1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. İçimizdeki Öfkeyi Eylemle Dışa Vurma Vaktidir
Aslı Murat

Aslı Murat

İçimizdeki Öfkeyi Eylemle Dışa Vurma Vaktidir

A+A-

Fırtına sarmıştı dört bir yanı. Göz gözü görmüyordu. Yolda yürürken karşınıza bir direk çıksa, fark edemeyecektiniz. O kadar yoğun bir rüzgar. Bu yüzden günlerdir evde oturup, havanın dinmesini bekliyordum. Ama ne mümkün! Günlük ihtiyaçlarımı dâhi karşılamayacak hâle gelince, dayanamadım. Çünkü evde su bile kalmamıştı. Bir süredir iştahsız olduğum için, temel besinleri bile tüketmediğim için yokluğu çok fazla fark etmemiştim. Gün geçtikçe artan baş ağrısı ile açlık arasında kurduğum bağlantı sonrasında, yaşama tutunabilmek için doğru dürüst yemek yemem gerektiğine anlayıp yola koyuldum.

Alerjik bünyemden dolayı maske taktım, öyle salgından dolayı falan değil. Tozdan tıkanmamak için. Ayrıca geç olsa da baharın gelişi ile polenler ortalığı sardığından, tedbiri elden bırakmamak gerek. Aksi takdirde ciddi ciddi soluk alamıyorum. Tabi ki bu ülkede hâlâ derin nefes alabiliyorsak! Arabaya bindim, anahtarı çevirdim ve anında gözüm benzin göstergesine takıldı. Bitmişti. Market eve yakın olmasa da yürümekten başka çarem kalmadığına karar verdim. Toz sadece ciğerlerimi değil, gözlerimi de etkiliyordu. Zar zor ilerleyebildim.

Gittiğim mahalle bakkalı her zaman olduğu gibi yerel kanallardaki tartışma programlarını izliyordu. Ara sıra da Meclis’teki güncel konuşmaları takip edebilmek için kumanda elinde, kanallar arasında gidip geliyordu. Dikkatini dağıtmak istemediğimden, hatırını sormadan raflar arasında dolanmaya başladım. Yaklaşık bir ay boyunca evden çıkmayınca zaman algımı mı kaybettim acaba, diye düşünmeye başladım. Fiyatların bu kadar fazla artmış olması mümkün değildi.

Niyazi Dayıya sinirlendim: “Bu adam ne kadar aç gözlü oldu efendim böyle, bu kadar da olmaz” diye söylenirken buldum kendimi. Meğer sadece içimden geçmiyormuş o cümleler, dışa vurmuşum. “Bana mı dedin kızım?” diye sorunca birden sarsılarak toparlamaya çalıştım. Hafif başım dönmeye başlamıştı. Onu da bahane ederek: “Yok sana değildi, kendi kendime konuşuyorum” diyebildim. Beni duymamış gibi sohbeti ilerletti. “İşimiz duman çocuk, bu zamlarla nereye kadar dayanacak insanlar?”. Zam mı, ne zammı? diye soramadım adama.

Belli ki memlekette durum pek iyiye gitmiyordu. Ama ben kendi küçük ve kapalı dünyamda, hiçbir şeyden habersiz, anlamsız dertlerimle boğuşmaktan, kafamı çizdiğim sınırlar dışına çıkaramamıştım. Çünkü henüz yüzleşmemiştim, her geçen gün bana da yaklaşan yılanla. Havanın kararması ile saatin akşama yaklaştığını anladım. “Sence hangi benzinci açıktır Niyazi Dayı bu saatte? Benzinim bitmiş, almam gerekiyor” diye sordum. Ne dese beğenirsiniz: “Kızım sen  uzayda mı yaşan? Ne benzini? Kapattı hepsi, zaten günde 200 TL’den fazla da vermezler”. Ülkeleri zombiler tarafından işgal edilen insanlar gibi hissettim. Hani son kalanlar silahlanıp, yıkık dökük evlerden kendilerine cepheler kuruyor, memleketi geri almak için savaşıyorlar. Son zamanlarda çok fazla izlemiştim o filmlerden.

İçine hapsolduğum hücrenin, korkunç bir koruma sağladığı gerçeği ile yüzleştim birden. Ne kadar konforluymuş hayatım! Hâlbuki burnumun dibine kadar ulaşmış yokluk, pislik ve çürümüşlük. Görmemezlikten geldikçe daha da sokulmuş, daha da yerleşmiş içimize. Bunun yanında aynı hızla dünyadan koparılmışız. Hayvanat bahçesinde kafeslerin ardına kapatılan hayvanların çaresizliği ve ölüme terk edilişi gibi. Ama ben içime o kadar gömülmüşüm ki yaratılan sahteliği pek de kale almamışım. Ne de olsa geçer, bu da gelir bu da geçer demişim. Ve böylece sürüp gitmiş yıkılması gereken düzen, sistem her geçen gün daha fazla insanı atmış midesine. Öğütmüş ve kusmuş.

Oysa ki kendi sınırlarımızı aşmak, kendi kimliğimizin ötesine geçip bakabilmeliyiz. Yolların, sokakların memleket olduğunu yeniden hatırlamalı ve her şeye rağmen bir araya gelmeliyiz. Onlar daha çok boyun eğdikçe, toplum olarak bizi yok oluşa sürükledikçe bizim de radikalleşmemiz kaçınılmazdır. İçimizdeki öfkeyi, sönümlendiril(e)meyecek bir eyleme dökme vaktidir. Artık kendileri ile de çelişmeye başladılarsa (ilelebet yaşatacakları devletin anayasasını bir çırpıda yok saymak), yaşananları deşifre etmenin ötesine geçmemiz gerekir. Söylenen söylenmiştir. Ötesine geçmezsek kaygı, anlamsızlık ve öfke denizinde boğulup gideceğiz.

Bu yazı toplam 1222 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar