1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Bölünmüş bir adada köprüler kurmak: Kıbrıs’ın durumu...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Bölünmüş bir adada köprüler kurmak: Kıbrıs’ın durumu...”

A+A-

Keti Kliridis

Bugüne kadar uluslararası alanda çatışmalara yanıtımız esas olarak silahlı kuvvetlerle yanıt vermek, bunu da uluslararası diplomasinin ve resmi müzakerelerin izlemesiyle sınırlı olagilemiştir. Aralarında dünya ekonomik ve siyasi düzenindeki dengesizlikler, etnik kimlik konuları ve birbiriyle yarışan toprak iddiaları da dahil olmak üzere diğer nedenlerle birlikte çatışmanın esas nedenlerini ele almak üzere pek az şey yapılagelmiştir. Tüm yukarıdakilere ilaveten global ısınma nedeniyle ortaya çıkan iklim değişikliğinin de gelecekte pek çok çatışmayı tetikleyip bunlara yol açacağını da yeni yeni kavrıyoruz. Tüm bu konular dünya toplumunda üye devletler arasında makro düzeyde ele alınmalıdır, tıpkı iklim değişikliğine ve dünyadaki yoksulluğun azaltılmasına yönelik uluslararası müzakerelerde olduğu gibi...

Şimdi burada odaklanmak istediğim konu, çatışmalara şiddet içermeyen araçlarla yurttaşların mikro düzeyde barışı kurmalarını teşvik ederek neler yapılabileceğidir.  Genelden özele geçerek Kıbrıs’ın durumuna ve yurttaşlar düzeyinde barışı kuranların (biz bunlara Kıbrıs’ta iki toplumlu aktivistler diyoruz) çalışmalarına, onların bölünmüş bir adada iletişim ve güven köprüleri kurma çabalarına bakarak ne söylemek istediğimi anlatmak istiyorum.

Kıbrıs çatışması aslında incelenmeye değer ilginç bir durumdur çünkü çatışmanın bazı yönleri makro düzeye, bazı yönleri de mikro düzeye dokanmaktadır:

***  Uluslararası düzeyde ABD, AB ve Britanya (adada egemen üsleri vardır) çatışmayı etkilemekte ve onların çıkarlarını da etkilemektedir.

***  Çatışmadaki iki tarafça, kendi anavatanları olarak kabul edilen Yunanistan ve Türkiye, Britanya’yla birlikte 1960 Zürih ve Londra Anlaşmaları altında adanın bağımsızlığının garantörleridir. Böylece iki anavatanın ilişkileri de sorunu etkilemektedir.

***  Ve nihayetinde son 50 seneden beridir iki toplum arasındaki sorunlu ilişkiler mevcuttur...

Açıktır ki her üç düzey de birbirleriyle etkileşim içerisinde birbirlerini etkilemektedir.

İşte bu son derece karmaşık siyasi ortamda aktivist yurttaşlar 1990’lı yılların başlarında çatışmaların çözümü atölye çalışmalarına başlayarak, yeniden yakınlaşma ve barışı kurma yönünde yurttaş diplomasisi düşüncesini ileriye götürmeye başlamışlardı.

Ta başından şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum, yurttaş diplomasisin makro düzeyde elimizde bulunan tek araçlar olan güce dayalı politikaları, geleneksel diplomasinin yerini alması gerektiği gibi bir iddiam yoktur... Ancak inancım odur ki makro düzeyde müzakereler aracılığıyla iklimi iyileştirmeye yönelik bir çözümde bu çabaların oynayacak çok önemli bir rolü vardır ve uzun vadede herhangi siyasi bir çözüm için zorunludurlar...

1990’lı yılların başlarında organize olmaya başladıklarında aktivist yurttaşların kendilerini içinde bulunduğu duruma bakarak başlayalım:

***  Adanın bölünmüşlüğünün anlamı, Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasında son elli seneden beridir neredeyse hiç temasın olmaması anlamına geliyordu ve bu da düşman imajının ve öteki toplumun insaniyetten çıkarılmasına yol açmıştı...

***  Her iki toplum da kendini kurban, diğer tarafı ise fail olarak görmekteydi...

***  Milliyetçi siyasi söylem – kendi tarafının siyasi davranışlarını sorgulayanlar derhal hain ilan ediyordu ve medya da bu milliyetçi söylemi yeniden üretip teşvik ediyordu...

***  Bağımsız siyasi düşünceler ve siyasi eleştiriler hoşgörüyle karşılanmıyordu – öteki tarafın görüşünü izah etmeye çalışanlar öteki tarafı tutar gibi görülüyor ve kendi tarafının çıkarlarını savunamayacak birisi olarak addediliyordu...

***  Pek çok kişi, siyasi kariyerlerini bu çatışma üstüne kurmuştu ve çatışmanın devamında çoğunlukla çıkarı bulunmaktaydı...

 

DERİNLEMESİNE DİYALOĞUN ÖNEMİ...

İnsan böylesi durumlarda iletişim köprülerini kurmaya ve kalıp yargıları yıkmaya nasıl başlar? Bizler Kıbrıs’ta çatışmaların çözümü için eğitime yönelik atölye çalışmalarına katılarak başladık buna – bu çalışmalarda diyalog ve iletişime güçlü biçimde odaklanılmaktaydı. Öteki tarafın durumu nasıl algıladığını, hem beyninizle, hem de kalbinizle anlamayı öğrenmekti esas odak noktası: öteki tarafın siyasi pozisyonlarının altında yatan korkulara, umutlara, istemlere ve çıkarlara bakmak gerekliydi.  Benim dahil olduğum grubun (toplumun) davranışlarını ve pozisyonlarını, öteki tarafın nasıl algıladığını anlamak da zorunluydu (tam olarak benim anladığım şekilde mi anlıyorlardı bunu).

Şimdiki durumdan benim tarafımın sorumluluğu neydi? “Kurban” duruşunu aşmak ve çatışmadan ötürü bir miktar suçu kabul etmek gerekliydi. Bu da, diğer tarafın uzlaşma ve uzlaşmaya dayalı bir çözüme istekli olmasını etkileyecekti...

Maksat yeterince uzun süre birlikte çalışmak ve sorunu tartışmak üzere bir masa etrafına oturduğunuz zaman, bunun birlikte çözülmesi gereken bir sorun olduğunu hissetmekti, iki karşıt taraf olarak görmemekti birbirini... Bu her iki taraf da öteki tarafın ihtiyaçlarına duyarlı hale geldiği zaman olur – böylece hem kendi, hem de diğer tarafın ihtiyaçlarını karşılayacak çözümler önermeye çalışırlar.

 

SONUÇLAR...

Bazıları Kıbrıs’taki iki toplumlu barış atkivistlerinin, sorunumuzun çözümünü sağlayamadıklarına göre, başarısız olduklarını ileri sürebilir...

Kıbrıslırum tarafında deneyimlerimizi ve değerlerimizi kesinlikle daha geniş topluma aktarmayı başaramadık ancak siyasi liderliğe gelince, biraz başarı kaydettik – en azından şimdilerde kendileri aktif biçimde katılmasalar dahi, iki toplumlu temasların öneminden söz ediyorlar. İnsanlarda hala iki toplumlu aktivistleri ya marjinal ya da elit bir grup olarak görme eğilimi bulunmaktadır. Gelecek için ele almamız gereken konu budur: Kendi toplumumuzda yapmamız gereken çok çalışma vardır hala...

Ancak çatışmaların çözümü çalışmalarının sonucunda iki toplumdan önemli bir çekirdek grup vardır ki bunların ortak değerleri vardır, birbirleriyle iletişim kurarlar ve zorluklara ve düşkırıklıklarına rağmen, ortak bir hedef için yani iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon olan üzerinde anlaştıkları parametrelere dayalı biçimde adanın yeniden birleştirilmesi için çalışmalarını sürdürmektedirler. Bence bu bir başarıdır ve değeri vardır.

Ünlü antropolog Margaret Mead, bir zamanlar şöyle demişti: “Hiçbir zaman kararlı bir küçük grup yurttaşların dünyayı değiştirebileceğinden kuşku duymayınız: Aslına bakılacak olursa, değişimi gerçekleştiren tek şey de bu olmuştur...”

(Keti Kliridis’in yazını Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

sayfa-13-keti-kliridis.jpg
Keti Kliridis


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞME KONUSUNDA DÜNYADA NELER YAŞANIYOR?

“Mostar’daki kazılarda beş “kayıp”tan geride kalanlar bulundu...”

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı BİRN’in bildirdiğine göre, Bosna-Hersek’te, Mostar bölgesindeki Medyine köyünde yürütülmekte olan kazılarda, 1994’te savaşta öldürüldüğü tahmin edilen beş “kayıp” şahıstan geride kalanlara ulaşıldı.

Bosna Kayıp Şahıslar Enstitüsü, BİRN’e geçtiğimiz Cuma günü yaptığı açıklamada beş savaş kurbanından geride kalanların, Medyine köyündeki kazılarda bulunduğu, böylece bu alanda bulunan “kayıp” şahıs sayısının sekize yükseldiği kaydedildi.

Kayıp Şahıslar Enstitüsü sözcüsü Emza Fazliç yaptığı açıklamada, dört “kayıp” şahsın iskeletinin bir bütün olarak bulunduğunu ancak beşinci “kayıp” şahsın iskeletinin eksik olduğunu belirtti.

Fazliç, “Bu kazı, geçen hafta en az üç “kayıp” şahıstan geride kalanların eksiksiz biçimde bulunduğu kazının devamıdır – bu şahısların 1994’te bu bölgede “kayıp” edildiği tahmin edilmektedir” diye konuştu.

Fazliç, kazılar esnasında “kayıp” şahıslara ait giysilerin bulunmasının yanısıra, cesetlerin sarılmış olduğu bir bez de bulunduğunu kaydetti.

BİRN’in haberine göre, “kayıp”lardan geride kalanlar Mostar’daki Sutina Kent Mezarlığı’na gönderilecek ve burada kurbanların kimliklerinin DNA analizleri vasıtasıyla belirlenmesine çalışılacak.

sayfa-12-mostardaki-kazilardan-gorunum.jpg
Mostar'daki kazılardan görünüm...


“Sırbistan’ın savaş suçları kovuşturması aşırı derecede yetersiz...”

Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan Miliça Stoyanoviç’in 6 Mayıs 2022 tarihli haberinde, yeni bir raporda, Sırbistan’ın savaş suçları kovuşturmasının aşırı derecede yetersiz olduğundan söz ettiği belirtildi.

Haberi okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Haberde şöyle deniliyor:

***  İnsancıl Hukuk Merkezi yayımladığı raporda, Sırbistan Savaş Suçlarını Kovuşturma Ofisi’nin geçen yıl Boşnak Sırp ordusu üst düzey yetkililerine yönelik aldığı kararların aslında başka birilerinin çalışması sonucu gerçekleştirilmiş olduğuna dikkati çekti.

***  Merkezi Belgrad’da olan İnsancıl Hukuk Merkezi, geçtiğimiz Cuma günü yayımladığı yeni raporda Sırbistan Savaş Suçlarını Kovuşturma Ofisi’nin “son derece yetersiz” olduğu suçlamasını getirirken, geçen yıl mahkemelerde devam etmekte olan savaş suçlarına yönelik duruşmaların yarısının da COVID’le ilgili gerekçelerle ertelenmiş olduğuna dikkati çekti. Raporda, mahkeme dışında ise Sırp yetkililerin savaş suçlularını destekledikleri ve 1990’lı yıllardaki savaşların tarihini de yanış biçimde yansıtmakta oldukları kaydedildi.

***  Sırbistan’daki savaş suçlarına ilişkin duruşmalarla ilgili olarak İnsancıl Hukuk Merkezi’nin yıllık raporunda 2021 yılında da “az sayıda sanıkla ilgili olarak çok az sayıda suçlama getirilmesi” trendinin devam ettiği, bu davaların çoğunun zaten Sırbistan Savaş Suçlarını Kovuşturma Ofisi çalışmalarından kaynaklanmadığı, bunların Bosna-Hersek’ten devralınmış olan davalar olduğu belirtildi. 2021 yılı içerisinde dokuz şahsa karşı yedi dava açıldığı, bunlardan dördünün zaten Bosna’daki kovuşturmalardan kaynaklanan davalar olduğu belirtiliyor raporda.

***  “Savaş Suçlarını Kovuşturma Ofisi’nde bir savcı ile 12 yardımcısı olduğu düşünüldüğünde, tüm yıl boyunca yalnızca üç davanın açılmış olması, kendi soruşturmalarının aşırı derecede yetersiz olduğu sonucunu ortaya koymaktadır” deniliyor raporda.

***  Üst düzey ordu yetkililerinden Boşnak Sırp Ordusu’na bağlı Rogatika Birliği eski komutanı Rayko Kusiç’e,  Boşnak Sırp Ordusu Sana Birliği eski komutanı Branko Basara’ya ve Sanski Most Toprak Savunma Gücü eski komutanı Nedeliko Aniciç’e karşı açılan davaların, Savaş Suçları Kovuşturma Bürosu’nun bağımsız soruşturmaları sonucu açılmadığı kaydedilen raporda, “Bu davalar, Bosna-Hersek’ten devralınmış olan ve başka savcıların çalışmalarının sonucu ortaya çıkmış davalardır” denildi. Raporda, davaya giden kovuşturmalarda “davaların birkaç kez ertelendiği, bunun hakimlerin, sanıkların ve tanıkların COVID-19 nedeniyle hastalanması ya da izole edilmesi gerekçesiyle yapıldığı” kaydediliyor.

***  Raporda “Tanıkların, sanıkların ya da mahkeme üyelerinin yokluğu nedeniyle 2021’de yapılması gereken 127 davanın duruşmasından ancak 62’si yapılabilmiştir ki bu da yarıdan azı demektir. Özellikle Sırbistan dışından görgü tanıklarının katılım eksikliği, pandemiden kaynaklanan sorunlar ya da izolasyon önlemleri nedeniyle devam etmiştir” denildi.

***  İnsancıl Hukuk Merkezi raporunda, 2021 yılının mahkeme dışında durumuyla ilgili olarak da şöyle deniliyor: “1990’lı yılların savaşlarına ilişkin Sırbistan Cumhuriyeti’nde daha önce yerleşmiş olan revizyonizm pratiği devam etmiş, mahkemelerde belirlenmiş veriler görmezden gelinerek ve önemsizleştirilerek, savaş suçluları desteklenmiş, onlara kamuya ait alanlar sağlanmış, savaş suçu işlemekten hüküm giymiş savaş suçlularının yayımladığı kitaplar, film ve TV yapımları yapmaları için devlet kaynakları sağlanmıştır...”

***  Raporda Srebrenika’da Boşnaklar’a soykırım uygulamaktan hüküm giymiş ve soykırım ve diğer savaş suçları nedeniyle Haziran 2021’de ömür boyu hapse mahkum edilmiş olan Boşnak Sırp askeri lideri Ratko Madiç’i Sırp medyasının bir kahraman olarak takdim etmesinden örnekler de veriliyor. Mladiç’i kutlayan çok büyük bir duvar resmi, Belgrad’da bir duvara boyanmış ve aktivistlerin bunu kaldırmaya giriştikleri her defasında, tekrardan duvara aynı resim yapılmıştır...

***  Mart 2021’de Lahey’deki Mahkeme Kosovalı Arnavut sivillere yönelik işlemiş oldukları savaş suçlarından ötürü mahkumiyet almış bulunan Nikola Sainoviç ve Vladimir Lazareviç, eski Yugoslavya’nın NATO tarafından bombalanmasının yıldönümünde devlet radyo televizyonu “Sırbistan Radyo-Televizyonu”nda bir programa çıkarak bu savaş suçlarını işlediklerini inkar etmişlerdir. Ağustos 2021’de ise Sırbistan’ın güneyinde bulunan Nis kenti belediyesine bağlı Panteley’de yerel bir meclis, Lazareviç’e onursal yurttaşlık vermiştir.

***  Eylül 2021’de ise Sırbistan’ın doğusunda bulunan Negotin belediyesi, Sırp savaş suçlusu Veselin Slyivankanin’in son kitabının promosyonuna destek vermiştir. Bundan birkaç hafta sonra Sırbistan Savunma Bakanlığı, Kosova çatışmaları esnasında savaş suçları işlemiş olduğu bildirilen ve şimdilerde dağıtılmış bulunan Yugoslav Ordusu 125nci Motorize Birliği’nin 40ncı yıldönümü nedeniyle bir film gösterisi organize etmiştir.

(BİRN’den derleyip özetle Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

Bu yazı toplam 865 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar