
'Edebiyat Müzesi'
<<... Yalnız yarım kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim...>>
Bu sözler büyük dünya şairi, Nazım’a aittir...
Ama bir mektupta çıkar karşımıza, demir parmaklıklardan taşan bir hasretle, 1958 yılında...
Che, Meksika’daki hapishanede
<<... Yalnız yarım kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim...>>
Bu sözler büyük dünya şairi, Nazım’a aittir...
Ama bir mektupta çıkar karşımıza, demir parmaklıklardan taşan bir hasretle, 1958 yılında...
Che, Meksika’daki hapishaneden annesine yazar dizeleri... Ve ölümü Nazım’ın dizeleri ile aktarır, annesine...
***
Şairler “yarım kalmış bir şarkının acısıyla” giderler...
Evet, belki yaşarlar eserleriyle...
Ama daha söyleyecek sözleri vardır...
Ve doğrusu, eserleriyle ne kadar yaşadıkları da, bir toplumun, belleğine verdiği önem kadardır...
***
Eğer “Barbarlık” değil de “Edebiyat” müzesi kurulsaydı çok seneler önce...
Ve nice kuşak, çocuk yüreğiyle yolunu tutsa, gezdirilseydi bu müzenin...
Savaşları değil...
Barışları biriktirirdik bolca..
Ve öfkeler, kinler, ayrılıklar değil sevdalar yeşerirdi coğrafyamda...
***
Dedim ya, müzeler, belleğidir toplumun...
Oysa, birileri “belleğimiz”i bilmemizi istemez pek de...
Utanır... Reddeder... İnkar eder...
Bir başka ‘kültürel’ gömlek giydirilmek istenir üzerimize, ‘eğreti’ dursa da, doğrusu sonuç verir bu çaba.
***
Fikret Hoca’nın adına ve yaşamına yaraşır sergisinde, çok küçük bir bütçeyle harikalar yaratırken Neşe Yaşın, Hüseyin Özinal, sanatçı ve yazar dostları...
“Edebiyat Müzesi”ni de hasretle ve umutla haykırdılar...
Haklılar!..
Çünkü “yarım kalmış bir şarkının acısı”nı götürmek istemezler toprağa...
***
“Edebiyat Müzesi” için kimler açar yüreğini acaba?
- “Bu ev sizin...”
- “Bu bütçe sizin...”
- “Bu emek sizin” diye...
Kıbrıs’ın 3 bin seneye yakın bir şiir, edebiyat tarihi vardır a dostlar...
Ve kaynaklar der ki, Kıbrıs - Arkadya dili, dünyada kendi yazısını yaratabilmiş en eski beş dilden biridir...
Eğer hâlâ yoksa bir ‘Edebiyat Müzemiz’ bu ayıp acaba kimindir?

















