Düş gezgini
Atina’da Akropolis’e doğru çıkarken, aklımda Homeros’un ‘İlyada’sı, Grek tiyatrosunun büyüsü, Platon ve Aristoteles’in felsefesi ve verdikleri eğitimler, onların öğrencileri vardı.
***
Tarihsel sürece baktığımızda Yunanistan anakarasında Mykene, Tiryns ve Pylos kazılarının gösterdiği üzere, daha geç bir dönemde, 1580-1120 arasında saraylar çevresinde gelişmiş olan bir bronz çağı uygarlığı varlığını sürdürmüştür.
O tarihlerden bugünlere uzanan bir zengin coğrafyadır bu topraklar.
***
Homeros’un İlyada’sında Grek seferinin lideri Agamemnon da, en büyük gemi birliğini gönderen Mykene şehrindendir. Alman amatör arkeolog Heinrich Schliemann, Agamemnın’un mezarını bulduğuna inanmış ve buluşlarını bu doğrultuda isimlendirmiştir.
***
İlyada destanında Grek sanatının belirgin özelliği olan toplanma ve bütünleşme içerisinde şekillendiğini görebiliriz.
Aristoteles, Peotika eserinde, İlyada ile ilgili şunları yazar:
“ Bir hikâye taslağında, bazılarının düşündüğü gibi belli bir bütünlük yoktur, bunun nedeni ise sadece tek bir kişiyle ilgili olmasıdır. O tek kişinin başına pek çok şey, aslında sayısız şey gelebilir ve bunlardan bazıları hiçbir şekilde bütünlüğe katkıda bulunmaz ve benzer biçimde kahraman, içinden tek bir bütünlüklü eylemin bile çıkmadığı pek çok eylem gerçekleştirebilir… Homeros diğer bakımlardan olduğu gibi bunda da bir istisnadır ve ister sanatsal ister güdüsel olsun neye ihtiyaç duyulduğunun farkında gibidir… Troya Savaşı’nın bir başlangıcı ve sonu olmasına karşın, onu başından sonuna kadar şiirine koymak gibi bir girişimde bulunmamıştır.”
***
Mademki Aristoteles’in Poetika’sından bahsettik, şiirin yaratımını nasıl yorumladığına da bakalım:
“Şiirin yaratımı temelini insan doğasından alan iki ana nedene bağlıdır. Bunlardan ilki olan taklit güdüsü insanlığın ilk çağlarından beri vardır… Aynı zamanda içimizde taklit eserlere karşı doğuştan gelen içgüdüsel bir beğeni vardır… Tıpkı müzik ve ritim duygumuzun doğal oluşu gibi taklit güdüsü de bizler için doğaldır. Ve vezinler kesinlikle ritim bölümlerinden çıkarılmıştır.”
***
Homeros’tan sonra edebiyatta, daha sonra geliştirilen türler için yeni biçimlerin oluşturulduğunu görürüz.
***
Bu noktada komedyadan da bahsetmeliyiz…
Aristoteles açısından komedyanın kökeni belirsizdir, ancak kelimenin modern biliminsanları tarafından tercih edilen komos yani eğlenceden değil kome, yani köy kelimesinden türediği, çünkü komedyenlerin kentlerde geri çevrildiklerini ve köyleri dolaştıkları yönündeki görüşü yazar.
Festival günlerinde gerçekleştirilen eğlencelerin, katılımcıların ellerinde meşaleler ve çelenkler takmış, şarkı söyleyerek, dans ederek, içerek ve eğlenerek yaptığı resmigeçitle sona erdiği oluyordu.
***
Ve İskenderiye…
Müzesi ve kütüphanesi sayesinde İskenderiye kısa sürede Hellenistik dünyanın başkenti haline geldi.
Klasik polislerinkinden çok farklı olarak seçkin bir bilimsel atmosferde çalışan yazarlar, hüner ve ustalıktan hoşlanan kültürlü bir kitle için yazdı.
Aratus tarafından takımyıldızları üzerine yazılmış olan ve 1500 dizeden oluşan didaktik şiir Phaenomena, İskenderiye’nin bilime olan ilgisini yansıtır.
***
Grekçede bilgelik sevgisi anlamına gelen felsefe, dünyanın Greklere borçlu olduğu şeyi akla getirir. İlk düşünürler, 7’nci ve 6’ncı yüzyıllarda İonya’da doğup geleneksel mitlerle kuşaktan kuşağa aktarılan dünya tanımını bilinçli olarak reddederler.
Aristoteles İonya’daki refah seviyesinin felsefi ve bilimsel kuramların oluşmasına imkân veren boş zamanı sağladığını söyler.
Mitlerden felsefeye olan yönelim belki de mitlerin tabiatı gereği kolay gerçekleşmişti.
Sokrates öncesi eserlerin, sonraki yazarların alıntıları haricinde, pek azı günümüze ulaşmıştır.
***
İonyalı ilk düşünürün, M.Ö. 7’nci yüzyılın ikinci yarısında doğmuş olan Miletli Thales olduğu düşünülür.
Thales, her şeyin kendisinden varlık bulduğu ve meydana geldiği ilk maddenin su olduğuna inanıyordu.
Altıncı yüzyılın ikinci yarısında Pisagor, ilk İonyalıların materyalizmine tepki göstermiştir. İonya’dan, Sisam Adası’ndan ayrılıp Güney İtalya’ya gitmiş ve burada dini çizgide üyeleri olacak bir topluluk kurmuştur. Pisagor öğretisine göre ruh ölümsüzdür, hayvan ve insan olarak yaşam döngüsünde ruh göçü yaşanır.
***
6’ncı ve 5’inci yüzyılın sonlarında yaşamış olan Efesli Herakleitos ilk maddenin ateş olduğuna inanıyordu. Ona göre dünya daimi dengenin korunması için eşit ölçüde zaman zaman alevlenen ve zaman zaman sönen ebedi bir ateştir.
Yukarıda saydıklarımız “Sokrates’ten önceki filozoflar” olarak bilinirler.
Sokrates ile birlikte felsefe yeni bir yön alır.
Romalı yazar Cicero’nun ifadesine göre; felsefeyi göklerden yeryüzüne, yani insana ilişkin meselelere ilk kez indiren Sokrates’tir.
***
Sokrates aslında hiçbir şey yazmamıştır, onun hakkında bildiklerimizi, Sokrates’ten Anılar adlı eserinde onun kişisel anılarını yazan tarihçi Ksenophon ve hepsi Sokrates’in ölümünden bir süre sonra 399 tarihinde yazılmış olan diyaloglarında Sokrates’i baş konuşmacı yapan filozof Platon olmak üzere başlıca iki kaynaktan elde ederiz.
***
Platon ahlaki hakikate ya da gerektiği gibi en üst seviyede bilgi sunmaya gerçek bir ilgi gösteremeden beceriler öğreten kişiler olarak tasvir ettiği sofistler ile Sokrates arasında keskin bir ayrım yapar.
Sofistler okullarda ücret karşılığı eğitim verirdi, Sokrates ise ne ders verirmiş, ne bir ücret almış ne de bir okul kurmuştu.
Yine de Aristofanes, 423 yılında sofistleri hicvettiği Bulutlar adlı tragedyasında, sofistleri temsilen Sokrates’i seçer.
***
Platon ise 427 yılı civarında Atina’da aristokratik bir ailede doğmuştur. Sokrates ile karşılaşmadan önce, gençlik döneminde şiirle uğraşmıştır. Ünlü filozof Platon, Batı felsefesindeki ilk sistematik düşünürdür.
Platon’dan hemen sonra Aristoteles’in geniş entelektüel ilgi alanı dikkat çekicidir. Ahlak ve metafizik üzerine Sokratik ve Platoncu vurguyu yansıtmaya devam eder, ancak fiziksel ve bilhassa da biyolojik alana genişlettiği felsefi sorgulamalarını Platon’dan daha az matematiksel ve kuramsal olarak yürütür.
***
Saatin ilerlediğini farketmeden filozofları düşündüğüm düş yolculuğumdan çıkıp, ağır ağır indim Akropolis tepesinden aşağıya. Zaman tünelinden geçip de günümüze, modern Atina’ya dönerek.