1. YAZARLAR

  2. Aysu Basri Akter

  3. Bir Dönemin Özeti; Öztürkler Konusu ve TDP’nin Seçim Kararı
Aysu Basri Akter

Aysu Basri Akter

Bir Dönemin Özeti; Öztürkler Konusu ve TDP’nin Seçim Kararı

A+A-

Geçtiğimiz hafta Meclis Başkanı Ziya Öztürkler’in bir üniversitenin mezuniyet töreninde yaptığı “İngilizce” konuşma, özellikle sosyal medyanın ana gündem maddelerinden biriydi.

Üzerine çokça espri yapılan, çeşitli boyutlarıyla tartışılan konuyu çok da uzatmak istemiyorum ancak Meclis Başkanı’nın yabancı dil becerisi, eğitim sisteminin yetersizliği, sahte diploma davası gibi unsurlar bir yana, siyaset açısından da özellikle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Herhangi bir siyasetçi yabancı dil bilmeyebilir.

Artık dünyada yabancı dil bilmemek çok rastlanılan bir şey olmasa da hatta üçten fazla yabancı dili çok iyi kullanmak temel gerekliliklerden biri olarak kabul edilse de bir siyasetçi İngilizce bilmeyebilir.

Bu teknoloji çağında bilmediği bir dilde konuşma yapma gibi bir maceraya da girmek isteyebilir.

Ancak her siyasetçinin yanındaki en alttan en üste kadar olan kadroların işin gereklerine göre liyakatle seçilmesi durumunda eksikler kolaylıkla tamamlanabilir.

Öztürkler sadece anlaşılmaz bir dilde konuşmadı. Okuduğu metnin de İngilizce temel bilgisini yerine getirmediği belliydi.

Bundan daha da acı olanı, oraya gelene kadar tek bir kelime telaffuz edemeyen bir Meclis Başkanı’nı bu şekilde mikrofonla baş başa bırakamayacak yetide birilerinin perde gerisinde olmadığını da gördük.

Son yıllarda siyaset ve siyasetçi profilimize bakıldığında çok ciddi bir yozlaşma içinde olduğunu görebiliyoruz.

Toplum içinde saygınlık görmeyen, herhangi bir yeteneği veya özel birikimi olmayan ancak ilişkileri ya da çıkarları sonucu siyaset sahnesinde bulunmuş ve oralardan çıkar sağlamaya devam eden birçok örnek var karşımızda.

Eminim hepimiz bir çırpıda birçoğunu sayabiliriz.

Haliyle bu çap düşmesi siyaset yapma şekillerimizi de değiştirdi.

Toplumu kişisel çıkarına daha fazla odakladı. Adalete ve liyakate inancını kaybetmiş olan toplum daha fazla kendi içine döndü.

Özellikle son 5 yıl içinde Türkiye iktidarının doğrudan müdahaleleri çok daha gözle görülürken, bu çapsızlık hem bu müdahaleleri besledi hem de müdahale yapılıp ses çıkarılmadıkça, donanımlı kişileri siyaset sahnesinin gerisine düşürdü.

Bana göre Ziya Öztürkler örneği, gerek seçilmesi sürecinde mecliste yaşananlar, gerekse de bu son skandal, siyaset yapma şeklimiz ve mevcut siyasetçi profilimiz için ibret vericidir.

Geçmişteki önde gelen siyasetçi profilleriyle bugünü kıyaslarsanız sanırım ne demek istediğim daha kolay anlaşılabilir.

Ayrıca Öztürkler’in doktora tezinin intihal olduğu iddiaları ortadayken, bu son skandalın ardından, İngilizce yeterlilik belgesinin de olmadığı ya da onun da sahtelendiği gibi açık bir varsayımın da araştırılmaya ve gereğinin yapılmaya muhtaç olduğunu, bunu yapmadığı her gün YÖDAK’ın da bu suçlara ortak konumda kaldığını söylemek gerekiyor.

İşte böyle bir ortamda Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyoruz.

Bu seçim sadece toplumun iradesi değil, aynı zamanda bu toplumun zekası, ahlakı, kapasitesi açısından da hayati önemde bir seçimdir.

Toplumcu Demokrasi Partisi’nin böyle kritik bir eşikte, CTP Adayı Tufan Erhürman’ı desteklemek için karar üretmesi bekleniyor.

Bir süredir kulislerde konuşulan ve hem TDP Başkanı’nın hem de LTB Başkanı Mehmet Harmancı’nın mesajlarından anlaşılan, gayri resmi olarak bu sürecin önemi göz önünde bulundurularak yapılan gayrı resmi görüşmeler, belli bir noktaya geldi.

O yüzden Pazartesi toplanacak TDP Parti Meclisi’nin Erhürman’ın desteklenmesi konusunda karar üretmesi bekleniyor.

Bu son derece kritik ve çok da doğru bir karar.

TDP sadece baraj altında kalmış bir siyasi parti değil, çok köklü bir siyasi gelenekten gelmiş, demokrasiyi, toplumsal barışı ve Kıbrıs’ta çözümü içselleştirmiş, bu konuda geniş kültür birikimi olan bir tabana sahip.

Aydın ve bilinçli bir seçmen zemini var.

Dolayısıyla TDP’nin böyle bir karar üretmesi ve bu kararı sahiplenerek sahada çalışması seçimin kaderini değiştirebilir ve ilk turdan Erhürman’ın seçilmesini sağlayabilir.

Ama seçilmesinden de önemlisi, bulunduğu mevkide toplumsal irade için vermesi gerekecek mücadelede çok daha güçlü kılabilir Erhürman’ın elini.

Artık seçimler için eldeki verilerle doğru analiz yapabilmek çok kolay değil çünkü müdahalenin boyutu sonucu doğrudan etkiliyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de şimdilik sessiz duran Türkiye iktidarının, iş dünyasına mevcut Cumhurbaşkanı’nı desteklemek için işaretini çoktan verdiği konuşuluyor.

Ve bu işareti alan iş dünyası ya da sivil toplum örgütleri de niteliğe veya hedeflere bakmaksızın, talimatları yerine getirecek.

Tıpkı önceki seçimde yaptığı gibi…

Açıktır ki, Cumhurbaşkanlığı seçim sonucu belki toplumsal açıdan önemli bir kazanım sağlamadı ancak bu seçimde Ersin Tatar’ı destekleyen özellikle iş dünyası bu desteğin karşılığını beklediği şekilde aldı.

Şimdi bunun ikinci turuna hazırlanıyor.

Özellikle 4’lü koalisyon dönemi sonrası gündemden hızlı düşen, ihalesiz petrol alımları, kaçak petrol üzerinden muazzam kazanç ve rant elde eden siyasetçi profilleri, son olarak kumarhane yasası, arazi dağıtımları, ihaleler, kontrolsüz inşaatlaşma gibi birçok örnek sayılabilir bu kirli çarkın dişlilerini özetlemek için.

O yüzden, TDP’nin aday çıkarmayıp Erhürman’ı destekleme kararını birkaç noktadan hayati buluyorum.

Köklü bir gelenekten gelen bu destek, toplumsal dinamikleri yeniden canlandırabilir. Sandığa küs olan seçmeni, sandığa gitme konusunda ikna edebilir.

Toplum iradesiyle alınacak bir sonuç, seçilecek yeni Cumhurbaşkanı’nın arkasında önemli bir güç yaratıp, karşılaşacağı baskıları konusunda onu desteleyebilir. Daha güçlü ve cesur adımlar atabilmesine destek olabilir.

Çünkü bu noktadan sonra artık üstün kamu yararı için toplumsal hedeflerle çok daha başka bir yerden siyaset üretilebilmesi gerekiyor. Ve bunun için de bir sinerjiye ihtiyaç var.

Aksi halde muhalefetin kaybedeceği bir Cumhurbaşkanlığı seçimi, ardından siyaset yapılmasını çok daha fazla zorlaştıracak yeni bir çöküşün de başlangıcı olabilir.

Eminim TDP’liler de bunları öngörerek sağduyulu bir karar üretecekler ve geçmiş hesaplaşmaları bir kenara bırakacaklardır.

Zira iki partinin geçmişten bu yana birbirileriyle ilgili birçok şerhi olmuştur, çoğu zaman işbirliklerini imkansızlaştıran öfkelerle karşılaşılmıştır. Ancak bunların sonucu bugün yaşadığımız bu yoz ve sığ siyasettir.

Bunların sonucu yolsuzluk, usulsüzlük ve çıkar kavgalarına kurban edilen bir toplumun geleceğidir.

Ve bunların sonucu her geçen gün artan siyasi müdahalelerdir.

Şimdi bu yanlıştan dönmek ve bu sinerjiyi kurmak için bir fırsat var.

Umarım sağduyu galip gelecek ve irade yeniden ele alınacak. Aksini düşünmek bile istemiyorum.

Bu yazı toplam 870 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar