1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Hoşça kal Ferit amca
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Hoşça kal Ferit amca

A+A-

“Melandra – Lefkoşa – Paris Londra; Kıbrıslı Komünist Ferit Frank’ın öyküsüdür”...

-*-*-

Bu isimde bir kitabım var...

Tek kitabım...

Hatalarla dolu falan...

-*-*-

Bu kitap üç bölümden oluşur...

Birinci bölümde, Kıbrıslı komünist Ferit amcanın yaşam öyküsünü anlatmaya çalışmıştım...

İkinci bölüm kısa hikayecikler ve üçüncüsü de Annan Planı’na kadarki “Kıbrıs sorunu”nun “bilimsellikten uzak” alternatif tarihi...

-*-*-

Ferit Hüseyin Melandra köyünde doğdu...

Önce Lefkoşa’ya göç etti, terzi çıraklığı yaptı...

-*-*-

1950’lerde PEO sendikası üyesi oldu...

İlerici harekete ilgi duydu...

Derviş Ali Kavazoğlu ile tanıştı...

İlerici harekete ilgisi arttı...

Haliyle “hedef isimler” arasına da girmiş oldu...

-*-*-

1960 öncesi ülkeden kaçmak zorunda kaldı...

Paris’e, oradan da Londra’ya geçti...

Tam 40 sene aynı terzi atölyesinde terzilik yaptı...

Arkadaşları O’na Ferit diyemedi, adını Frank olarak çağırmaya başladılar...

-*-*-

Elbise diktiği kişiler arasında bugünkü Kral Charles da var...

-*-*-

Ferit Hüseyin ya da Ferit Frank Kıbrıs’ı hiç unutmadı her zaman barıştan yana oldu ve AKEL’e kızgındı!

Çünkü AKEL, O’na göre, önce Enosis’i desteklemek ve en son da Annan Planı’na “evet” diyememekle, Kıbrıs Türk toplumuna iki kez ihanet etmişti...

-*-*-

Yaşantısından önemli bölümleri kitabımda anlatmıştım...

Londra’dan ayrıldığım 2008’in sonlarından beri bir kez haberleştik, hatırını sordum, “iyiyim” demişti...

-*-*-

Cuma akşamı dayımın torunu evlendi...

Eşinin eniştesi olduğunu öğrendiğim bir beyefendi ile tanıştım...

“... Benim adım Zeki; Melandralıyım ve tabii ki Zeki Beşiktepeli’nin de yeğeniyim” dedi önce...

Melandra’nın sonradan adı Beşiktepe...

Merhum Zeki Beşiktepeli; çok erken kaybettiğimiz bir büyük değerimiz...

-*-*-

Sonra düğünde ayak üstü sohbet ettiğim Zeki bey bana döndü ve “Ben aynı zamanda hayat hikayesini yazdığın Ferit Hüseyin’in de yeğeniyim” dedi...

Oğlu ve kızının bir kaç haftaya Kıbrıs’a tatile geleceklerini anlattı...

-*-*-

“Ferit amca nasıl?” diye sordum; “beş ay kadar önce kaybettik” dedi...

-*-*-

Uzun zamandır göz yaşı dökmemiştim; gerçekten yaşları tutamadım...

Gittim yerime oturdum ve o akşam mutluluk ve gururdan dolayı ağlayan damadın annesi dışında ağlayan tek kişi oldum...

-*-*-

Hiç duymamıştım...

Ferit amcayı da kaybettik...

Elbette herkesin gideceği yer...

Ve elbette Hüseyin amca da yaşını aldı; hayatının sonuna gelmişti...

-*-*-

Ama yine de çok hüzünlendim...

-*-*-

Anlattıkları aklıma geldi...

“Tek suçum, ülkemi çok sevmekti; ülkemin çalışanlarının haklarını savunmak istemekti... Bu yüzden kaçmak zorunda kaldım ve çok özlüyorum...” demişti...

AKEL’e kırgınlığı da, Annan Planı’na evet demiş olsalar, çok uzakta olsa da, çok sevdiği ülkesine barışın gelmesini engellediğine inanmasıydı...

-*-*-

Onlarca, yüzlerce, hatta binlerce insanımız; ister Kıbrıslı Türk olsun ister Kıbrıslı Rum; gerçekten boşu boşuna ve gereksiz bir “Türklük – Elenlik” uydurması nedeniyle emperyalizmin oyunlarına hiç bir zaman direnemedi...

-*-*-

Niceleri, yurdundan kopmak zorunda kaldı...

Yurtlarından binlerce kilometre uzakta öldü ve Kıbrıs’ta onların ölüm haberlerini bile aylar sonra duymak da bize kaldı!

-*-*-

KKTC şu anda potansiyel Ferit amcalarla doludur...

Göç, özellikle son beş yılda büyük hız kazanmıştır...

Ve bu göçün sorumlusu, daha çok çocuğumu Ferit amca gibi gitsin ve yurdundan uzakta ölsün; bizim de buralarda haberimiz bile olmasın diye, yeniden seçilmek istiyor...

Lütfen izin vermeyin...


Gurur duydum

The Korineum Golf & Beach Resort...

Esentepe yakınlarında, muhteşem bir mekan...

-*-*-

Yıllardır, sadece bazı düğünlere katılmak için – düğün saatlerinde – gittiğim bir yerdi...

-*-*-

Hafta sonu ilk defa bu muhteşem otelde iki gece geçirdim...

Cuma ve Cumartesi akşamları aile düğünümüz vardı...

Git – gel yapmak yerine, “git kal” yapmak daha mantıklı geldi ve iyi ki gittik; iyi ki kaldık...

-*-*-

Bu ülkede, bu kadar kaliteli yerlerin olduğundan eminim – emindim ama kalınca bunu daha iyi gördüm...

-*-*-

Otel muhteşem...

Restoran harika...

Plaj dinlendirici ve huzur verici...

Ama uluslararası ödülleri olduğunu öğrendiğim golf sahaları mükemmel ötesi...

Hayran kaldım...

-*-*-

Tabii ki golf denen spor bize son derece Fransız!

Geri ben ülkedeki ilk golf sahasının bulunduğu bölgedeki hastanede 1967’de doğdum ama dediğim gibi, hayatımda elime golf sopası almış değilim...

-*-*-

Bu sporun zengin işi olduğu inancındayım ve hiç yanına yaklaşmadım çünkü hayat boyu hep “fakir” sayılan taraftaydım...

-*-*-

Cahilliğimi de affetsinler; yemyeşil alanı, inanılmaz bakımlı tesisiler, hele hele keklikleri, fassaları önümden uçmaya başlayınca; günlük yürüyüşümü de golf oynanan bölümde yapmaya başladım...

-*-*-

Meğer yasakmış!

Abi bilmiyordum!

“Bizim köyde golf vardı da öğrenmedik mi?” durumuna geldim...

İki yabancı golfçü ki sonradan araç plakalarından Güney’den geldiklerini anladım – bana uzaktan el kol işareti yaptılar...

Ben de el salladım, yürümeye devam ettim meğer insanlar beni alandan çıkmam için uyarıyormuş, yaklaşınca anladım çünkü ben alandan çıkana kadar beklediler ve kızgın bir şekilde bana meseleyi açıkladılar!

-*-*-

Cehalet işte!

Öyle bir utandım ki; en az bir buçuk kilometrelik ve normalde 18 – 20 dakikada yürüyerek geçeceğim mesafeyi, Hüseyin Bolt hızında ve başım önde eğik tamamladım...

-*-*-

Ödediğim para mı?

Evet, son zamanlarda çok sık yaptığım “Hafta sonunu Güney’deki ucuz ve temiz tesislerde geçirme” alışkanlığımdan daha pahalı! En az üç kat pahalı!

Ama değer!

Çünkü kalite, üç kat daha az ödediklerimden 15 kat üzeri!

-*-*-

KKTC’de böyle bir mekanın, böyle bir tesisin olması; suyun denizden arıtılarak dev golf alanının sulanıyor olması; zeytinlerin korunması, ağaçların bakımlı olması; gurur verici...

Sadece bravo diyorum...

basliksiz-020.jpg

Bu yazı toplam 2766 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar