1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Kıbrıs’tan da Kıbrıslıdan da bir bok olmaz!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Kıbrıs’tan da Kıbrıslıdan da bir bok olmaz!

A+A-

Güney’den göçmen veya değil, 1974 sonrası, bir yığın “Kıbrıslı Türk”e Rumlara ait mülkler dağıtıldı!
Bir de Türkiye’den getirilen göçmenlere!

-*-*-

Annem – babam öğretmendi!
Annem’in bir miktar mülkü – annesinden ve babasından olmak üzere, Güney Kıbrıs’ta – Baf kasabasına bağlı Tera köyünde kaldı… 

-*-*-

O dönemi yaşayanlar olarak, “ganimet” kelimesi ile “tutulmuştur” kelimesi hepimizin hafızasına kazındı!

-*-*-

İstisnasız, hepimiz ganimete çıktık!

-*-*-

Mesela 7 yaşındaydım!
Sene 1974!
5 Eylül sonrası olmalı, Yeşilırmak’ın Türk askerleri ile birleştiği günlerdi…
Türk askerleri Gemikonağı – Ambeligu yoluna kadar gelmiş, Yedidalga, Bademliköy ve bu bölgedeki Soli ile Vuni gibi antik mekanlar “Rum tarafına kalmıştı”…

-*-*-

Yeşilırmaklılar 5 Eylül’de kendileri yürüyüp, köylerini de “Türk tarafına” katmıştı!

-*-*-

Amcam onlardan biriydi!

-*-*-

Neyse, bana göre sadece bu ülkenin değil, Dünya Tarihi’nin efsane bir kahramanı olan ve hem 1964 hem de 1974’te “bazıları bodrumlarda ve o bodrumlardaki yatakların da altında – saklanırken – kimileri Londra’da kahramanca gazi olurken!!!”, mevziye girmeye bile gerek duymayıp sokak ortasında çarpışmalara katılmış ve karşılığında hayatı boyunca hiçbir şey talep etmemiş olan amcam Fadıl İncirli ile o zamanki adı Gambo Deresi, şimdiki adı Yedidalga olan köyde dolaşıyorduk…

-*-*-

Tek tük yaşlı birkaç Rum kadın gördüğümüzü hatırlıyorum… 

-*-*-

Bu kadınlardan biri evinin kapısı önünde tek başına oturuyordu!
Amcam ve birkaç kişi, kadını BM Barış Gücü’ne ulaştırmışlardı…
Kadın ağlıyordu… 
Evine son kez bakıp gitmişti!

-*-*-

Amcam ve diğer adamlar dışarıdayken, 7 yaşını o günlerde dolduracak ve 8’e girecek olan ben, kadının evine girmiştim!

-*-*-

Buzdolabını hatırlıyorum!
En az 10 şişe limonata vardı!
Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunun o zaman buzdolapları yoktu; kaldı k türk köylerinin bir çoğunda elektrik de yoktu!

-*-*-

Tahta bir masa kaldı aklımda, masa üzerinde yenmiş meyvelerin kabukları bir tabakta ve o tabağın içinde bir bıçak…

-*-*-

Yatak odalarından birine girmiştim; duvarda bir gitar… 
“Aldım!”…
Veya “çaldım”!
Daha sonra anneme “ganimetledim” demiştim ve çok hem de çok kızmıştı!

-*-*-

O gitarı yılarca tuttum!
Çalmayı öğrenmek istedim ama sokakta oynamak, futboldu, basketboldu, voleyboldu derken o tür işlerle uğraşmak daha ağır bastı ya da bende hiç yetenek olmadı!
Çalamadım!

-*-*-

Gitar kendiliğine kırıldı bir gün!
Götürdüm Çatalköy’de bu işleri yapan bir arkadaşa verdim, tamir etti gibi oldu ama olmadı!
Ve gitar ömrünü tamamladı!

-*-*-

Bu arada babam 3 aylık esaret sonrası Limasol’daki esir kampından döndüğünde; özellikle Lefke’deki yüzlerce “CMC maden işçisi” ve “aileleri”; Gemikonağı, Yedidalga ama en çok da Güzelyurt’taki evlere yerleştiler; her yerleşen evin ön kapısının yanına görülecek büyüklükte “tutulmuştur” yazdı!

-*-*-

Annemle babam da evsizdi!
Her tayin oldukları köyde öğretmen lojmanında kaldılar!
İşte size fırsat!
Bir gün bir büyük adam anneme ve babama, “hocanım, hocam gelin Omorfo’dan ev beğenin” dedi!

-*-*-

Ne demek?
Elalemin evini mi alacaktık?
Almadılar!

-*-*-

Sonra zaman değişti!
Eşdeğer meselesi çıktı!
Güney’de bıraktığınız mallara ve mülklere karşılık, feragat edip Kuzey’de mülk alacaktınız!

-*-*-

Annem de Güney’de kalan mülklere karşılık başvurdu; tabii ki bu işler için de acayip torpil gerekiyordu; o torpil de bulundu…
Anneme Karşıyaka’da iki arsa, Edremit köyünde bir arsa verildi…
Bence o üç arsanın değeri, olduğu gibi Tera köyü kadardı ama dedeme sorarsanız, Tera’nın havası bile çok daha güzel ve pahalıydı!
Annemin babası - dedem Kozanköy’de göçmen olarak öldü ve Lefkoşa’ya gömüldü.

-*-*-

Derken tam 2000 yılında babam çok büyük bir trafik kazası geçirdi!

-*-*-

Patronum Asil Nadir’in “anında müdahalesi” ile İstanbul’dan ambulans uçak getirildi; babama Dr. Öztürk Ünverdi ilk müdahaleyi yapıp, nefes almasını sağlamıştı; uçağa kondu ve İstanbul’a götürüldü…

-*-*-

55 gün kadar yoğun bakımda tutuldu!
Sadece kafatasında 60 civarında kırık vardı!
Ama o kazadan sonra ve o ameliyatlardan sonra, koku almadan, tat almadan, doğru dürüst yürüyemeden de olsa, 24 yıl daha yaşadı babam!

-*-*-

Ganimete gelelim!
Özel uçaktı, İstanbul’da neredeyse 3 aydan uzun süre özel bir hastanede kalmaktı derken, asla ödenemeyecek bir “borç” oluştu!

-*-*-

KKTC Devleti mi?
Kimseyi hedef almıyorum ama “cinsel organına estetik” yaptırmak için “kurul kararı” alanların olduğu bir ülkede; babama – hastane parasını ya da ücretini ödeme konusunda çıkarılmadık zorluk bırakmadılar!

-*-*-

Rahmetlik İrsen Küçük, babamın liseden sınıf arkadaşı, yukarıda adını bahsettiğim amcam Fadıl İncirli ve dayım Ahmet Teralı’nın hem üniversiteden hem de Erenköy’den çok yakın arkadaşıydı… 
Torpil İrsen Amca!
Bakandı!
Başbakan Derviş Eroğlu da elleri dert görmesin çok destek oldu ve hastaneye borcun bir kısmı ödenecekti; usulüne uygundu, değildi, dönemin sağlık bakanı titiz biriydi, torpile gelmezdi ama öte yanda da gerçekten cinsel organını daha güzel yapmak için devletin kurulunun kararıyla Türkiye’ye ameliyata gönderilenler de vardı!

-*-*-

Derken, annem, eşdeğer arsalarını İngiltere’deki bir yeğenine sattı!
Bugün o arsalar, belki de 2 – 3 milyon sterlin ederdi!
Annem yanılmıyorsam, iki tanesini 15 bin Sterline sattı!
Para İstanbul’a gitti ve babam “rehin hasta” olarak kalmadı!

-*-*-

Haaaa, eşdeğer meselesinde haksızlık mı?
Peeeeee, annemin köyünde bir taştan küçük ev, iki evlek da bahçe bırakıp; Girne’de bugünkü fiyatı arazisiyle birlikte neredeyse 10 milyon sterline varacak mülk alan da oldu; hiç alamayıp, öldüğünde mezar taşına “eşdeğer mağduru” diye yazılanlar da oldu!

-*-*-

Bunları neden mi yazıyorum?

-*-*-

Geleceğim!

-*-*-

Eşdeğer haksızlığı bir yana; yüzlerce sıfır mülk sahibi “Kuzeyli” Kıbrıslı Türk de ciddi haksızlığa uğradı!
Bizim “Bok İsmail” diye bildiğimiz bir arkadaşımız da kendisi ve annesi için bir ev istedi yetkililerden; “hakkın yok” dediler!
“Neden yok? Türkiye’den gelenlere birer ev 100’er dönüm tarla veriyorsunuz, bana niye olmasın?” diye sordu!
“Sen vatan hainisin” dediler!
Çünkü susmadı İsmail!

-*-*-

İsmail ne yaptı?
Annesini alıp Güney Kıbrıs’a kaçtı!
Oradan da İngiltere’ye “siyasi sığınmacı” olarak gitti!
Annesi orada öldü!

-*-*-

Ve ayıptır söylemesi, annesini bir ben, bir merhum mezarcı Ramadan Güney, bir İngiliz mini dozer operatörü ve bir de belediye memuru gömdük!
İsmail, çok yağmur yağıyordu ve bir ağacın altında ağlayarak bizi izliyordu!
Toprak da atamadı annesinin mezarına!
Doğrusu ben de atamadım!
O mini dozer örttü toprağı!

-*-*-

Evet, Türkiye’den getirilen göçmenlere – ki onların zerre suçu olduğunu asla söylemiyorum – mülkler kapişari edildi!
Köyler paylaştırıldı!

-*-*-

Güney’den gelen göçmenler arasında eşdeğer alanlardan biri de eminim Şener Elcil’in ailesiydi…
O aile mülkünü sattı!

-*-*-

Alan da bizim Şimon Aykut’muş!

-*-*-

Şimon Aykut’a “mülk alma hakkı verenler”, “yatırım yapması için teşvik edenler”, “BİZİM” yöneticilerimizdi…
Sonra aynı yöneticiler, “yürüyün da arkanızdayım” da dedi!

-*-*-

Bu yöneticilerimizin baş yalakası faşist bazı kalemler bu kez mesela Şimon Aykut’u “Yahudiler mallarımızı ele geçiriyor” diyerek her gün ihbar etmeye başladı!
Ağır faşist Rum Yönetimi de “madem ki bu adamı Türk faşistler de istemiyor, bari tutalım, içeri sokalım ve Rum mülk mağdurlarından oy kapalım” endamıyla davranıp, gerçekten masum bir insanı adeta ölüme mahkum ettiler!

-*-*-

Şimdi kavga ediyoruz!
Elcil ailesi demek ki şöyleydi böyleydi…

-*-*-

Seçim ve çökme hesapları yaparak, Şener Elcil’i karalamaya çalışıyoruz!
Şener Elcil’i yakından tanıyanlardanım!

-*-*-

Şener Elcil, bu ülke için bir nimettir!
Daha sağlam bir adam tanımadım!
Elbette herkes gibi eleştirilebilecek görüşü, duruşu olabilir o başka!
Ama Şener Hoca, Kıbrıs’ı sevenler arasında 5 kişilik bir basketbol takımı ilk beşi kursalar, takımın kaptanı olur!

-*-*-

Şimon Aykut’a “Yahudi” diyerek asla sahip çıkamayanlar ; şimdi seçim sath-ı mailinde bir anda kahraman kesildi!
5 Rum vatandaşa acı çektiriyorlar!
İşkence uyguluyorlar!

-*-*-

Yüzde yüz masum olduğundan adım gibi emin olduğum Şimon Aykut’a sahip çıkmayanlar; sağcısı – solcusu hiç fark etmez; yargısız bir şekilde Şimon’u anında mahkum eden zihniyet; yine yargısız bir şekilde 5 Rum’a “suçsuz” diyor; aynı şekilde Şimon’u Yahudidir diye Rumlara ihbar eden faşistler; yargı kararını beklemeksizin 5 Rum’un casus olduğundan da emin!

-*-*-

Şimon mülklerimizi çaldı – aldı ve satıyor bu yüzden O’nu hapishanede öldürelim diyen faşist Rumlar, şimdi kendi vatandaşları 5 Rum için ağlayıp sızlıyor!

-*-*-

Kısacası, alın size iki dakikada yazılmış bir şiir:

-*-*-

Kıbrıs’tan bir bok olmaz!
Bu yazıya başka başlık konmaz!
Özür dilerim değerli büyüklerim!
Kıbrıslıdan da bir bok olmaz!

-*-*-

Gelsin gitsin kebaplar!
İçilsin zivaniya gonyaklar!
Yaşasın anavatan!
Ezan susmaz, gökte bayraklar!

kibris-seftali-kebabi.jpg

Bu yazı toplam 3353 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar