Çözümden Kaçanlar Kulübü
Böyleyiz işte.
Önce “eşitleriz” meseleyi:
“Biz de mal bıraktık…”
Ardından geçeriz mağduriyet pozuna:
“Onlar da bizim mallarımıza el koydu…”
Yüzleşmeyiz.
Sorgulamayız.
Ama hep haklı oluruz.
“Yorgo’nun ne kadar hakkı varsa, Mehmet’in de o kadar var” deyip meseleyi kapatırız.
***
Hep birlikte, birbirimizi kandıralım, hade!
“Ne yaptıysak, onlar da aynısını yaptı…”
Gerçekten mi?
Kıbrıslı Türk’ün malı üzerine güneyde hangi müteahhit “yap-sat” projesi yaptı?
Hangi yatırımcı tapu aldı?
Hangi lüks site, Kıbrıslı Türk’ün arazisine konduruldu?
Güneyde tapular verilmedi, rant düzeni kurulmadı.
Biliriz, bilmezden geliriz.
***
Evet, belki orada da samimiyet yok…
Ama “rant var” denmez.
Kuzeydeki talanla eşitlenemez mesele.
Zaten rakamlar ortada…
Avrupa İstatistik Kurumu verilerine göre:
Kuzeyde 1 milyon 453 bin dönüm Kıbrıslı Rum mülkü var.
Güneydeki Kıbrıslı Türk mülkü ise 455 bin dönüme düşmüş durumda.
(Daha önce 591 bindi. Demek ki bazı Kıbrıslı Türkler mallarını satmış…)
Yani “ver malımı, al malını” derseniz, binlerce insan çıplak kalacak.
“Biz de mal bırakmıştık” diyerek eşitlemeye çalıştığınız şey, eşit değil.
İşte bu yüzden siyasi çözüm gerekli.
Siyasi çözümde mülkiyet anlamında kazanan olacaksın sen, her durumda…
Çözüm yoksa da rahat yok kimseye!
“Devletimi tanı, yoksa küstüm” demekle mal sizin olmuyor.
***
“Larnaka Havalimanı bizim toprağımız” diyorlar mesela…
Evet, ama o toprağın sahibi parasını aldı, davadan da vazgeçti.
“Taşınmaz Mal Komisyonu kurduk, gelsinler” diyorlar.
Ama unutuyorlar:
O komisyon, federal çözüm yolunda geçici bir enstrümandı.
Hem federal çözümü reddediyorsun, hem çözüm için kurulmuş yapıyı vitrine koyuyorsun.
Dahası?
Bu komisyona yapılan başvurular, kuzeydeki Kıbrıslı Rum mallarının sadece yüzde 5’ini karşılıyor.
O da iyi ihtimalle…
Maraş örneği ortada:
404 dosyada “iade” talebi vardı en son…
Hiçbirine dokunulmadı henüz…
***
“Tutuklamaları durdurun, sonra müzakereye geliriz” deniyor.
Peki, diyelim ki tutuklamalar durdu…
Kuzeydeki arsa rantı duracak mı?
Hayır!
Tam tersine:
“Gel, daha fazlasını al” diye kararname yayınlıyorsun!
“Çözümden Kaçanlar Kulübü”nde tutarsızlıklar bitmiyor.
***
Ve şimdi Tatar, “üçlü müzakere”yi reddediyor.
Masaya “tekli” oturmak istiyor herhalde…
Yani yalnızca kendisi.
Kendine ait bir masa…
Kendine ait bir dünya…
Bir de toplumun yalnızlığı…
Tatar’ın bu son tutumu, sadece diplomatik bir tercih değil:
Topyekûn bir stratejinin iflas ilanı!