Ekmek bütün, mide tok!
Açık açık seçimlere müdahale edilirken Yüksek Seçim Kurulu’nun sessiz kalması nedendir?
Türkiye’den şarkıcılar konserlerinde, futbolcular videolarında, siyasetçiler köy köy gezerek, basın toplantısı düzenleyerek Tatar için oy isterlerken başka bir ülkenin başka bir ülkede kendi ülkelerinin düzenini kalıcı hale getirmek için emirleri yerine getirmeleri seçim propaganda sürecinin hangi maddesine uygundur acaba!
Seçimlere dıştan müdahalenin, bir başka ülkenin müdahalesinin Yüksek Seçim Kurulumuzda bir yaptırımı yok mudur?
Yani merak ettiğim için soruyorum bu soruları, yoksa gelenlerin, söylediklerinin, yaptıklarının Tatar’a oy getireceğini düşünmüyorum.
Ha belki, Süleyman Soylu ve Büyük Birlik Partisi’nin Kıbrıs’ta da siyasi görüş ve yaşayış biçimi olarak temsil ettikleri kesimler üzerinde bir hatırlatma, uyarılma etkileri olabilir ancak o kesimlerin oy doğrultuları zaten belliydi. Ekstra oy getiren bir etkileri olması çok mümkün değil.
Mesut Özil gibi popüler kişilerin ise fazladan oy getirmesi bir yana, oy götürmesi daha muhtemel olabilir çünkü burada yaşayan toplum, bir kısmı sonradan seçmen olsa dahi, Özil işaret etti diye işaret ettiği kişiye oy verecek bir toplum olmaktan artık çok uzak diye düşünüyorum.
Bu propaganda sürecinde ilginç ve gülümseten bir söylem var; İki ayrı devlet ama güneydeki denizlerde yer alan doğal gaz gibi kaynaklardan da pay alma talebi.
Yani siz hayal dünyasında yaşayıp iki ayrı devleti kurarken, onların bu tarafta, sizin o tarafta hiçbir söz hakkınız olmadığını ilan ediyorsunuz ama o taraftaki deniz altı zenginliklerden de pay almak istiyorsunuz…
Gülsem mi, ağlasam mı bilemiyorum ama gülmeye daha yakınım çünkü bir yerden çıkan bu mantık/mantıksız fikir hem buradakilerin hem de Türkiye’den gelip burada Tatar için çalışanların diline pelesenk olmuş.
Böyle bir talebin, iki ayrı devlet isteğini anlamsız kıldığı görülmüyor mu yoksa hem midemizin tok hem de ekmeğin bütün olması mı bekleniyor? Böyle bir durum da ancak gülümsetebiliyor işte…
Kıbrıslı Türkler için umut verecek bir gelecek beklentisi, gerçekçi ve uluslararası hukuk anlamında da kabul edilebilir bir mücadele sürecini başlatacak kişi elbette ki Tufan Erhürman’dır. Konuşurken söylediği şeyin doğru olduğu, altını doldurduğu bilinir ve güven verir.
İçte ithal tetikçiler, dışta İsrail’in bölgede ve Kıbrıs’ın güneyindeki askeri girişimlerinin verdiği güvensizlik ve korku ortadayken kendi refahları için kurdukları düzenlerinin hiçbir zarar görmemesi uğruna gelişmeleri görmezden geliyorlar. Böyle yapınca da tetikçileri ithal ve ihraç edenlerin ekmeklerine yağ sürüyorlar.
Bu yağın karşılığı olarak da propaganda sürecine katkıda bulunup Tatar’a oy istiyorlar işte… Her şey kurdukları düzenin devamı için.
***
İşte bu kurulan düzenin içinde gazetecilere tehditler yağıyor… TİT (Türk İntikam Tugayı), yeniden hortladı. Sevgili Mert ve Ertuğrul’u tehdit ettiler bu hortlayışta… “Hortladı” diyorum çünkü uzun yıllardır sesleri duyulmuyordu.
İşte o yıllar öncesinde yine Yenidüzen’de biz yöneticiyken aynı tehdit bize de olmuştu. Yine aynı yöntem. Girişteki danışma masasının üzerine bırakılan bir not.
O zaman kâğıda ne yazmışlardı ne olmuştu, biz gazetede ne yazmış ne haber yapmıştık, hafızam zayıf olduğundan hatırlamıyorum. Yine polise yapılan şikâyette bir sonuç var mıydı onu da hatırlamıyorum. Hatırlayan bir arkadaş varsa hatırlatsın lütfen… Büyük bir ihtimalle bir sonuç çıkmamıştır ve şimdi de yapılan şikâyette bir sonuç çıkmayacaktır.
Arkadaşlara geçmiş olsun derken tabii ki dayanışmamızı belirtiyoruz. Bizim yaptığımız gibi bazı örgüt, sendika ve gazeteci dostlar da desteklerini belirttiler. CTP de çeşitli defalar dayanışmasını ortaya koydu. Ancak ne Tatar’dan ne de hükümetten herhangi bir kınama mesajı veya bir destek belirtisi görmedik.
İşte böyle bir iktidar zamanında TİT, seçim öncesi yeniden hortladı. Neden şimdi? Bir endişeleri mi var? Tehditler bazı zamanlarda korkuların nedeni olarak karşımıza çıkıyor çünkü…







