Bilmek
“Bilim”, “teknoloji” ve “bilgi toplumu” geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan kavramları oldu.
Hükümet kanadında yer alan tüm siyasi figürler birer bilim insanı edasıyla; neyin bilim, neyin teknoloji olduğunu, çocuklarımıza neyi öğretmemiz, neyi öğretmemiz gerektiğini uzun uzun anlatmaya çalıştı.
Yalan yanlış bilgiler, anlam bozukluğu içeren ifadeler, başı ile sonu tutmayan söylemler, buram buram siyasi istismar kokan açıklamalar birbirini kovaladı.
Hemen söyleyeyim: Bilim, pul koleksiyonu yapar gibi teknolojik aletleri bir araya getirmek değildir.
Bilim, kendi varlığının farkında olan insanın, kendi iç dünyasında ve etrafında olup bitenleri, evreni anlama ve anlamlandırma çabasıdır. Yani bilme eyleminin karşılığı olan her şeydir.
İnsan, özne olarak bilen bir varlıktır ve bilmek ister. Çünkü nesneler, bilinmesi gereken şeylerdir. Dolayısıyla bilim, özne ile nesne arasında kurulan bir bağdır.
Peki, Kıbrıs Türk Toplumu olarak özne miyiz? Etrafımızı çevreleyen nesneler üzerinde araştırma yapıyor muyuz? Onlar hakkında fikir ileri sürebiliyor, bu fikirlerimizi savunabiliyor muyuz? Yani bilim yapabiliyor muyuz?
Ne yazık ki bu soruya “evet” yanıtını vermek pek mümkün değil…
Peki bilgi toplumu muyuz?
Bilgi toplumu olmak demek; toplumun tamamının bilgiyi üreten, çoğaltan, paylaşan ve kullanan bir düzende yaşaması demektir. Bu toplum modelinde:
- Bilgi, en değerli üretim faktörü haline gelir.
- Eğitim ve sürekli öğrenme büyük önem taşır.
- Dijitalleşme ve iletişim teknolojileri hayatın her alanına nüfuz eder.
- Bilgiye erişim hızlanır, her alan ve kademede teknoloji kullanımı başat olur.
Çocuklarımız konteyner sınıflardaysa, sınıflardaki “akıllı tahtalar”, beyaz tahtadan farksız olarak kullanıyorsa teknolojiyi kullanan bilgi toplumu olma yolunda ilerlediğimizi söylemek de mümkün değil.
Gelelim esas soruya: Teknoloji kullanma, bilgi toplumu olmak konusunda nasıl bir örneğe ihtiyacımız var?
Üniversiteye girişte ülke geneli net doğru ortalaması Fizikten 2.2, Kimyadan 1.4 ve Biyolojiden 2.3 olan bir ülkenin bilgi toplumu olduğunu söylemek imkansız.
OECD-PISA Eğitim Direktörü Andreas Schleicher Türkiye Eğitim Sistemini kastederek şunları söylüyor: “Türk öğrencilerin iyi oldukları alanlar artık dünyada daha önemsiz. Değişen dünyada yeni yetenek çeşitlerine ihtiyaç var. Ve buna uyum sağlayamadınız. Sisteminiz nasılsa öyle devam ediyor ama dünya dönüyor” açıklaması da benim anlatmak istediğimi destekler niteliktedir.
Eğitimde bugün yaptıklarımızın bizi bilgi toplumu haline getiremeyeceği açık. Bu konuda ısrar etmek çocuklarımızı okullarından soğutmaktan başka bir işe yaramıyor.
Çocuklarımızı, kalabalıklar oluşturma adına figüran olarak kullanmaktan vazgeçin.
Bilimin de teknolojinin de temel dayanakları: merak, eleştirel düşünce, yaratıcılık ve bireyin özne olmasıdır. Çocuklarımızı sağa sola birer nesne gibi taşımak yerine eğitim sistemine bunları dahil edin yeter.
Anlayana Gülmece
Bilgi ve Devlet Tasarrufu
Bir Kurum Müdürü o ayın konseri olan SCHUBERT'in "Bitmemiş Senfonisi”ne gidemediğinden elindeki konser biletini kurumun denetim uzmanlarından birine verir. Ertesi hafta, denetim uzmanından bir teşekkür ve değerlendirme raporu alır.
Sayın Müdürüm
4 Obuacı, konserin önemli bir zaman diliminde boş oturmuşlardır. Bunların sayısı azaltılmalıdır ve diğerlerinin konsere daha çok katkısı sağlanmalıdır. 12 kemancı aynı anda aynı hareketleri yapmakta, aynı notaları seslendirmektedir. Burada da personel tasarrufu şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle 16'lık notaların çalınması oldukça gereksizdir. Çünkü izleyiciler 8'lik notalarla 16'lık notalar arasındaki farkı anında hissedememektedirler. Dolayısıyla 8'lik notalarla eser icra edilmeli, yüksek ücretli keman ustaları yerine stajyerler kullanılarak masraflar düşürülmelidir. Yaylı sazlarla işlenen pasajların, nefesli sazlarla tekrarının yol açtığı gereksiz uygulamalar önlenebilir. Böylece 2 saatlik konser de 20 dakikaya inmiş olur.
Sonuç; eğer SCHUBERT bütün bunları bilmiş olsaydı, Bitmemiş Senfoni, bitmiş olurdu.
Okumuş muydunuz?
Hayatın en önemli derslerinden biri, yaptığımız şeyleri neden yaptığımızı anlamaktır.
Anthony Robbinns