimi söylemişimdir…”

>“…Kimin milliyetçi olduğunu, kimin dindar olduğunu kim belirleyecek? Bunların beratını veren kişiler ya da kurumlar mı var? Bunlar boş sözler. Kişi kendisini nasıl görüyorsa öyledir.”

> “AKP’nin Türkiye’ye nasıl bakıyorsa, KKTC’ye de öyle baktığını düşünüyorum. Türkiye’nin değişik hükümetlerinin KKTC’ye nasıl baktıkları kuşkusuz ayrıca önemli. Ama bir de Türk halkının bakışı var. Asıl önemli olan da odur…”

DEMOKRASİ, İRADE, MÜDAHALE / AYSU BASRİ AKTER

Murat Karayalçın… Türkiye’nin önemli siyasetçilerinden biri. Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı yapmış. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, dönemin Lefkoşa Belediye Başkanı Mustafa Akıncı ile kardeş şehir anlaşması imzalamış, Kıbrıs’ı ve Kıbrıs siyasetini yakından eden, dahası zamanında şekillendirenlerden biri. Karayalçın ile Türkiye-KKTC ilişkilerinin son halini ve daha iyisi için yapılabilecekleri konuştuk.

 

KKTC’nin Bağımsız Siyasi Kimliğine En Üst Düzeyde Özen Gösterilmesi Zorunluluktur

Karayalçın, iki ülke ilişkisini kaçınılmaz bir içiçelik olarak değerlendirirken, KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğine özen gösterilmediği izlenimi veren çeşitli durumlar yaşandığına ancak son yıllarda bunun daha da belirginleştiğine işaret ediyor.

KKTC’nin kuruluşundan itibaren Türkiye ile KKTC arasında, bilinen nedenlerle, kaçınılmaz bir iç içelik yaşanmıştır. KKTC’nin başka devletlerce tanınmıyor olması bu duruma süreklilik ve yoğunluk kazandırmış, ayrıca KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğine yeterince özen gösterilmediği izleniminin verildiği durumlar yaşanmıştır. Son yıllarda bu durum daha da belirginleşmiştir. Sayın Erdoğan’ın geçen Temmuz’da Cumhuriyet Meclisinde yaptığı konuşma, bunun kamuoyuna yansımış son çarpıcı örneğidir. KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğine en üst düzeyde özen gösterilmesini Türkiye için onurlu bir görev, hatta bir zorunluluk olarak görüyorum” şeklinde konuşan Murat Karayalçın, Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı olduğu döneme dair bir anısını paylaşarak, bu anlayışı ortaya koyuyor ve şunları söylüyor;

“Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı olarak da, iki ortaklı 50. Hükümet’in Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak da böyle davranmaya çalıştım. Bir anımı anlatayım. Ankara ile Lefkoşa’nın kardeş kent olmaları nedeniyle, Lefkoşa’da düzenlenen törene katılmak üzere KKTC’ye girerken pasaport kullanmamam öğütlendi. Çünkü pasaportuma vurulacak KKTC damgası nedeniyle Yunanistan’a ve çok sayıda başka ülkeye giremeyecektim. Bunu kabul etmedim ve KKTC’ye pasaportumla gittim. Başkent Ankara’nın kardeşi Lefkoşa’nın başkent olduğu devlete giderken başka türlü davranamazdım. O nedenle de Atina’da yapılan 2. Balkan Başkent Belediye Başkanları konferansına; ‘pasaportun kaybolmuş olsun, yeni bir pasaport çıkart’ ya da ‘kırmızı pasaport çıkaralım’ önerilerini de reddederek katılmadım.”

 

Tercih Doğal ama Müdahale Olmamalı

Siyasi kadrolar, yakın ilişki içinde oldukları ülkelerin yönetimine daha rahat çalışacaklarını düşündükleri kişilerin ya da partileri seçilmesini doğal olarak tercih ederler. Türkiye- KKTC ilişkisinde de bu böyledir.” diyen Karayalçın, bu tercihi doğal karşıladığına işaret ederken, bu tercihin müdahaleye varmaması gerektiğine vurgu yapıyor ve bu tercihin sadece Türkiye’nin siyasi kadroları için değil, KKTC’nin siyasi kadroları için de geçerli olduğunu söylüyor.

 

Denktaş’ı Kahraman Olarak Görüyordum, Hükümet Adına Değil, Kendi Adıma Konuştum

Birikim Dergisi’nde Mehmet Hasgüler imzalı makaleye atıfta bulunarak, Özker Özgür’ün 1990 Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili anılarından alıntı yapıyorum, Karayalçın’a ve Özgür’ün o dönemde, bizzat Karayalçın’ın adaya gelerek Denktaş lehine kampanya yürüttüğünü söylediğini, o dönemde Türkiye’nin neden böyle bir müdahaleye ihtiyaç duyduğunu soruyorum.

Murat Karayalçın, söz konusu ada ziyaretinin 1990 değil 1995 Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde yaşandığına işaret ederek, hükümetten ayrıldığı dönemde gerçekleştirdiği bu ziyarette sadece kendi kişisel arzularını paylaştığını ancak bunun kesinlikle Türkiye ya da Dışişleri Bakanlığı adına yapılmadığını ifade ediyor. O dönemi Karayalçın şöyle anlatıyor;

“Rahmetli Özker 1990’a değil de, 1995 seçimlerine gönderme yapmış olmalı. Hükümetten 1995 Martında ayrıldım. Çok yoğun ve sorunlu bir dönemin ardından tatil yapmak için birkaç günlüğüne, o sırada seçim sürecinin yaşanmakta olduğu Kıbrıs’a gittim. Sayın Akıncı ile Ankara ve Lefkoşa’yı kardeş kent yapmıştık. Doğal olarak Kıbrıs’ta siyasetçi dostlarım vardı. Çoğu da TKP’liydi. Sohbetlerde dostlarıma Denktaş’ın seçilmesini arzuladığımı ya da tercih ettiğimi söylemişimdir. Ama bunlar asla Türkiye adına, hükümet adına ya da Dışişleri Bakanlığı adına yapılan konuşmalar değildi. Zaten dediğim gibi Hükümetten de ayrılmıştım. Bu arada çoğu Türk gibi, Demirel’in deyimi ile Denktaş’ı ‘kahraman’ olarak gördüğümü belirtmek isterim. 1964 yılında ODTÜ Hazırlık Okulunda öğrenci temsilcisiydim.
Denktaş’ı bir konferans vermek üzere ODTÜ’ye davet ettim, o da geldi ve çok etkileyici bir konuşma yaptı. Rauf Denktaş’la daha sonra değişik konumlarda bir araya geldik, kendisini hep sevdim ve saydım. Rauf Denktaş özel birisiydi, rahmetle ve sevgiyle anıyorum.”

 

İki Devletli Çözüm Önerisi “Zamanlı” Değil

AK Parti’nin iki devletli çözüm modeliyle ilgili de görüşlerini paylaşan Karayalçın, Annan Planı’nın Rumlar tarafından reddedilmesinin hemen ardından Türkiye’nin böyle bir öneriyi gündeme dahi almadığını hatırlatarak, Kapalı Maraş konusunda ise en başından hata yapıldığını, bölgenin pazarlık konusu olarak tutulduğuna dair açıklamaların yanlış olduğuna işaret ediyor.

Karayalçın şöyle diyor;

“İki devletli çözüm arayışı 2004 yılında Rum kesiminin Annan Planını reddetmesinden sonra başlatılabilirdi. Düşünsenize Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin adını taşıyan bir çözüm paketi Türkler tarafından kabul ediliyor, ama Rumlarca reddediliyor. Ayrıca Avrupa Birliği de bu çözüm paketini destekliyordu. Diplomatlar dış siyasette girişimlerin ‘zamanlı’ olmasını önemserler. Annan Planının, Rumlar tarafından reddedilmesinin ardından Türkiye ve KKTC iki devletli çözümü gündeme getirebilirlerdi. Ama AKP öyle yapmadı, ‘biz bir adım daha önde olacağız’ diye nafile bir sürecin içine girdi. Geçen ay Sayın Erdoğan 20 Temmuz törenlerinde müjde vereceğini söyleyince çoğu kişi gibi ben de bir tanıma beklentisi içine girmiştim, ama olmadı. Öte yandan Maraş konusunda başta yapılan hataların bedelinin ödendiğini düşünüyorum. Maraş’ın bir pazarlık konusu olarak tutulduğu şeklindeki açıklamalar yanlıştı. Maraş da KKTC’nin öteki yerleşim yerleri gibi değerlendirilebilirdi. Yine de daha farklı bir söylem ve yaklaşımla Maraş’ta önemli kazanımların elde edilebileceğini düşünüyorum.”

 

Aslolan Türk Halkının KKTC’ye Nasıl Baktığı

“AKP öncesinde milliyetçilik temelinde çeşitli tartışmalar yaşanırken ve Kıbrıslı Türklerin yeterince milliyetçi olmadığına inanıldığına ilişkin bir kanı varken, şimdi yeterince dindar olmadığına ilişkin değerlendirmelerle karşılaşıyoruz. Türkiye’nin Kıbrıs’a bakış açısı buradaki siyasi mekanizmanın şekliyle mi ilgilidir yoksa hükümetlerin tarzi üzerinden mi belirleniyor üslup? Diyalog yoluyla çözülebilecek bir anlayış sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?”diye soruyorum Murat Karayalçın’a; Şöyle konuşuyor;

“Kimin milliyetçi olduğunu, kimin dindar olduğunu kim belirleyecek? Bunların beratını veren kişiler ya da kurumlar mı var? Bunlar boş sözler. Kişi kendisini nasıl görüyorsa öyledir. Öte yandan AKP’nin Türkiye’ye nasıl bakıyorsa, KKTC’ye de öyle baktığını düşünüyorum. Türkiye’nin değişik hükümetlerinin KKTC’ye nasıl baktıkları kuşkusuz ayrıca önemli. Ama bir de Türk halkının bakışı var. Asıl önemli olan da odur. Türkiye ile KKTC hükümetleri arasında diyaloğu tabii ki çok önemserim, en azından karşılıklı olarak tutumlar ortaya konur, sınırlar belirlenir.”

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Temmuz ‘müjdesi’nin hala tartışıldığına işaret eden Karayalçın, “Sanki Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında başka bir mesaj vermeye hazırlanıyordu da o olmadı, sonuçta yeni Cumhurbaşkanlığı binası, yeni Meclis binası ve halk bahçesinden oluşan yerleşke yapımı dile getirildi anlayışı Türkiye’de oldukça yaygın. Olabilir de, olmayabilir de. O’nu bilemem, ama bana göre KKTC’nin bunlardan daha öncelikli ihtiyaçları var. Ayrıca devletler saygınlıklarını yeni ve pahalı yapılar yaparak kazanamazlar” diyor ve “bunların yapılması gerekli, hatta öncelikli olsa bile bunu açıklayan kişi Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmamalıdır. Bu açıklama KKTC’nin bağımsız kimliğine gölge düşürmüştür” ifadelerini kullanıyor.


Dünyaya Açılma Zorunluluğu Var

Tüm sorunlara karşın KKTC’de güçlü bir siyasi birikim olduğunu biliyorum” diyen Karayalçın, “Kıbrıs Türk siyasetçileri de, Türkiye’nin siyasetçileri de, doğal olarak, kendi siyasi görüşleri neyse ona göre siyaset yapacaklardır. Ancak her iki küme de çalışmalarında KKTC’nin bağımsız siyasi kimliğini ve egemenliğini, KKTC’nin dış dünyaya açılmasının zorunluluğunu ve bunu sağlayacak fırsatların göz ardı edilemeyeceğini, deniz yataklarındaki kaynakların Türkler ve Rumlar tarafından hakkaniyet kurallarına göre değerlendirilmesi gerektiğini ve Türkiye’nin güvenliğini göz önünde bulundurmalıdır” şeklinde tavsiyelerde bulunuyor.

Kıbrıs Türk halkının mevcut ortamda ne yapması ve dünyaya nasıl bir mesaj vermesi gerektiğini de soruyorum, Murat Karayalçın’a. Yaşananları göz önünde bulundurduğunda, KKTC halkının bir destan yazmakta olduğunun altını çizen Murat Karayalçın “Kıbrıs Türk halkı, dünyanın abluka altına aldığı devletini, kuşkusuz Türkiye’nin de katkısı ile her türlü soruna rağmen ayakta tutmaktadır. Bu başlı başına dünyaya verilen çok büyük bir mesajdır. Ama asıl mesaj, iyi işleyen bir demokrasi, iyi işleyen bir devlet ve iyi işleyen bir ekonomi olmalıdır” diyor ve KKTC ekonomisinin her şeye karşın turizme, tarıma ve gıda sanayiine dayalı yüksek bir başarı sergileyebileceğine işaret ediyor. Bunun için Türkiye’den gelen suyun her açıdan bir fırsat olduğunu da söyleyen Karayalçın, tartım planlamasının yapılabileceğini, ve belediyeler de içinde olmak üzere yeni bir idari yapılanmanın sağlanabileceğini düşündüğünü söylüyor. Ayrıca, Türkiye’den elektrik naklinin maliyetleri düşürmesinin önemli olduğuna da işaret eden Karayalçın, KKTC’nin her metrekaresini kapsayacak bir Ulusal Fiziksel Plan hazırlanması, üniversitelerin düzeyinin yükseltilmesi gerekliliğine de işaret ederek, “bir KKTC üniversitesinin bile Küresel Atıf Endekslerinde iyi bir yere gelmesi dünyaya verilecek önemli bir mesaj olacaktır” diyor.

Kuzey Kıbrıs için yapılabilecekler arasında dikkat çekici bir noktanın altını daha çiziyor, Karayalçın, “Belki biraz basit kaçacak ama, önemli mesajlardan biri de dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Girne limanının iyileştirilmesi olacaktır” diyor.

Bu haber toplam 3237 defa okunmuştur