Erdinç Gündüz’e Veda
“Bitti (mi?)”
Bu soruyu sormuştu Erdinç abi, bizim gazetede yayımlanan son yazısında.
Parantez içinde bir şüphe…
Bir iç çekiş…
Bitmez elbet.
Sıla 4’ün şarkıları, o ezgiler hâlâ kalbimize dokunurken…
Bugün, bir ülkenin notalarla örülmüş belleğine, bir suskunluk daha bırakacağız.
Hüzün var epeyce...
Yeniden göz göze gelme, birlikte gülme, danışma şansımız kalmıyor, bu güzel insanlarla.
En çok da bu koyuyor insana.
***
Toprak atacağız üzerine bugün...
Yakamızda bir fotoğraf, sızlayacağız.
Ezgi ezgi, söz söz, bu ülkenin hafızasına dokunmuş bir hayatı uğurlayacağız.
Nesilden nesile söylendi şarkıları, kalplerimizde hissedildi.
Şimdi tenhalaşacağız biraz daha...
Kendi yalnızlığımıza doğru, biraz daha eksilerek, biraz daha susarak, belki daha çok konuşarak ölülerimizle…
Anılarla.
İsyanla.
Özlemle biraz daha...
***
Kaç gündür döndürüyorum zamanı içimde…
İlk tanıştığımız anları…
Onca özel anı…
Müzisyen kimliği hep öndedir, evet, ama bu ülkenin yayıncılık tarihinde de iz bırakan bir emekçiydi Erdinç abi.
Bayrak Radyo Televizyon Kurumu’nda, özel yayıncılıkta, mikrofonun arkasında, kameranın ardında nice iz bıraktı.
Ama asıl ezgileriyle tanıdık onu…
Bu memlekette müzikle tanışan herkesin ilk duygusudur “Gave içtim telveli”…
“Köprü”…
“Halılar mı döşeseydim yoluna…”
***
"Böylesine dalkavukluk, yalakalık Osmanlı’da bile yoktu, İngiliz döneminde bile…” demişti bir gün.
Son zamanlarda ne güzel küfrederdi…
Naif bir öfkeydi o, derin bir kırgınlık…
Mücahitlikten öğrenciliğe, siperden sahneye yürümüş bir neslin son temsilcilerindendi.
Bu yüzden çürümüşlük çok daha derinden acıtırdı onu.
İradesizlik, korkaklık, ahlaksızlık…
Yani bugünün gölgeleri.
***
Kalbimizde kalan iyiliklerinle yaşayacaksın Erdinç abi.
Gözümüz ekranda, konser kayıtlarında…
O buralı şarkıları duyunca hatırlayacağız hep...
Cemal Süreya’nın sesi düşüyor usulca içime:
“Aşkla bakan göz kapanmaz.”
Belki o yüzden, hâlâ bakıyor gibisin…
Göğe…
Bize…
Bu yorgun ülkeye…
Şimdi ne kadar kalmışsak bu topraklarda…
O kadar sahip çıkacağız yurdumuza.
***
"Bitti (mi?)” diye sormuştu Erdinç abi, o son yazısında.
Yazısının sonuna bir alıntı iliştirmişti:
“Eğer bir yalanı yeterince uzun, yeterince gürültülü ve yeterince sık söylerseniz, insanlar inanır. İnsanları bir yalana inandırmanın sırrı, o yalanı sürekli tekrarlamaktır. Sadece tekrar, tekrar ve tekrar söyleyin…”
Evet…
Yalanlar halen tekrar ediliyor, her yerde, arsızca, durmaksızın…
Ama biz, bu toprağın çocukları, inadına senin şarkılarını söyleyeceğiz Erdinç abi.







