1. YAZARLAR

  2. Salih Sarpten

  3. Genel Ortaöğretimin Yeniden Yapılanma İhtiyacı
Salih Sarpten

Salih Sarpten

Genel Ortaöğretimin Yeniden Yapılanma İhtiyacı

A+A-

Geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Meclisi Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi’nde Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşüldü… Milli Eğitim Bakan Sayın Dr. Özdemir Berova’nın, bu görüşmeler sırasındaki açıklamalarına dikkat çekmek istiyorum…

Bir tıp hekimi olan Sayın Berova, mesleğine de atıf yaparak, eğitimde de “teşhise göre tedavi” yönteminin esas alınacağını vurguladı… Gerçekten de eğitimde yapılması gerekenleri üç kelimeyle özetleyen anlamlı bir ifade olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bugün eğitim sistemimizin içinde bulunduğu ve hemen her kesim tarafından eleştiri alan olumsuzlukların temelinde; günü kurtarmak adına ortaya konan palyatif çözümler ve siyasi kaygılarla alınan günlük kararlar yatmaktadır.

Hiç kuşku yok ki; yapılması gereken ilk ve en önemli şey herkes tarafından kabul edilecek, çağdaş eğitim yaklaşımlarını içeren açık, şeffaf ve amacı anlaşılır, vizyon içren bir eğitim politikası belirlemektedir. Ancak açık yüreklilikle söylemeliyim ki elimizi çabuk tutmalıyız… Çünkü bir yandan devasa sorunlar yaklaşırken, diğer yandan da bizim dışımızdaki dünya hızla değişiyor… Biz ise hala yerimizde sayıyoruz…

“Çocuklarımıza, bir taraftan ait olduğumuz kültürün kimliğine ait özellikleri kazandırırken, diğer taraftan da küreselleşen dünyadaki büyük ailenin bir parçası olduklarını nasıl öğretebiliriz? Değişen Dünya koşullarında etkin ve saygın bir yer edinmeleri için gerekli becerileri onlara nasıl kazandırabiliriz?” Sorularına yanıt verebilecek değişimi sağlamalıyız…

Kanımca bu değişimin gerçekleşmesinde genel ortaöğretime ivedilik verilmeli... Bugün, hangi ortaöğretim kurumunda olursa olsun öğrencilerin son hedefinin üniversite olduğu görülmektedir. Genel ortaöğretim mezunlarının üniversiteye girme çabaları normal görülmekle birlikte; bu konuda asıl çözülmesi gereken önemli sorunun, genel ortaöğretim okullarındaki gençlerin bilinçli bir şekilde yönlenerek kendini için en uygun okulda olup olmadıklarıdır…

Genel ortaöğretimde çok sayıdaki farklı okul türü varlığı bu sorunun temel nedendir aslında… Genel liseler, kolejler, Anadolu lisesi, Fen Lisesi, meslek liseleri, ilahiyat koleji; hangi okulun ne işe yaradığı, hangi düzeydeki öğrenciyi, hangi yüksek öğretim programına hazırladığı belli olmayan dağınık, plansız ve en önemlisi hedefsiz bir yapı… Bu dağınık yapılanmanın çok başarılı sonuçlar ortaya koymadığı da aşikar…

LYS sonuçları her ne kadar bir eğitim sistemini değerlendirmeye yetecek anlamlı sonuçlar üretmese de, genel ortaöğretimimizi YGS ve LYS’ye göre kurguladığımız da ortada… Bu da LYS sonuçlarındaki durumumuza bakmayı zorunlu kılıyor: Ne yazık ki 2013-LYS sonuçlarına göre de durumumuz pek parlak değil. ÖSYM verilerine göre KKTC liselerinde okuyan (meslek liseleri hariç) 1006 öğrenci 2013-LYS’ye girdi ve bunların sadece 412’si bir yüksek öğretim programına yerleşebildi… Daha anlaşılır bir ifadeyle; sınava giren öğrencilerimizin sadece %40.91’i bir lisans programına yerleşebildi… Kısacası liselerimizin 2013-LYS’ye göre genel başarısı %41 civarlarında… Yani %50’yi bile bulamamışız…

Bu bulgular, ortaöğretimde tehlike çanlarının çalmaya başladığını gösterirken, öte yandan da liselerimizdeki öğretim programlarının, Türkiye liseleri ile uyumlu olma zorunluluğunu da dikkatlerden kaçırmamalıyız.

Sonuç olarak genel ortaöğretimin bugün ihtiyaçlarına ve geleceğin değişimlerine açık olacak bir anlayışla yeniden yapılandırılması gerekliliği açıkça görülüyor… Dahası artık “farklı okul türü yerine farklı program türünü” esas alan bir anlayışı etkin kılarak tüm öğrencilerimize ihtiyaç duydukları programları götürmeliyiz. Bu nedenle de ayrıcalıklı okul türlerini terk ederek, hem öğrencilerimizin daha bilinçli bir şekilde yönlenmesini hem de mesleki teknik öğretim güçlenmesini sağlayarak, diplomalı işsizler yaratmaya “dur” diyen ilk ve en önemli adımı atmayı başarmalıyız…

------------------------------------------------------------------


Aklınızda Bulunsun
 

Öğretmen Niteliği

Öğretmenlik mesleğinin statüsü, onun niteliği ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle bir mesleğinin toplum gözündeki statüsü yukarıya çekilmek isteniyorsa, o mesleğin niteliğini artırmakla işe başlanmalıdır.

Pek çok gelişmiş ülkede öğretmen niteliğini güvence altına alan güçlü kurumlar bulunmaktadır. Örneğin ABD’de hükümetten bağımsız olarak kurulan Eğitici Yetiştirme Akreditasyon Konseyi, eyaletlerdeki Eğitim Bakanlıklarına bağlı tüm eğitici yetiştirme programlarını akredite etme yetkisine sahiptir.  Avustralya’da Öğretim ve Okul Liderliği Kurumu, tüm hizmet öncesi öğretmen yetiştirme programlarının nitelik değerlendirmelerini yürütmektedir. Almanya 2000’lerin başıyla birlikte tüm ülke genelinde uygulanması zorunlu öğretim standartları ve öğretmen yetiştirmede kalite güvence sistemi oluşturmuştur.

Ancak, bu kurumlar sadece gelişmiş ülkelerle sınırlı değildir. Örneğin, Hindistan 1993’te Ulusal Öğretmen Eğitimi Konseyi’ni ve 1994’te Ulusal Değerlendirme ve Akreditasyon Konseyi’ni oluşturmuştur. Bu kurumların tamamının ortak amacı hizmet öncesi öğretmen yetiştirme ve mesleki gelişim süreçlerinin sürekli iyileştirilmesi ve öğretmen niteliğinin kabul edilebilir bir düzeyin altına düşmemesinin sağlamaktır.

Biz de ise öğretmenlik mesleği ile ilgili herhangi bir kurum yoktur… Daha kuramsal bir ifadeyle; bizde öğretmenlik meslek olarak tanımlanmamıştır. Çünkü bir meslek örgütü yoktur. Öğretmenlik mesleğiyle ilgili herhangi bir “baro”, “oda” veya “birlik” yoktur. Evet, güçlü öğretmen sendikalarımız vardır. Ancak sendikalar, öğretmenlik mesleğiyle ilgili değil, öğretmenlerin maaş ve özlük haklarıyla ilgili çalışmalar yapan kurumlardır. Oysa bugün öğretmenlikle ilgili en çok ihtiyaç duyulan şey, öğretmenlik mesleğinin statüsünün yükseltilmesidir. Bunun için de öğretmenlik mesleğinin niteliğini yükseltecek, bu yönde bilimsel çalışmalar yapacak; hizmet öncesi, hizmete giriş ve hizmet içinde mesleğin gelişimini sağlayacak programları akredite edecek bir kuruma ihtiyaç duyulmaktadır… Çünkü öğretmen, sınıfa girdiğinde ayağa kalktığımız kişidir…

----------------------------------------------------------------------------------


Anlayana Gülmece

Sınavı Geçmek

Kadın, dört yaşındaki kızını yürüyüşe çıkarmıştı. Küçük kız yerden bir şey aldı ve ağzına götürdü. Anne zamanında davrandı, onu elinden aldı ve bunu bir daha yapmamasını söyledi.
- Niye? Diye sordu küçük kız. Anne açıkladı:
- Çünkü o yerdeydi. Nereden geldiğini bilmiyorsun. Kirli ve muhtemelen mikroplu da...
Küçük kız hayranlıkla annesine baktı.
- Bu kadar çok şeyi nasıl biliyorsun anne? Çok akıllısın.
Anne bunu da kızına bir ders fırsatı bildi ve devam etti:
- Bütün anneler bunları bilir. Bunlar annelik sınavında vardır. Bilemezsen anne olmana izin vermezler.
Birkaç dakika öyle sessizce yürüdüler. Belli ki küçük kız, annesinin söylediklerini düşünüyordu. “Anladııııım!” diye gülümsedi küçük kız, “sınavı geçemezsen baba olursun” değil mi diye mırıldandı… Anne bu ilginç yoruma şaşkın ama mutlu bir şekilde karşılık verdi
- Kesinlikle… Kesinlikle…

Bu yazı toplam 2307 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar