1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Demir başlıklı, tahta kasalı bir basta, annemle birlikte Mari köyünden Lefkoşa’ya yolculuklar...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Demir başlıklı, tahta kasalı bir basta, annemle birlikte Mari köyünden Lefkoşa’ya yolculuklar...”

A+A-

KIBRIS’TAN HATIRALAR...

Leyla Kıralp

74 öncesi köyüm Tatlısu’da, Mari’de yaşarken, demir başlıklı tahta kasalı baslarla  yolculuk yapardık. Lefkoşa’ya gitme günlerinde şöför İbrahim Dayı demir başlıklı tahta kasalı bası, Nihat Dayı’nın bakkal dükkanın oralarda park eder ve yolcuların gelmesi beklerdi.

Şöförümüz İbrahim Dayı, “Yolcular tamam mı?” sorusuna evet cevabı alınca hemen hareket ederdi. Ben Lefkoşa yolculuğunu hep annemle yapıyordum. Heyecanlı ve keyifli idi. İbrahim Dayı, otomobil hareket eder etmez radyoyu veya teyibi açardı. O günlerin güzel ve unutulmaz şarkılarını dinleye dinleye Lefkoşa’ya giderdik. Annem “Aman bu şarkı benim olsun” deye deye bütün şarkıları sahiplenirdi. Hele bir de Müzeyyen Senar’dan “Dalgalandım da Duruldum” çalıyorsa, annemin yüzündeki ifade değişir “Babanın şarkısı” diyerek elimi sıcacık avuçları içine alırdı.

İskarino yokuşunda, otomobil mutlaka tekler, homurdanır sanki inlerdi. İbrahim Dayı, hemen şakalarına başlar, “Yine yokuşu çıkamadı beytambal yerimo” diyerek bizi güldürürdü. Çağlayan’daki Rum barikatına geldiğimizde de bizi şakayla uyarır, “Rum polisi Mari’de fasariya var mı diye sorarsa eneşi fasariya yadi Margodi 5 tambura 4 okka deyin haaa” derdi.

Lefkoşa’ya vardığımızda, İbrahim Dayı bası köy araçlarının park edildiği Lefkeliler Hanı’na park eder ve  “Saat 3’te burada olmayanı Şeherde bırakırım haa” diyerek bizi uyarırdı.

Annemle önce bandabuliyaya giderdik. Bandabuliyanın o kendine has kokusunu, satıcıların Kıbrıs ağzıyla  sohbetini, aradan bunca yıl geçmesine rağmen asla unutmadım. Köyde herşey vardı fakat yine bandabuliyadan çok şey alır, kareli alış-veriş çantalarımızı doldururduk. Çantayı Enver Enişte’nin dükkanında bırakırdık. Sonra Arasta, sonra Asmaaltı ve sonra tekrar Enver Enişte’nin dükkanında kahve ve Belkola molası...

Arasta’daki dükkanların sahipleriyle tanıdık olmuştuk. Arasta’ya adım atar atmaz Yağcıoğlu’nun nefis ve meşhur tahın helvasını alırdık. Çünkü babamın tahın helvasını nasıl sevdiğini biliyorduk. Ben o yıllarda köy enstütüsüne gittiğim için enstitüde kullandığımız malzemeleri Arasta’daki dükkanlardan alırdım. Coşkun’dan molina, rafya, tığ... Celal Cin’den kumaş, Lefkonuklu’dan yün. Lefke Ticaretevi’nden de annem bana cehizlik alırdı.

Alış-veriş bitince, Lefkeliler Hanı’ndaki Sabır Kebabçısı’na giderdik. Nefis kebabı yer, Con kahvemizi içer, sonra Asmaaltı’nı dolaşırdık. Asmaaltı’ndaki o verigo talvarı hala gözlerimin önünde duruyor.  Alış-verişi tamamlayınca Enver Enişte’den çantalarımızı alır, hana döner ve basa yerleşirdik.

Babam otomobilin dönüş saatini bildiği için bizi bekliyor olurdu. Elimizdeki çantaları alır eve taşırdı. Ben ertesi sabah enstitü için aldıklarımı götürür öğretmenimiz Meryem Topcu’ya gösteriridim. Meryem hanım “Sen bu konuda bayağı uzmanlaşmışsın” diyerek aldığım malzemelere de, bana da övgüler sıralardı.

Köyümüzde Cemal amcamın sahibi olduğu  Lozan  otomobilleri de vardı. Çoğu kez Lozan’la da yolculuk yapardık. Veya basların saatini kaçırırsak İsgali yokuşundan  Lefkoşa–Leymosun  anayoluna iner,  yoldan geçen “Lefkaridis” Rum baslarına biner, gideceğimiz yere giderdik. Rum baslarıyla yapılan yolculuklardan kimse şikayet etmemişti, hatta basa bindiğimiz zaman radyo eğer Rumca şarkı çalıyorsa, şöför hemen değiştirir Türkçe çalardı. Güzeldi o günler, hem de çok güzeldi.

74 sonrası bandabuliyanın o kendine özgü kokusunu, Arasta’daki o alış-veriş keyfini, o heyecanlı yolculuğu belki yine yaşayabilirim diye oralara keç defa gittim. Fakat bandabuliyanın hem Kıbrıs’a özgü kokusunu, hem de kültürünü değişmiş buldum. Tanıdığımız kişilerin yerlerine başkaları geldi. Oraları bambaşka şimdi.                 

Kıbrıs’a özgü kültürümüz ve nüfus yapımız 74 sonrası yurtdışından taşınan nüfusla hızla değişti. Sadece Bandabuliya ve Arasta’da mı değişti? Her yer, her şey değişti. Kıbrıslı değişti. Hatta Kıbrıs’ın başkenti olan Lefkoşa Kıbrıs gibi ikiye bölündü. Kuzey yarısı “Lefkoşe” diye söylenir oldu.

Neredesin anneciğim, nerede?  Nerede demir başlıklı tahta kasalı bas, nerede?  Senin için, seninle olan o güzel anılarımız için, yine gitmek isterim Lefke Hanı’ndaki  Sabır Kebabçısı’na, Yağcıoğlu  tahın helvacısına, Kadınlar Pazarı’na, Coşkun’a, Lefkonuklu’ya...  Fakat korkuyorum  anne korkuyorum bu korkunç ve hızlı değişimin, ekonomimizi, kültürümüzü, nüfusumuzu, üretimimizi, köy ve şehir isimlerini  elimizden aldığı gibi anılarımı da elimden alacak,  geçmişimden, seninle olan o güzel anılarımdan beni koparacak diye korkuyorum.  

 

s1-361.jpg

s2-321.jpg

Bu yazı toplam 1332 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar