1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. Bet ofisler kapatılır mı?
Mert Özdağ

Mert Özdağ

Bet ofisler kapatılır mı?

A+A-

Malum, bet ofisler yine gündemde.

Nam-ı diğer bahis oyunları…
4 şirket bu alanda faaliyette…
56 bayi var…
650 de çalışanı var bu şirketleri, toplam…
"Bet ofis işletmeleri" özellikle gençleri "cafe" şeklindeki şubelerine çekiyor uzun süredir.
Bu ortamlardaki gerek ikramlar ve gerekse canlı maç yayınları ile içeriye girenleri olabildiğince uzun süre tutacak şartları oluşturmuş.

Mekanlar çok daha fazla bahis oynanmak için tasarlanmış adeta…
Hatta evlere ve iş yerlerine bahis broşürleri bile dağıtılıyor.
Pek tabii olayın "vergi" tarafı da var, bunu kimse yok saymıyor.
Parmağımın arkasına saklanacak değilim, bu rakam devlet için iyi bir gelir kaynağı.
Buna bir de 'vergi kaçağı' konusunu ekleyince ortada çok daha büyük bir kaynağın olduğunu söylemek güç değil…

Aylık 12 bin 900 dolar lisans ücreti ödüyorlar devlete bu şirketler…
İmtiyaz bedelleri ve vergilerle yıllık toplam 35 milyon Euro civarında devlet kasasına kaynak aktarıyorlar.
Son vergi listelerinde gördük, en fazla vergi verenlerde bet ofis şirketleri ilk 20'deydi.
Peki ne yapmalı sorusu akla geliyor, ne yapmalı?
Evet kapansın da, nasıl?

Siyaset şimdiki konumu ve mevcut şartlarla sorunun çözümüne ilişkin radikal bir karar alabilir mi?
Yani kimilerinin dediği gibi bu ofisleri kapatmak mümkün mü?
Bunu tartışmak gerekiyor.

Yıllık olarak verilen oyun imtiyazlarının Türkiye’deki Milli Piyango ihalesine benzer bir süreç sonunda ihale açarak 10 yıllık süre için bir tek bir şirkete verilmesinin ihaleden elde edilecek gelir ve müşterek bahislerden alınacak vergilerin ilgili sözleşmelerle güvence altına alınarak maliye kasasına aktarılması ve mevcut dağınıklıktan kaynaklanan sorunların çözülebileceğini düşünüyorum.
Bu bir düşünce pek tabii…

Daha açık söylemek gerekirse çok ciddi bir “piyango idaresi” yapılanması ile hem mali yapının hem de idari yapının tek elden yönetilmesi ile durum çok daha düzenli olabilir.
Bu durumda hem devlete olan mali kaynak akışı sürer, hem de her köşe başında mantar gibi çoğalan kafe tarzındaki yerlerden kurtuluruz.

Tabii böylesi bir uygulamada çok titiz bir çalışmaya ve güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç olacak.
Zira "ihale şartnamesine" konulacak detaylı hükümlerle ihaleyi kazanan işletmenin açabileceği toplam bayi sayısının sınırlandırılması, kapsamının daraltılması ve buna benzer hükümlerin çoğaltılması faydalı olabilir.
Oyunların sayısı da bu şekilde azaltılabilir.
Örneğin at ve köpek oyunlarını böylelikle ortadan kaldırmış olabiliriz.

Burada esas amaç hem oyunları, oyun sayılarını ve yatırım miktarlarını düşürmek hem de devletin aldığı  şans oyunları vergisi ve stopaj gelir vergisi gibi gelirleri daha da yukarıya çekmek.
Böylesi bir sistem hem devletin bu alandaki gelir kaybını önler, hem de önüne geçilemez şekilde ilerleyen "ofisleri" durdurur.

Elbette konunun üzerine düşünmekte fayda var, bunlar benim düşüncelerim.
Ancak "kapatalım" sözünün tribünlere oynamaktan başka işe yaramayacağını düşünüyorum.
Kapattık varsayalım, güney var, gider orada oynarlar…
Ya da kapatsak, internette bahis oyunu oynamak da mümkün.
Kapatamıyorsak, (ki kapatamıyoruz)  bu durum, şimdikinden daha iyisini bulmamıza engel değil elbette…
Eğer 'yeniden düzenlemek' gibi bir niyet varsa…
Bu arada bana sorarsanız kapatılsın, ama bu şartlarda yeniden düzenleme kulağa daha mantıklı geliyor.
En azından şimdilik.

--------------------

 BİR İDDİA

Kazı kazan sorununun nedeni nedir?

Devlet Piyanyosu’nda bir süredir devam eden “kazı kazan” sorunu devam ediyor.
Yaklaşık 3 aydır kazı kazan basılmıyor, satılmıyor.
Sebeplerini daha önce de yazmıştık.
Yerli ve Türkiyeli matbaalar arasında karasızlık yaşayan Piyangolar Birimi’nin bu karasızlığı pahalıya mal oluyor.

Hala kararsızlığın sürdüğü ve kazı kazan basılamadığı, satılamadığı söyleniyor.
Bir piyangocu ile konuştum “Yurttaş ısrarla kazı kazan istiyor. Olmadığı için satamıyoruz” diyor.
Düşünsenize devletin buradaki kaybını?
Piyangolar Birimi’nin 2 teklif aldığı dile getirildi önce…

Teklif verenlerin birinin yerel bir matbaa bir diğerinin ise Türkiye’den bir şirket olduğu söyleniyordu.
Ancak her ne hikmetse Piyangolar Birimi karar verememiş nerede basacağına!..
Yaklaşık bir aydır Spor Dairesi'ne bağlı Piyangolar Birimi söz konusu kazı kazanları bastırmak için bazı firmalarla temas halindeymiş.

Hatta fiyatlar alınmış, Bakanlar Kurulu'na iletilmişti.
Bakanlar Kurulu’ndan “karar” bekleniyormuş deniliyordu.
Peki şimdi durum ne?
Bakanlar Kurulu’ndan geri çekilmiş mesele…
Kazıkazanların Kıbrıs’ta mı Türkiye’de mi basılacağı henüz net değil.
Yukarıda yazdığım gibi bu konuda Spor Dairesi ve Piyangolar’da kararsızlık var.
Pek tabii bu kararsızlık ve gecikme devleti zarara sokuyor.
Aylık 200 bin TL’lik kazıkazan satan bir kurum şimdi bu parayı kazanamıyor.
Durumun bir 3 aylık olduğunu düşündüğümüzde zararın 600 bin TL civarında olduğu söyleniyor.!..
3 ay geçmiş!

En kısa sürede Piyangolar Birimi’nin bu sorunu çözmesi gerekiyor.
Ve neden bu gecikmenin yaşandığını halka açıklaması elzem!..
Zira devleti zarara uğrattıkları kadar uğrattılar.
Artık bir çözüm bulunması gerekiyor.
Başka yol yok.

--------------------

 BİR YORUM…

Komşunun köpeği, tarladaki boru, sineklerin sesi, karşı köyün davulu…

Çok farklı bir toplumuz…
Bu 'farkımız' medya ile olan ilişkilerimize de yansıyor.
Kimileri gazeteleri “özel” işlerini halletmek için kullanmak ister.
Gazeteciler “Bas genni gazeddaya” sözünü çok sık işitmiştir.
“Ama ismimi yazmaaaa haaaa” diye biten sohbetleri de…
Komşusu ile sorunu olan…
Kardeşi ile mal kavgası olan…
Belediye ile vergi meselesi olan…
Kişisel maddi sıkıntı yaşayan…
Bir siyasi ile derdi olan…
Gazetelerde alır soluğu.
Ya telefon açıp işini halletmeye çalışır, ya da çıkar gelir.
Neler neler yaşıyor bu haberciler her yeni günde…
Komşunun köpeği, tarladaki boru, sineklerin sesi, karşı köyün davulu…
Ne şikayetler, ne sözler…
Kimi zaman bunalan haberciler bu tarz bilgileri haber formatına sokmak zorunda kalıyor.
Çoğu zaman da, bu tarz olayların kişisel durumlar olduğunu anlatmak düşüyor.
Tabii bu sürede zaman da geçiyor, enerji de harcanıyor.
Sonra bir bakmışsınız gün bitmiş, siz sadece yurttaşın şikayetleri ile haşır neşir olmuşsunuz.
Bu da görev deyip geçiyorsunuz.
Ama geçmiyor işte!
Bunalan her yurttaşla bunalıyor, kızan her yurttaşla kızıyorsunuz.
Ve bu habercilerin, birilerinin “işleri hallolacak” diye ne sinirleri tamam kalıyor, ne de sağlıkları…

--------------------

 BİR ELEŞTİRİ…

Ölsem de kurtulsam (!)

“İntihara teşebbüs etmek”…
Yasalarımıza göre suç!..
“İntihar etmek” suç değil, ancak “teşebbüs” suç sayılıyor.
Yani suçu yarım bırakırsanız (!), polis size dava okuyor.
Herhalde dünyada bir tek bizde böyle bir “suç” kavramı var.
Adam ölmek istedi yahu.
Bu tavır zaten sorunları olduğunu gösteriyor.
Siz bir de böyle bir insana “ceza” davası açtığınızda yangına körükle gitmiş olmuyor musunuz?
Yani ölse davadan kurtulacak.
Böyle bir hukuk sisteminde yaşıyoruz.
“Ölsem de kurtulsam” yasal…

--------------------

Sahi, aylar önce Lefkoşa ASAL ŞUBE önünde bulunan dinamitler konusu ne oldu? Bir tutuklama, sonuçlanan bir soruşturma var mı?

Bu yazı toplam 2182 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar