1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Batılı, çağdaş, herkesin dini inancına dibine kadar saygılı ama  demokratik, adil, doğru ve dürüst bir ülke, bizim de hakkımızdır
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Batılı, çağdaş, herkesin dini inancına dibine kadar saygılı ama  demokratik, adil, doğru ve dürüst bir ülke, bizim de hakkımızdır

A+A-

Türkiye’den bir cemaatin sakallı cüppeli genç bir hocasının video görüntüleri önüme düştü…
1974 Harekatı sırasında, Türk askerleri Beşparmak Dağları’nı bir türlü aşamıyormuş…
Bu konu o günlerde haberlere konu olmuş…
Cemaatin lideri olan şeyh, bastonunu almış, odasına çekilmiş ve “kimse girmeyecek” diye de talimat vermiş…

-*-*-

Cemaatin ya da tarikatın lideri, 30 dakika sonra kan ter içinde dışları çıkmış ve “tamamdır” demiş…

-*-*-

Tamam olan ne?
Şeyh, bastonunu silah gibi kullanmış, Rumları öldürmüş, asker de Beşparmakları geçmiş!
Ajaslar duyurmuş, “Ordumuz Beşparmakları aştı” diye!

-*-*-

Bir başka sakallı cübbeli hoca, bir başka şeyhten bahsediyor ve O’nun da bastonuyla, Çeçenistan’a yardım ettiğini anlatıyor…

-*-*-

Bu “anlatımlar” hepimizin başına gelmiş olabilir…
Mutlaka ya videosuna rastladınız, ya da internetten bir şekilde izlediniz veya belki de canlı canlı bu sakallı kardeşleri dinlediniz…

-*-*-

Sene 1974…
20 Temmuz ile 16 Ağustos arasında bir tarih…
Gaziveren köyündeyiz…
7 yaşındayım…
Türk uçakları sanırım köyde asılı Yunan bayraklarını görünce, birkaç bomba atıyor…
Yangın çıkıyor…

-*-*-

Yangın, kaldığımız eve doğru ilerliyor…
Merhum Hacı Fahri amca ellerini açmış dua ediyor…
Aklımda kalan şu; o anda, Ağustos’un 50 derece yaz sıcağında şakır şakır yağmur yağması!

-*-*-

Hacı Fahri amca, “Şeyh Nazım efendi hazretlerinin duaları bizi korudu” diyor…
Garip garip yüzüne bakıyorum!

-*-*-

Ama öyle bir ortam var ki; kim ne derse desin, 7 yaşında bir çocuk inanır!
İnanmışım herhalde…

-*-*-

Derken aradan yıllar yıllar geçer…
Şu anda çok rahatsız olan babam, motosikletiyle bir otobüse çarpar…
Daha doğrusu otobüs babama çarpmıştır…
Babam komada…
İstanbul’a gönderilir…
55 güne yakın komada kalır…

-*-*-

Tam da o günlerde, Denktaş – Eroğlu cumhurbaşkanlığı seçimleri var…
Eroğlu’nun ilk mitingi Lefke’de…
Muhabirim, İngiltere’den getirildim, Eroğlu’nu takip edeceğim…
Gitmişken, bir de Şeyh Nazım ile röportaj yapayım diyerek, dergaha giriyorum…

-*-*-

Şeyh, seçimlerde para dağıtılmasını çok güzel bir şakayla eleştiriyor…
Ve özetle diyor ki, “Önce reise gideceğim, kamyonetle… Doldur diyeceğim… Kamyonetin arkasını parayla dolduracak… Sonra Derviş beye gideceğim… Doldur diyeceğim… O da dolduracak… Hangisinin kamyonet kasasına doldurduğu paralar daha yüksekse ben de reyimi ona vereceğim…”

-*-*-

Bu arada aklım babamda… 
Ansızın Şeyh Nazım konuya giriyor, “Merak etme İncir guşu, babacığın bugün uyanacak, iyileşecek ve daha çok uzun süre yaşayacak” diyor…
Elbette birinden işitmiştir diyorum!
Hani babamın komada olduğunu hatta ölme ihtimalini falan…

-*-*-

Adama içimden etmediğim küfür, yapmadığım hakaret kalmıyor…
Gece yarısı gazeteye dönüyorum…
O dönemde cep telefonu falan yok…
Annem, İstanbul’da bir öğretmen evinde kalıyor…
Geç olmasına rağmen santrali arıyorum, odayı bağlıyorlar ve “babanı uyandırdılar, eliyle sigara işaret etti, bu da çok iyiye işaret, inşallah iyileşecek” diyor annem…

-*-*-

Bir dönem de, Şili’de hatırlayacaksınız 33 madenci bir madende mahsur kalmıştı…
Günlerce mahsur kalan madencilere, havalandırma borusundan yiyecek ve içecek gönderiliyordu…
Sonra muhteşem bir operasyonla teker teker kurtarılmışlardı…

-*-*-

O madencilerden biri Müslüman’dı…
İslam Dini’ni seçmişti ve Şeyh Nazım’ın da “inananıydı”…

-*-*-

Bir gün, çok sevdiğim bir iş insanı ve Şeyh Nazım’ın yakın dostu beni aradı; “… Şili’deki madenden kurtarılan dört madenci Kıbrıs’a geldi… Onları Larnaka’dan aldım. Lefke’ye Şeyh Nazım’a götürüyorum…”

-*-*-

Hızla gazeteden çıktım, Lefke’ye gittim…
Şeyh, dört madenci ve birkaç kişi ile sohbet ediyordu…
Tek bir kare fotoğraf çekebildim…

-*-*-

Şilili madenciler ayrıldılar…
Şeyh’e sordum, “Ne iş efendim? Bunlar ne alaka sizi görmeye geldiler?”

-*-*-

“… Bre materyalist İncir guşu, şimdi sana desem ki, ben her akşam bu madencilerle, kapana kısıldıkları o madene gidip sohbet ediyordum, inanmayacaksın, dalga geçeceksin…”
Güldüm!
“Gördün mü?” diye hiddetlendi, kızdı!
İşte gülüyorsun!
“Sen ve senin gibiler, bu anlattığıma inanmıyorsunuz, ama ben diyorum ki, gittim, sohbet ettim, onlar da gelip bana teşekkür ediyorlar” dedi…

-*-*-

Elbette inanmıyorum…
İnanmadım da…

-*-*-

Haaaa geçenlerde yazmıştım; bu ve benzer inançlar, sadece İslam’da yoktur…
Ortodoks Rumlar da Meryem Ana’nın kemerinin kalıntısının insanları iyileştirdiğine, doğurmayan kadınların doğum yapmasını sağladığına inanıyor…
Ve o kemer Kıbrıs’ta!
O kemeri havaalanında bir bakan karşıladı ve askeri şeref kıtası da selam durdu!

-*-*-

İnsanların inançlarına saygım sonsuz…
Ama bu ve benzeri, bilimle ispat edilememiş inançlara “hurafe” diyorlar…
Saygılıyım ama gülüyorum da…
Bastonla savaşa müdahale eden şeyh iddiası, gülünçtür yani!
O kadar müdahilsen, toplansın 10 şeyh, İsrail duman olmaz mı?

-*-*-

İnsanların bu hurafelere ya da bilime göre deli saçmalıklarına inanmasının bir mahsuru yoktur!
Ancak bu hurafeler, devleti yönetir duruma gelirse, o zaman işimiz b.ktur!

-*-*-

Şu anda KKTC’de, bu bahsettiğim durumun çok daha kötüsü yaşanıyor…
Bir takım saçma sapan insanlar; sırf koltuklarını korusunlar diye, bu hurafelere alkış tutar haldedir…

-*-*-

Saçma sapan hurafelere inanırmış gibi yapıp, sahte diplomacılık, rüşvetçilik, mafyacılık, koltukçuluk, yardakçılık yapan zihniyeti değişmek, erken seçimle veya genel seçimle mümkün değildir…

-*-*-

Batılı, çağdaş, herkesin dini inancına dibine kadar saygılı ama demokratik, ama adil, ama doğru ve dürüst bir ülke, bizim de hakkımızdır…
Ve bunun yolu – yordamı federal çözüm hedefli görüşmelerin derhal başlayıp sonlandırılmasıyla mümkündür… 


troodos1-1024x768-1.jpg

Güney Kıbrıs’ta sürat tespit kameralarının devreye girdiği iki yıl içerisinde 65 bin Euro’nun üzerinde ödenmemiş trafik cezası bulunduğunu, cezası olup ödemeyenler arasında KKTC’den Güney’e araçlarıyla geçen Kıbrıslı Türkler de olduğu bildirildi… Tabii ki Rum Polisi elinde adres olmadığı için cezaları gönderemiyor… Peki ne yapacak? Cezası olanların listesi geçiş noktalarına gönderilecek… Kısacası, hız radarına takılmış olup da hiç haberi bile olmayan bir çok sürücüye, kapılardan geçerken, sürpriz hediyeler çıkabilecek!

Bu yazı toplam 1474 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar