1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. “Bulanlar” geliyor artık, hasret bitiyor
Mert Özdağ

Mert Özdağ

“Bulanlar” geliyor artık, hasret bitiyor

A+A-

 

Başından beri böyle olacağı belli değil miydi?
Ankara ve buradaki elçilik, siyasetteki taşeronlarıyla siyasi tarihimize geçecek bir darbeye yeniden imza attılar.
Lafı dolandıracak, ima edecek filan değilim.
Adım adım izlenen siyaset, Kıbrıs’ın kuzeyinde iç ve dış odakların da yardımıyla dizayn edilen siyasi bir darbedir.
Açık ve net!

Bunu tarih elbette yazacak.
Bu darbenin çeşitli sebepleri vardır.
Malum CTP’nin Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde kurmaya çalıştığı “yeni” düzenin kimi kritik noktalarına itirazı, bu sonucun başlıca sebepleri arasında gösterilebilir.
Aslında bu darbenin planlanan şekli CTP-PM’nin su konusundaki ilk açıkladığı sert duruşla fitillenmişti.
Bu güne kadar her şeye “okey” diyen statükocu partilerin aksine böylesi büyük bir projede Kıbrıs’ın kuzeyindeki en büyük parti “hayır böyle olmaz” diyerek duruma tepki gösteriyor ve reddediyordu.
İşte daha önceleri planlanan siyasi darbe CTP-PM’nin bu duruşu ile hızlandı.
CTP hükümetten gitmeliydi.
Bir an önce gitmeli…
Ne yapıldı CTP’nin gitmesi için?
Önce 2015 sonuna doğru Türkiye kaynakları durdurulmaya başlandı, daha doğrusu kaynak aktarımı yavaşlatıldı.
2015’in sonuna geldiğimizde bu kez “13 maaş” krizi yaratıldı.
Türkiye’nin ince ayarlarıyla Maliye kasasında “13. maaşı” yok gösteren kritik hesaplar tuttu ve topluma “CTP para bulamadı, 13. maaşı ödeyemedi” filmi gösterildi.

Beklentileri, CTP’nin bu suni krizlerden bunalıp gitmesiydi.
                                                                  
***

Sivil toplum daha doğrusu sendikalar da sağlam durmadı bu süreçte.
Ne yazık ki “her şeyin para ve maaştan ibaret” olduğunu tüm dünyaya ilan eden o rezil açıklama yapıldı meclis önünde: “Bulacan canım, bulamazsan gidecen canım”
Sendikaların bu duruşu her şeyi daha da kolaylaştırıyordu.
Türkiye Elçiliği’nde CTP’nin gitmesi için plan kuranların işi artık daha kolaydı.
Zira CTP’nin “bulamayacağı” ortam tamamdı, yaratılmıştı ve üstelik bu hesaba göre “bulamamanın” cezası da “gitmek”ti.
Ama CTP gitmedi, planları bu kez tutmuyor ancak sadece erteleniyordu.
Ve en can alıcı sona gelindi.
Ekonomik Protokol…
Bakmayın siz adının “ekonomik” olduğuna.
İçerisinde öylesine şeyler vardı ki.
CTP’nin hem doğası gereği hem de toplumsal fayda gereği bunları olduğu gibi kabul etmesi mümkün değildi.
Peki bu protokolü daha da kabul edilmez yapma şansı var mıydı?
Elbette vardı ve o da yapıldı.
Kuzey Kıbrıs’taki yargı sistemini de değiştirecek maddeler de adına “ekonomik” denen protokolün içine konuyordu.
10 bin yeni vatandaş isteniyordu.
Elektrik Kurumu özelleştirilsin isteniyordu.
Ve bunlara ek olarak Türkiye askerinin adadaki sivil yaşamda yetkilerini artıran “7 yasa” da ana yemeğin sosu gibi üzerimize dökülüyordu.
Bu sos öylesine acıydı ki!...
Bırakın ana yemeği, sadece sos bile yiyenin midesini infilak ettirecek kadar “acı” bir sona hepimizi sürüklüyordu.
Adına “ekonomik protokol” denen bu sürecin sonunda murat edilen hem entegrasyon siyasetindeki çıtayı yükseğe çıkarmak, hem de bunlara direnen CTP’nin bu çıta altında kalmasına yol açacak ortamı hazırlamaktı.
Ve bu plan tuttu!..
                                                                  
***

CTP tüm bunlara “yeter artık olmaz” dedi, Türkiye ile yürütülen “ekonomik protokol” müzakereleri krize girdi, ipler koptu, maaşlar ödenemedi.
Ancak “olmaz” diyen CTP’nin UBP gibi statükonun çetesi haline gelen çıkar odağı bir ortağı vardı ne yazık.
Zira toplum CTP’ye siyasi hayatı boyunca “tek başına iktidar olma” şansı vermemişti.
Hep ayak bağı vardı.
DP…
ÖRP…
Son olarak da UBP…
Statükocu partilerle değişim yapacağını sanan CTP ne yazık ki yanıldı.
Elbette bu çaba verilmeliydi ve elbette direnmek CTP’nin özü gereği doğaldı.
Ancak hem Türkiye’nin tavrı hem de buradaki taşeronlarının gizli ajandasında artık CTP’nin iktidardan götürülmesi yazıyordu.
Bir birinin yüzüne tüküren sağ siyasetin çeteleri bu kez bir araya gelmiş, işbirliği için el sıkışmıştı.
“Anaları” da bu kirli evlilikte şahitti artık.
Yapacak bir şey de kalmadı.
Hepsine hayırlı olsun (!)
Memleketin de başı ‘sağ’ olsun.
“Bulacan canım, bulamazsan gidecen canım” diyenlere müjde!..
“Bulanlar” geliyor artık, hasret bitiyor, tabii ki tek farkla; bulanlar memleketi parsel parsel satacak! (
Kınalarınız Ekonomik Protokol’ün imzalanmasından sonra dağıtılacaktır)

-----------------------------------------------

Müzakerelere yeni sorun: Şükrancı başbakan geliyor!

Evet şimdi bir başka sorun daha var.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Akıncı’nın seçilmesiyle iyi bir ivme yakalayan “Federal Kıbrıs” ittifakı da güçsüzleşti şimdi…
Bir sürpriz yaşanmazsa CTP’nin aktif desteğiyle seçilen Akıncı’nın masada savunduğu “Federal Kıbrıs”a inanan bir Başbakan artık olmayacak.
Entegrasyon siyaseti, ana-yavru politikası ve şükran edebiyatı ile nam salan bir başbakanımız olacak şimdi.
Ve bu başbakanla hükümetinin müzakere masasına etkisi de olacaktır kuşkusuz.
Ne yazık ki zaten ağır aksak ilerleyen çözüm süreci de darbe alabilir böylelikle.
Zaten hiç ilerlemeyen güven yaratıcı önlemler tamamen durabilir.
Zira “şükran sana anavatan” hükümetinin çözümle alakası olmayacak.
Gerisini varsın siz düşünün.

-------------------------------------------------------------

Denktaş’ın eli güçsüz, çünkü…

Talat’ın UBP’nin kararı sonrası yaptığı “Ekonomik Program konusundaki hassasiyetlerimizin olmadığı bir hükümette olmayız”  şeklindeki açıklaması Denktaş’ın elini güçsüzleştirdi.
Denktaş CTP’den “Hükümet kurma konusunu değerlendireceğiz” gibi bir açıklama bekliyordu bence…
Zira UBP ile CTP arasında gidip gelip “en fazla verene” kapağı atma hayali suya düştü şimdilik…
Süreç ne gösterecek göreceğiz ancak manzara Denktaş’ın UBP’ye mahkum olduğunu gösteriyor…

----------------------------------------------------------

Önemli yasalara yazık olacak…

Çok merak ediyorum, UBP'lilerin uzun süredir ayak sürüdüğü yeni Seçim ve Halkoylaması Yasası ne olacak?
Çarşaf liste modelli seçim sistemi UBP'li vekillerden çok fazla kabul görmediği açık.
CTP'nin olmadığı bir hükümet bu yasayı çöpe atar mı?
Ya atacak ya da “bölgeciliği güçlendirecek” maddeler konulacak, ki talep oydu.
Yani yasanın mantığına ters bir durum ortaya çıkacak.
Aynı şey “Özerk DAÜ Yasası” için de geçerli…
UBP’liler özerkliğe ters maddeler öneriyordu.
Bakanlar Kurulu’nun 7 kişilik VYK’nın 4’ünü ataması gibi…
Bu konuda da yazık olacak…
Yani “Özerk DAÜ” de hayal artık…

--------------------------------------------------

Ferdi Sabit Soyer:   (DP'den) istifa eden milletvekiline "Ona cevap vermeye dahi değmez" diyen Serdar Denktaş onun oyu ile Hükümet olacak. Ne alka seltzer, ne eno yarar. Hazım için asit!

Bu yazı toplam 2602 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar