1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Alman ve Polonyalı öğretmenler, geçmişle yüzleşmek için birarada... Peki ya Kıbrıs?
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Alman ve Polonyalı öğretmenler, geçmişle yüzleşmek için birarada... Peki ya Kıbrıs?

A+A-

Auschwitz Soykırım Müzesi, Bushenwald ve Sachsenhausen Müzeleri ve Uluslararası Eğitim Merkezi tarafından, Alman ve Polonyalı 10 öğretmen, “Zor bir geçmişi nasıl ele almalı? Milliyetçi Sosyalizm ve İkinci Dünya Savaşı’na dair eğitim perspektifleri” başlıklı iki bölümlü bir seminerde bir araya getirildiler geçtiğimiz günlerde...

Pilot projenin amacı, Alman Nazileri’nin işlemiş oldukları suçların tarihçesini izleyip bunları analiz etmek, ortaya çıkışından günümüzdeki anma etkinliklerine kadar uzanan bir süreci ele almak...

Uluslararası Eğitim Merkezi yetkililerinden Anna Stanzik, “Auschwitz’te işlenmiş olan suçları, savaş öncesi döneme bakmaksızın, Auschwitz’i daha gneiş bir çerçeveye oturtmaksızın, farklı perspektif ve anma yöntemlerine bakmaksızın anlamak mümkün değildir. Aynı zamanda içinde yaşadığımız dünyaya yönelik çağdaş ahlaki sorumluluklarımız çerçevesinde bu trajik tarihi nasıl öğretmemiz gerektiği üzerinde de düşünmek zorundayız. Bu çerçevede Polonya ile Almanya'nın’işbirliği özellikle önemlidir” dedi.

Projenin ilk bölümü geçtiğimiz Temmuz ayında Almanya’da gerçekleştirildi. Katılımcı öğretmenler iki anı merkezini ziyaret ettiler. Bushenwald ve Sachsenhausen anı merkezlerinde, buralarda verilmekte olan eğitim çalışmalarına baktılar ve Polonya-Almanya’dan genç insanlar için bazı projeler geliştirme konusu üzerinde durdular.

Projenin ikinci bölümü Eylül ve Ekim aylarında, Auschwitz Anı Merkezi’nde gerçekleştirildi – projenin ilk bölümünde tartışılan konular genişletildi. Auschwitz Anı Merkezi’ndeki ilk günde Bedzin ve Gliwice’ye ziyaretler yapıldı ve buralarda savaş öncesi Yahudi toplumlarının nasıl yaşadığı öğrenildi. Bundan sonra da Auschwitz’e dönülerek uluslararası eğitimciler tarafından yönetilen atölye çalışmalarına katıldı öğretmenler... Hem Polonya’da, hem de Almanya’da Auschwitz ve Soykırım’a dair eğitim yöntemleri hakkında tartışmalar da yapıldı.

 

PEKİ YA KIBRIS?

Kıbrıs’ta geçmişle yüzleşmeye dair bu tür çalışmaları iki toplumlu olarak başlatıp yürütmeye çalışan Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği (AHDR yani Association for Historical Dialogue and Research), yıllardır iki toplumdan öğretmenleri bir araya getiriyor. Çeşitli kitap çalışmaları yaptılar ve bu kitapların okullarda okutulması için çeşitli girişimlerde bulunmuşlarsa da maalesef bu konuda pek ilerleme kaydedilemedi. Çünkü her iki tarafın resmi makamları, “Geçmişle yüzleşme” konusuna çok uzak... Her bir taraf kendini “kurban” olarak görüyor ve “öteki taraf”ı suçlayıcı açıklamaları her gün tekrarlamaktan vazgeçmiyor. Herhangi bir biçimde kendi taraflarının işlemiş olduğu savaş suçlarını kabul etmeye asla yanaşmıyorlar...

Bunun da ötesinde, AHDR’ın yürüttüğü çalışmalara engel çıkarmak maksadıyla, her iki tarafın resmi makamları da ellerinden geleni yaptılar. Kıbrıslırum yetkili makamları, geçtiğimiz yıllarda, “geçmişle yüzleşme” ve karşılıklı anlayış geliştirme yolunda önemli çalışmalar yapan Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği’ne verilen uluslararası fonları kestirtmeye çalıştılar. Kıbrıslıtürk yetkili makamları da, AHDR’ın iki toplumdaki okullardan öğrencilerin bir araya getirildiği IMAGINE projesinden yakın geçmişte “çekildiklerini” duyurarak, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum çocukların bir araya getirilmesine engel olmaya çalıştılar.

 

PEK ÇOK ORTAK PROJE GELİŞTİRİLEBİLİR...

Oysa Kıbrıs’ta tıpkı Almanya ve Fransa’nın veya Almanya ve Polonya’nın yapmakta olduğu gibi pek çok ortak proje geliştirilerek “Geçmişle yüzleşme”ye dair adımlar atılabilir. Toplumlarımız buna hazırdır... Toplumlarımızın buna ne derece hazır olduğunu anlamak için geçiş kapılarından karşılıklı olarak geçen, bunu yapmaktan çekinmeyen, korkmayan, ürkmeyen binlerce, onbinlerce Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum’a bir göz atmak yeterlidir. Aslında işin özü, iki tarafın resmi makamlarının kendi pozisyonlarını korumak istemelerinden başka bir şey değildir. Söyledikleri ve yaptıkları da bunu gösteriyor. Toplumlarımızın bir araya gelerek geçmişe birlikte bakıp işlenmiş suçları incelemelerini, geçmişten ders çıkarmalarını istemiyorlar. Çünkü böyle bir yola girerse toplumlarımız, kendilerinin “iktidar”ı tehlikeye girecektir, bunu çok iyi bilip çok iyi anlıyorlar. O nedenle somut, elle tutulur, AHDR’ın geliştirmiş olduğu ve öğretmenlerin yardımcı ders kitabı olarak kullanabileceği, örneğin “Kayıplar” konusunun nasıl ele alınabileceğini gösteren üç dilde yayımlanmış kitapları görmezden geliyorlar, bunların okutulmasını, kullanılmasını, yaygın biçimde konuların bilinmesini istemiyorlar çünkü...

Ne kadar yazık... Bunca acı çekmiş, bunca ölüm yaşamış, bunca kan görmüş, bunca katliam yaşayıp bunca gözyaşı dökmüş bu küçük adada, “efendi”lerin kendi koltucuklarını koruma gayesiyle toplumlarımızın geçmişle birlikte yüzleşmeleri engelleniyor... Ve genç kuşaklar ve çocuklar da, bu tür çalışmalardan uzak tutulmaya, engellenmeye çalışılıyor... Ne kadar yazık...

Uluslararası alanda pek çok değerli ödül kazanmış olan Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği’nin değerli çalışmalarını tüm kalbimizle kutluyoruz... “Efendiler” engel olmaya çalışsa da, “geçmişle yüzleşme”ye dair çabalar devam edecektir...

sayfa-17-polonyali-ve-alman-ogretmenler-gecmisle-yuzlesmek-icin-bir-araya-getirildiler.jpg
Polonyalı ve Alman öğretmenler, geçmişle yüzleşmek için bir araya getirildiler...


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAZILAR...

“İnsanlığımızı kaybetmeden...”

Yetvart Danzikyan

Azerbaycan’ın Karabağ’a yönelik saldırısının sonuçları sadece bölgemizin değil, bütün dünyanın gündeminde. Azerbaycan egemenliğinde yaşamak istemeyen 100 bin Karabağlı Ermeni, Ermenistan’a sığındı. Bu, dünyanın neresinde olursa olsun çok büyük bir dramı, insani krizi ve trajediyi gösterir. Zaten dünyanın büyük bir kısmı da meseleye böyle bakıyor. Ancak aslına bakarsanız, ne yazık ki iş işten geçtikten sonra.

Karabağlı Ermeniler dokuz ay boyunca Azerbaycan’ın ablukası altında yaşadılar. Büyük bir gıda krizi baş gösterdi. İnsanlar işsiz ve ekmeksiz kaldılar. Ancak bu, dünyanın pek de gündeminde olmadı. Türkiye’nin gündeminde zaten olmadı.

Bu ablukanın ardından gelen Azerbaycan operasyonu ise 24 saatte bitti. Bu durumu doğuran siyasi dengelere defalarca dikkat çektik – Azerbaycan’ın Türkiye’nin desteğiyle silahlanması, Ermenistan’ın zayıf durumu ve ilave olarak Rusya ile Ermenistan arasındaki gerilim...

Karabağlı Ermenilerin Ermenistan’ı sığınması Türkiye kamuoyunda –geçen hafta da belirttiğim gibi– büyük bir kayıtsızlıkla karşılandı. Türkiye’de medya ve siyaset genel olarak Karabağlı Ermenilerin 90’lardaki savaşın bedelini ödediğini düşünüyor ve durumu bir ‘zafer’ havasında karşılıyor.

Sık sık tekrar ediyoruz; 90’larda Karabağ Savaşı nedeniyle Azeriler mağduriyet yaşamış ve evlerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Bu böyle olmakla birlikte, 90’lar tüm bölge halkları için bir cehennemdi. Azerbaycan’da Ermeni kalmadı, Ermenistan’da da Azeri.

Bu geçmişle yüzleşmeyi ıskalamayı elbette önermiyorum, ancak gözlerimizin önünde bir dram yaşandığı da ortada. Son verilere göre Ermenistan’a sığınanların 10.700’ü yaşlı, 27 bini 18 yaşın altında. Sığınanlar arasında 230 hamile kadın ve 2000’den fazla engelli var. Raporlar ailelerini kaybetmiş çocuklardan bahsediyor.

Böyle bir tabloya, Ermeni olalım ya da olmayalım, ilgisiz kalmak mümkün mü?

Tüm bunların ötesinde kendi topraklarında artık yaşayamaz hâle gelmiş bir topluluğun göç etmesi, kendini göç etmek zorunda görmesi var karşımızda.

20. yüzyıl ulus devlet çağıydı. Devletler, kendi topraklarında ‘ulus’tan başka bir ‘halk’ istemiyorlardı. Ermeni Soykırımı, Türk-Yunan Mübadelesi, Bosna’daki katliam, Filistinlilerin İsrail’de yurtlarını kaybetmesi büyük oranda böyle oldu.

Peki, şimdi soralım: Türkiye, Ermenileri ve Rumları göndererek daha zengin ve daha mutlu bir ülke mi oldu? İsrail sorunlarını çözebildi mi?

Azerbaycan ve Ermenistan şimdi artık daha mutlu ve insani açıdan zengin ülkeler mi oldular? Sırbistan tüm sorunlarını hâlletmiş mi oldu?

‘Tek devlet, tek millet’ belki birçoklarının kulağına hoş geliyor. Ancak bu etnik olarak ‘arındırılmış’ topraklar kimseye huzur getirmiyor.

İnsanların, halkların bir arada yaşayabilme ihtimalinden vazgeçerek varabileceğimiz bir yer yok.

Ancak ne yazık ki bilhassa Türkiye ve Azerbaycan’daki hava bu yönde değil. Son saldırı milliyetçi atmosferi bir kez daha canlandırdı. Artık Ermeni’siz Karabağ planları bir yana, Ermenistan topraklarının bir bölümünün de Zangezur Koridoru adı altında nasıl kontrol altına alınabileceğinin hesapları yapılıyor. Karabağ’da olup bitenlere itiraz edenler sosyal medyada hedef gösteriliyor. Ermenistan’da da ne yazık ki atmosfer hayli ‘içe kapanmacı’ bir eğilim gösteriyor. Azerbaycan'da muhalifler hapiste ya da yargılanıyor.

Tekrar etmek gerekir: Bir yüzleşme gerekiyor. 1915 ile, 1955 ile, Kafkasya 1990’larda ve şimdi olanlarla. Hiçbir halkı aşağılamadan, kimsenin evinden, yurdundan ayrılmasını bir kutlama, şenlik vesilesi yapmadan.

İnsanlığımızı kaybetmeden.

(AGOS – Yetvart DANZİGYAN – 5.10.2023)

Bu yazı toplam 681 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar