1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Bir zamanlar Kıbrıs’ta hayat…1
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Bir zamanlar Kıbrıs’ta hayat…1

A+A-

Finikeli Kemal Zekai, tam 98 yaşında, pırıl pırıl bir belleğe sahip… Geçmişin Kıbrıs’ını anlatıyor…

Finikeli Kemal Zekai, 1923 yılında dünyaya gelmiş, yani tam 98 yaşında… Tam bir asırlık ömrüne neler neler sığdırmış… Bir asırlık ömrü boyunca yaşadıklarını, gördüklerini, geçirdiklerini anlatıyor bize…

Oğlu Oktay Zekai’nin yardımıyla onu görmeye gidiyoruz Lefkoşa’da, Kızılbaş’taki evinde… Evinin yan tarafında ekip biçtiği bir alan var Kemal Zekai’nin… Evet, o hala ekip biçiyor canı için – çünkü hayatının ilk dönemi rençberlikle geçmiş Finike’de, orada bıraktığı 60 küsur dönüm tarlaları, arazileri var… Bu yüzden onu bir eve, bir odaya hapsetmek mümkün değil. Yaşı 98 olsa dahi, o topraktan asla kopmamış, kopamamış… Hayata böyle sarılıyor…

Finikeli Kemal Zekai’nin kardeşi Aytekin Zekai 23 Nisan 1964’ten beridir hala “kayıp”… St. Hilarion yöresinden “kayıp” edilmiş Aytekin Zekai ve ondan geride kalanlara hala ulaşılamamış…

Finikeli 98 yaşındaki Kemal Zekai’yle röportajımız şöyle:

SORU: Kemal Bey, nerede doğdun?
KEMAL ZEKAİ:
Finike’de. Asıl adım Kemal Hüseyin. Sonra soyadı aldık Zekai… 22 Temmuz 1923 doğumluyum.
Ben köy okulunu bitirdim. Annemin adı Feride. Babasının adı da Hacı Derviş. Annesinin adı Hasibe… Benim babamın adı Hüseyin Zekai. “Berdiho” derlerdi o zaman, son Zekai soyadını aldıydı, öğretmenlikten. Babamın annesinin adı Fatma’ydı. Alehtora’dan yetişir onlar. Babam asıl Alehtora’dan yetişir. Alehtora, Leymosun kazasıydı…

“İKİ AİLEDEN KURULU BİR KÖY…”

Köyümüz iki aileden kuruluydu. Biri Hacı Dervişlerdi, biri da Mustafalar… Mezarlıkları bile ayrıydı o zaman. Mustafalar’ın ayrıydı, Hacı Dervişler’in ayrıydı… Bilmem niçin, belki kan davaları vardı o zaman. Sonra birleştiler ama o zaman böyleydi.

Köyün zengini da dedemidi, Hacı Derviş derlerdi. Hacı Derviş, köyün zenginiydi.

“SOKRATİ, HİZMETKARIN OĞLUYDU…”

SORU: Ne yapardı?
KEMAL ZEKAİ:
Rençberlik yapardı, hizmetkarları vardı Rum, hatta sonra Türk aldı – hatta o Rum hizmetkarına aldıydı kendine, ev da yaptı… Bahça verdiydi genne… Çift gurduydu genne… Galırdı onda.

SORU: Adını hatırlar mın o Rum’un?
KEMAL ZEKAİ:
Onun adını hatırlamam, yalnız evlatlarının hatırlarım. Evlatları dört-beş tane kızdı, iki tane da erkek vardı. Her biri bir yere dağındı… Evlendiler, kaçtılar. Tek bir tane kaldıydı. Sokrati derlerdi kendine, o kaldıydı, son şeye kadar, ben köyden kaçtıydım da o daha köydeydi, son kaçtı, gitti Mandirga’ya… Mandirga’ya gittiydi, ağnadın? Ahino derlerdi yani hizmetkarıydı dedemin. Da ona tarla da verdiydi, bahça da verdiydi, ev da yaptıydı Finike’de… Ben hatırlamam onu hiç, yalnız evlatlarını hatırlarım, her biri kaçtı – kimisi Vassa’ya gitti, kimisi Arçoz’a gitti, kimisi bilmem köylere dağıldılardı. Kaldı bir tek Sokrati derim sana. O da sattı hep Türkler’e, bahçaları şeyleri – yani dağındıydı hep sonra.

“TEK BİR KIBRISLIRUM AİLE VARDI FİNİKE’DE…”

SORU: Finike’de Kıbrıslırum aileler var mıydı daha önce?
KEMAL ZEKAİ:
Yoğudu – bir tek bu aile vardı, o da dedemin yanında hizmetkarıdı.

Dedem öldü, ondan sonra annem evlendi. Babam gelmiş öğretmendi da istemiş annemi ama dedem vermedi. Ne zaman öldü da galdı öyle, garar verdiler, geldi da verdi kendine ve evlendiydi… Babam öğretmendi ama eski Türkçe öğretmeniydi… Sonra ki değişti da Latin harfler geldi, rahmetli İnönü, yedi tane öğretmene ki eski Türkçe öğretmeniydi bunlar, aylık bağladı kendilerine. Türkiye’den gelirdi bu aylık, her üç ayda gelirdi 8 lira bir şey… Gennere aylık bağladıydı, ondan geçinirlerdi. Köyden istediydiler desteban olsun, birkaç sene da destebanlık etti babam rahmetli, ağnadın? Sonra müezzin da olduydu, hoca olduydu…

SORU: Kaç kişiydi Finike köyü tahminin?
KEMAL ZEKAİ:
Azıdı… Bir 70-80 aileydi bir şey…

“EN YAKIN KÖY ANARİDA… DİMİ… MANDİRGA…”

SORU: En yakın köyler neyidi?
KEMAL ZEKAİ:
En yakın Anarida varıdı, karışıktı, birkaç Türk vardı, kaçtılardı… Dimi varıdı, o da garışığıdı Rumlarınan… Mandirga, o da karışıktı… Kukla varıdı, o da garışığıdı… Nikokla varıdı, Nikokla’nın içinde tek bir Türk kaldıydı. Hatta Susuz varıdı, o da garışığdı. Susuz’da Rumlar konuşurdu bir Türkça, anlamazdınız Rum olduğunu yani, o derece. Holetriga varıdı, hep Rumudu… Stavrogonnu varıdı daha yukarıda, Susuz varıdı, onlar da garışığdı. Stavrogonnu hep Türküdü, garışık değildi. Fasulla yakınıdı – Mamonya varıdı, Podor, Filusa gelirdi ondan sonra. Bunlar garışığıdı. Bizim köyde bir çoğu Filusa’dan gelmeydi. Podor’dan gelmeydi… Gala gala son, Filusa’nın içinde tek bir kadın galdıydı hatırlarım, Türk… Hepsi gaçtılardı. Aynikola varıdı, o hep Türküdü…

s1-248.jpg

AYANNİ… VRETÇA… ARMİNU…

Bu yandan, bu tarafa geçelim… Bu tarafta Ayanni varıdı – Ayanni’nin garşısında Vretça varıdı. Vretça da Türk idi. Ayanni da Türk idi. Ayanni’nin yanında bir daha küçük köy vardı, o da Türk idi. Sonra aşağı gelirdi…
Bir köy vardı ki adı Arminu, Rum köyüydü, geldilerdi, ektilerdi bize bağı da, o köy hep Rumudu. Arminu’dan çıktılardı üç tane kadın, geldilerdi köye bizim, moşmula satsınlar. Onlar popazın gızlarıydı. Gelirlerdi satsınlar moşmula. Bizim köyde da o zaman evlerin damları hep topraktı. Onlara gonno derdik, kil gibi, ağır, mavi… Onu sökerdik da gorduk damlara, yağmur geldiğinde, süt gibin akardı damlardan ve ot bitmezdi damlarda ve akıtmazdı.
Onları getirirdik, babam adam duttuydu rahmetli, getirirdi da ben da giderdim, getirirdik torbalarınan, her biri bir topak böyle… Gorduk damlara da yağmurdan şey…

“MUŞMULA SATMAYA GELEN PAPAZIN KIZLARI…”

O üç tane cira, geldilerdi moşmula satmaya.
Başladılardı “Orin orin… Sita, sita…” Yani gelecek onlar satsın da biz moşmulaları satamayacayık derlerdi.
Geldik, karşılaştık, büyük bir dereydi… Onu geçtik geldik, bahça varıdı, Ayino’nun bahçası… Onun yanından çıktık yola.
Karşılaştık o üç ciraynan.
Ciralar başladı, “Özür dilerik” dedi Rumca bize, “size sövdük” dedi.
“Biz zannettik ki Ayannilisiniz da gelirsiniz moşmula satmaya da biz satamaycayık…”
“Siz sövdünüz, siz duydunuz, biz bir şey duymadık” dedik gennere…
Çıktık geldik, köye doğru yanaştık.
“Biz” dedi, “köye sizin, ilk defa gelirik… Holetriga Rumları sizi methettiler” dedi. “Pembe hanım vardır” dedi.
Benim deyzem idi, amcamın garısıydı…
“Onu tavsiye ettiler. Gelelim ona ve o satacak bize moşmulaları ve yardım edecek” dediler.
Annem da dedi, “Bu benim yengemdir, onun kapısının önünden geçeceyik, çağırayım” dedi.
Gittik onun kapısının önüne, sokak kapu varıdı – çaldı kapuyu rahmetli annem, çağırdı yengeme…
Dedi, “Üç tane gadın geldi, cira”…
“Eeee?”
“Onlar sizi görmeye geldi, getirdiler moşmula satsınlar, yardım edesin gennere, yollattılar genneri Holetriga’dan…”
Amcam da, bubamın gardaşı, dedi, “Getirdi genneri, götürsün evine” dedi. “Çıkma” dedi yengeme… “Çıkma!”
Geldik eve, endireceyik biz şimdi gonnoyu… Babam rahmetlik, destebanıdı… Dedik böyle böyle, galdılar oraşta, almadı genneri içeri yengem.

“MUŞMULALARI SATMALARINA ANNEM YARDIM ETTİYDİ…”

“O halde” dedi anneme, “git getir anneni”, nenem Hasibe neneydi… “Git getir onu, gitsin yardım etsin satmaya da sen gitme, gitsin Kemal, getirsin gonnoyu” dedi babam.
Gittim ben, galdı annem, gitti ciraları aldı getirdi eve, “Getireyim annemi yardım etsin size satmaya” dedi, gitti getirdi ciraları, aldı nenem genneri, gezdirdi, sattılar, akşam oldu. Yedirdi, içirtti gendilerini. Ciraları istedi, akşam oldu, galsınlar bizde yani evinde annemin.
Ciralar, “Sizi tanımadığımız için galamayık” dedi. “Gerçi” dedi, “çok güzel bize hürmet ettiniz, yardım ettiniz fakat gideceyik Holetriga’da galalım…”
Çıktılar, gittiler Holedriga’ya…
Holedriga’ya şu gittiler da söylediler onlara ki gönderdi genneri, “Yahu bunlar çok eyi insan, namıslı insan, niçin galmadınız? Bu adam destebandır ama hocaydı da” dedi. “Onun için galsanız…”
“Çok hürmet etti bize…”
Gittiler bunlar, Arminu’ydu geldikleri esas köy, Rum köyü… Gittiler, gocalarına anlattılar.

“PORTO, BETMEZ, SİRKE, ŞARAP, GURU ÜZÜM HEDİYE ETTİLER…”

Gocalarına anlattığında, gocaları dedi bir tanesi, “Ben gidecem” dedi, “bu adamınan tanışayım” dedi, “eyi adamdır madem” dedi.
Adam duttu, portto, üzümden yapallar, ona portto deller… Üzüm suyundan… Bir da bekmez yapar üzüm suyundan…
Duttular üzüm suyundan portto, betmez, ondan sonra sirke, şarap, bunları yaptılar, guru üzüm… Doldurdular, aldılar geldiler, gocalarıynan, tanıştırsınlar.
Adamlar gelinca, bubam rahmetli büyük davarı varıdı, gardaşı beklerdi davarı Halil, beni da rençberlik şeyine attıydı – yedi gardaşıdık.
Adam geldi, “Madem öyledir, senin beyaz toprak tarlan varısa” dedi, “götüren beni göreyim, ben size” dedi, “çıkardacam fidan, getirecem, ben gendim gelecem ekeyim size ailemnan hep…”
Gitti, bir tarla vardı köye yakın, gördü… Orta yeri hep çalılık, pilaka birşey…
“Bunları” dedi, “hep gazacan, getirecen adam yahut da sen… Gazacan da süresin gendini üç saban” dedi, “da geleceyik da ekelim…”
Sürdük, ungardık hep, geldi adam, gördü. Getirdi fidanları, gömdük. Gendi gömdü… Zamanı geldi, Mayıs’ın içinde da hep ekilir.

“GAFGALLURİ GELİP BAĞ EKTİYDİ BİZE…”

Mayıs oldu geldiler, garılarıynan, gızlarıynan, evlatlarıynan… Gafgalluri derlerdi adamın adına, geldi, galdı bir hafta, ekti… Merdiven derlerdi böyle, üstü da çatal böyle… Dutardı böyle, “Bismillahi” derdi Rumca, vururdu, bir sallardı, su dökerdi… Çıkarırdı o fidanları, ektiydi… Bir damla da su dökerdik. Ekerdi, sokardı, o… Başka bir şey istemez.
O bağı ektiler bize.
O ekerkan, bir da Rum varıdı, Türkça bilirdi çok, polislik etti Anarida’da…
Geldi öyle aşağıda bu bağın, çeşme varıdı, görünca çıktı Urum geldi, “Nedir yaptığınız?”
“İşte ekerik bağ” dedi, “geldi bunlar da ekecekler bize…”
“Ben da ekerim… Bismillahirrahmanirrahim!” Aldı vurdu, ekerdi… Ne dedi? “Şimdi bağ ekeceyik. Bugün günlerden Pazar” dedi, “gavurlar azar!”
“Yahu sen Rum değilsin?”
“E bunun şeyi budur” dedi.

s2-214.jpg

“RUMLAR BİZİMİNAN BİR GARDAŞ GİBİYDİ…”

Ekerdi, ektik o bağı… Yani bu gibi şeyler geçirdik biz. Bu şekilde Rumlar biziminan bir gardaş gibi birbirine gittiğinde o köylerine, şaşırdırdı kim alacak götürsün bizi evine, yedirsin, içirtsin… Yani o şekilde.
Bubamın rahmetlinin bir Hambulla varıdı, onun tarlası da varıdı. Onlar, Hambulla, Vasa, Arçoz, bunlar büyük köydü, Rum köyü… Ama gelirlerdi, bizim köyün yanında tarla aldılardı bunlar da ekerlerdi buğdayını, arpasını da gelirlerdi zamanında biçerlerdi, alırlardı, giderlerdi. Hambulla Urumudu, ahbap oldulardı bunlar rahmetlik bubamınan, bubam geldiğinde misafirleri alacaydı gaveden, yedirsin, içirsin, yatırsın, galdırsın… Bu Hambulla’nın 30 dönüm bir tarlası varıdı. İstedi satsın. İki dane oğlu varıdı, okudurdu genneri Yunanistan’da hem Londra’da, aldı bir torba dolu koçan, tarlalarının ki vekalet versin, alsın para da yollasın gennere. Vermezler gennere… İstedi tarlayı satsın… Geldi bubama satsın.
Bubam dedi gendine, “Ahbap, gene ahbap… Ben bu tarlayı sen çıkartacan dellala” dedi. “Köylüler arttırsın, alsın… Yok da fiyat vermezlersa sana, o zaman ben alayım” dedi.
Çıkarttı dellala, kimsesi istemedi alsın tarlayı.
Dedi bubama, “Bu tarlayı verecem sana…”
“Yahu, kaç para?”
“Bir lira dönümü” dedi, “verecem sana” dedi gendine.
O tarlaya bir lira verdi gendine pey! Aldı, gitti… Kasabaya gittiler, çevirdi annemin üstüne koçanları, para hiç yok! Gösterdi ki parayı da aldı.
Ha bubam rahmetlik, duttu Kazım dayı var orada, tefeci gibi birşeydi, verirdi bubama para senedinan, yüzde 9 faizınan…
Dedi “Ben sizi şimdi, kiralaycam bir daksi” dedi, “goyum seni gidecen” dedi, “Ayvarvara’ya… Ayvarvara’da bir Kazım efendi var” dedi. “Onun yanına gidecen, verecek sana parayı, alan giden” dedi.
“Yahu senet bir şey yok?”
“Sen garışacan? Nesten, parayı almaycan? Alacan…”
Rum’a kiraladı bir daksi, aldı gendini, geldi Ayvarvara’ya. Geldi gaveye, Kazım efendi cahil bir adamdı, dizlikli, frenk cizmeli, oturur.

 

DEVAM EDECEK

 

Bu yazı toplam 3753 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar