İnsan ve Hayvan Arasındaki Görünmez Hatlar
Salt Beyoğlu, bu bahar sanatın en derin ve vicdani sorularından birine odaklandı: İnsan ile hayvan arasındaki ilişkiyi nasıl kurduk, nasıl değiştirdik ve bugün nereye taşıyoruz?
“Hayvanların Yaşamı” adlı sergi,yalnızca bir sanat etkinliği değil; aynı zamanda, insan merkezli düşüncenin sınırlarını sorgulayan felsefi bir duruş olarak öne çıkıyor.
***
Adını, Güney Afrikalı yazar J. M. Coetzee’nin aynı isimli romanından alan sergi, empati, merhamet ve birlikte yaşama kültürü üzerine güçlü bir tartışma alanı açıyor. Romanın eleştirel perspektifiyle yola çıkan sergi, insan hayvan ilişkisini belirleyen yerleşik toplumsal hiyerarşileri ve pratikleri sorgularken, farklı birliktelik ve bakıl açılarına dair arayışları da ortaya koyuyor.
***
Sergi, 2023 yılında aramızdan ayrılan Almanya-Irak kökenli aktivist sanatçı Lin May Saeed’in eserlerini merkezine alıyor. Saeed, uzun yıllar boyunca hayvanlara yönelik şiddeti ve insanın üstünlük kurma arzusunu hicvetti. Onun heykelleri, rölyefleri ve çizimleri, hayvanların sessizliğinde yankılanan bir adalet çağrısı gibiydi. Saeed’in işleri, bu sergide Türkiye’den ve dünyanın farklı köşelerinden sanatçılarla buluştu. Bu birliktelik, aslında serginin temel mesajını da güçlendiriyor: Doğa ve canlılık, sınır tanımayan bir müşterek alan.
***
Salt Beyoğlu’nun Forum alanında başlayan sergi, ikinci ve üçüncü katlara yayılarak ziyaretçileri hem işitsel hem de görsel bir yolculuğa çıkarıyor. Serginin ilk durağı olan Ses Mekânı, hayvanların dünyasını ses üzerinden anlamaya çalışan bir deneyim sunuyor. Bu bölüm, hayvanların nasıl iletişim kurduğunu duymaya olanak tanıyor. Hayvanların dilleri, çeşitli türler tarafından kullanılan karmaşık sistemlere işaret eder ve çoğu zaman dikkat çekici bir yaratıcılık sergiler. Kuşlar, balinalar, primatlar ve yarasalar karmaşık vokalizasyonlarıyla bilinir. Kambur balinalar, coğrafi olarak farklılık gösteren ve zamanla evrilen yapılandırılmış şarkılar üretir.
Eko-akustik, müzikoloji ve zoomüzikoloji gibi disiplinlerden gelen sanatçılar, hayvanların seslerini kaydederek, onların iletişim biçimlerini yeniden düşünmemizi sağlıyor. Bu alan, adeta insanın kulaklarını doğaya yeniden ayarlıyor.
***
David Maroto’nun Çatalhöyük’ten esinle hazırladığı iki parçalı mekâna özgü duvar resmi ise hayvan tasvirleri üzerinden evcilleştirme, toplumsal hiyerarşi ve insan doğa ilişkilerinin sürekliliğine dair yerleşik anlatıları sorguluyor. Mekana özgü olarak üretilen bu duvar resmi, Çatalhöyük’teki arkeolojik alana dair bir incelemeden yola çıkarak ölüm ve hafızaya odaklanır; antik şehrin sakinlerinin hayvanlarla kurmuş olabileceği benzersiz ve muğlak ilişkileri keşfe çıkar.
***
İkinci katta yer alan işler ise insanın hayvanlar üzerindeki tahakkümünü, evcilleştirme süreçlerini, kültürel simgeleri ve ekolojik sorumluluğu sorguluyor.
Mine Yıldırım’ın yürüttüğü “İhtimam ile Şiddet Arasında: İstanbul’un Köpekleri” arşiv projesi, 1910’da Sivriada’ya sürülen on binlerce sokak köpeğinin trajedisinden günümüze uzanan bir hafıza alanı yaratıyor. Bu bölüm, sadece sanat değil, aynı zamanda vicdan ve hafıza çalışması olarak da okunabilir.
***
Üçüncü katta yer alan tekstil, nakış ve gravür çalışmaları, insan-hayvan ilişkisini daha duygusal bir düzlemde ele alıyor.
Bakım, yas, direniş ve ekolojik çöküş gibi temalar, sanatçıların kişisel hikâyeleriyle iç içe geçmiş. Burada her bir iş, hem bireysel hem de kolektif bir sorumluluk çağrısı niteliğinde. İzleyiciye, doğa ile ilişkimizi yeniden kurmamız gerektiğini hatırlatıyor.
***
“Hayvanların Yaşamı”, sadece hayvanlara dair bir sergi değil; insanın kendi vicdanıyla yüzleştiği bir alan. Hayvanlara dair kurduğumuz dilin, aslında insanın kendi doğasından ne kadar koptuğunu gösteriyor. Sergi, modern dünyanın hiyerarşilerini kırmaya, birlikte yaşamanın daha adil biçimlerini düşünmeye davet ediyor. Lin May Saeed’in mirası, sanatın yalnızca estetik değil, etik bir alan olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
***
Salt’ın hazırladığı bu sergi, hem içerik hem biçim olarak çağdaş sanatın en önemli sorularından birini gündeme taşıyor: İnsanın, kendi dışındaki yaşam formlarına karşı sorumluluğu ne olmalı?
Bu soru, sergi salonunun duvarlarını aşıp sokağa, topluma ve gündelik yaşama taşınıyor. “Hayvanların Yaşamı”, ziyaretçilerini yalnızca izlemeye değil, düşünmeye ve hissetmeye çağırıyor.
***
Antwerp Güncel Sanat Müzesi (M HKA) işbirliğiyle, L’Internationale’nin Museum of the Commons (Müşterekler Müzesi) projesi kapsamında gerçekleştirilen “Hayvanların Yaşamı” sergisi, insan ve hayvanın yerleşik hiyerarşilerin ötesindeki birliktelik ihtimallerini, ortak yaşamın simgesel olanaklarını araştırıyor.
Sonuçta, insanın hayvanlarla kurduğu ilişki, onun doğayla ve kendisiyle kurduğu ilişkinin aynasıdır.
Bu sergi, o aynayı bize uzatıyor. Kimimiz o aynada suçluluk görüyor, kimimiz umut. Ama herkes için ortak bir gerçek var: Doğayla bağımızı onarmadan, ne sanat ne de insanlık tam anlamıyla iyileşebilir.
***
Ve sergide eserleri yer alan sanatçılar:
Ağiam, Noor Abuarafeh, Pierre Bismuth, melanie bonajo, Elen Braga, Sue Coe, Golden Snail Opera Collective (Isabelle Carbonel, Joelle Chevrier, Yen-Ling Tsai, Anna Tsing), Elmas Deniz, Simone Forti, Piero Giraldi, Laura Lima, Dafna Maimon, Britta Marakatt-Labba, David Maroto, Ad Minoliti, Füsun Onur, Jean Painleve, Janis Rafa, Maria Roza, Necla Rüzgar, Lin May Saeed, Uriburu.
***
Ses Mekân’da ise Cevdet Erek, Nathan Gray, Kathy High, John C.Lilly, Charkemaigne Palestine, Simone Forti, Dr. Roger Payne, Dr. Joyce Poole, Peter Granli, Lisa Schonberg ve Jana Winderen imzası var.
Araştırma ve Arşiv Projesinde de Mine Yıldırım’ın.










