
Davutoğlu’nun Kıbrıs resti...
TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün daha AB Genişleme Komiseri Stephan Fule Ankara’da iken herkesi şaşkınlığa düşüren bir açıklama yaptı.
Davutoğlu açıklamasında “Kıbrıs Rum kesiminin çözüm olmadan üstleneceği bir döne
TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün daha AB Genişleme Komiseri Stephan Fule Ankara’da iken herkesi şaşkınlığa düşüren bir açıklama yaptı.
Davutoğlu açıklamasında “Kıbrıs Rum kesiminin çözüm olmadan üstleneceği bir dönem başkanlığında Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler donma noktasına gelir” dedi.
Davutoğlu’nun bu açıklamasına Stephan Fule’den anında yanıt geldi. Bu yöndeki açıklamayı zamansız bulduğunu söyleyen Fule “Kapsamlı bir çözüm dışında bir sonuç üzerinden spekülasyonda bulunmanın zamanı değildir" dedi.
Türkiye’nin AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış da dün akşam çıktığı TV programlarında Davutoğlu’nun açıklamasını deyim yerindeyse yumuşatmaya çalıştı.
Bağış, Davutoğlu’nun açıklamasının Kıbrıs’ın dönem başkanlığı süresi kadar, yani 6 aylık bir süreyi kapsadığını, olayın sadece TC’nin resmen tanımadığı bir ülke olan KC ile AB dönem başkanı da olsa ilişki kurmasının söz konusu olamayacağı anlamına geldiğini söyledi.
Bu arada bir açıklama da Brüksel’deki Eroğlu’ndan geldi. Eroğlu, Davutoğlu’nun açıklamasını doğru bulduğunu, Rum tarafının çözüm olmadan dönem başkanı olmasının sakıncalı olduğunu ifade etti.
Şimdi bu açıklamaları alt alta sıraladıktan sonra sağ duyulu olanlarını ayırmak gerekir.
Daha 2004 yılında AB’ne resmen üye olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 2012 yılının ikinci yarısında dönem başkanı olacağı o tarihlerde hazırlanan program gereği biliniyordu.
Bu nedenle sanki yeni birşey oluyormuş gibi bunu gerekçe yaparak AB ile ilişkilerin dondurulacağını söylemek Fule’nin dediği gibi zamansız bir çıkıştır.
Cenevre zirvesinden sonra tarafların bu tür söylemler yerine sorunun çözümüne katkı yapacak somut öneriler geliştirmeleri daha yararlı olur diye düşünüyorum.
Çünkü bir çözüm için zaman daralıyor.
Cenevre zirvesinde aşağı yukarı netleşen programa göre taraflar Ekim ayına kadar yoğunlaştırılmış müzakere süreci yaşayacaklar.
Bu sürecin sonunda önemli oranda yakınlaştırdıkları görüşleriyle beraber yeni bir zirve için Newyork’a gidecekler.
Newyork zirvesi bu açıdan dönüm noktası olacağa benziyor. Arkasından da herşeyin istenildiği gibi gitmesi halinde yıl sonuna uluslararası konferans toplanması gündeme gelebilir.
2012 yılının ilk çeyreğinde de referandum.
Ne kadar cezbedici değil mi?
Şak şak şak herşey tamam.
Oldu bu iş.
Bu kez tamamdır.
İmzayı Eroğlu atacağına ve bu defa kendi de evet diyeceğine göre bizden evet garanti.
Rum tarafı da aynı biçimde liderleri imzalayacağına göre bu defa Akel evet demekten çekinmeyecek. Disi de zaten 2004 referandumunda da evet kararı almıştı. Yine evet diyecek. Böylece Mayıs 2011 seçimlerinde toplamda %70’e yakın oy alan iki büyük parti evet diyeceği için bu kez güneyden de güçlü bir evet çıkacak.
Bu durumda Temmuz 2012’de AB dönem başkanlığını Kıbrıs Cumhuriyeti değil, Birleşik Kıbrıs Devleti alacak.
Hayali bile güzel.
Evet kağıt üzerinde herşey bu kadar rahattır.
Ama yaşam, hele çok taraflı yaşam kağıt üzerinde yazıldığı kadar kolay ve rahat değil.
Bu amaçla herkes görev üstlenmelidir.
Bütün sivil toplum örgütleri, sendikalar, iş çevreleri, esnaf örgütleri, odalar, siyasi partiler, herkes ama herkes bu kısa zamanı hayallerimizi gerçeğe dönüştürmek için bu yeni fırsatı değerlendirmek amacıyla ortak hedefte buluşmalıdır.
Güneylisi, kuzeylisi, doğulusu, batılısı bütün Kıbrıslılar, Türkler ve Rumlar herkes elini taşın altına koymalıdır.
Şimdi değilse ne zaman?
Tam da bugün için sorulmuş bir soru.