Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Yolumuz…

A+A-

On ay sonra gerçekleşen Liderler zirvesi, kamuoyunda yeterli ilgiyi görmedi. Basın görüşmeye gerekli ilgiyi göstermediği gibi, görüşme ya iki Liderin yarattığı hayal kırıklığı ya da Kıbrıslı Rumların uzlaşmaz tavrı olarak nitelendirildi ve geçiştirildi.

Liderlerin aralarında, 2016 yılı sonundan beri ciddi bir güven bunalımı ve kaybı olduğu da biliniyor.

Çözüm konusunda risk alan ve hamle yapan Cumhurbaşkanı Sn. Akıncı’nın 2. Mont Pelerin buluşmasından sonra, yaptığı hamlelere karşılık alamamasından dolayı bir güven kırılması yaşadığı açıktır. 2. Mont Pelerin’de Sn. Akıncı’nın toprak açılımının karşılıksız kalması, Kıbrıslı Rum Liderin, gerekli iradeyi gerekli zamanda gösterememesi, bu kırılganlığın ana nedeni, diye düşünüyorum. Kıbrıslı Türklerin, izolasyondan kurtulmak ve kendi özgün şartlarını aşabilmek adına, 2016 sonbaharının, uluslararası konjonktür açısından oldukça uygun olduğu konusunda geniş ve haklı bir mutabakata sahipti. 

Sn. Anastasiades’in temkinli tavırları, elindeki kartları açma konusunda geciken yaklaşımları gerilimin daha da artmasına neden oldu. Cenevre Konferansındaki başarısızlığın ardından, Kıbrıs Rum ortaokullarında Enosis kutlaması yapılacak olması ile ilgili tartışma da ciddi gecikmelere sebebiyet verdi. 

Kısacası, 2017’nin ilk yarısı aslında çok verimli olmayan bir dönem olarak nitelendirilebilir.

Ve ardından karşılıklı yenen yemekle başlayan ve Crans Montana ile devam eden, tarihi bir döneme tanıklık ettik. 

Crans Montana genel olarak, her iki Liderin de birbirlerine karşı güvensizliğin aşılmadığı, Sn. Anastasiades’in kendi toplumdaki aşırı milliyetçi kanaat önderlerinin, Türkiye üzerine yarattığı algıyı aşmak ve bu yönde oldukça objektif bir tutum sergileyen AKEL ile yakın temas içinde olmak yerine olumsuz algının kurbanı olduğu, Sn. Akıncı’nın ise Anastasiades’in gecikme ve tereddütleri yanında açılımlarına karşılık vermemesi, korkması, zaman kaybedilmesi nedeniyle tepkisel bir psikolojiye girdiği bir ortam üzerine gerçekleşti.

Güneyde yapılacak seçimlere altı ay kala, böyle bir duygusallık ve kırgınlık ortamında, BM’nin de süreci iyi yönetip yönetmediği tartışılabilir mi? Dışardan gözlemlerim ve okuduklarımdan, BM’nin tam hakimiyet kuramadığı, yönetemediği bir Crans Montana süreci yaşandığını düşünüyorum. Hatta biraz da ileri giderek, ya şimdi olur ya da olmaz gibi bir tavır sergilemesi, hem beklentileri değiştirdi, hem de gerilimin odak noktasını federal çözümden kopardı. Bunları hem tarih yazacak hem de ilerde daha açık tartışacağız.

Ancak kritik aşamada BM Genel Sekreterinin “Guterres belgesini” ortaya çıkarması ve müzakerelerin bir paket anlayışı çerçevesinde al-ver ile tamamlanması gerektiği yönündeki çıkışı, güçlü ve etkili bir son nokta oldu. Ve bir ortak değere dönüştü.

Şimdi yeni bir durum vardı, müzakereler aslında bitmiş değildi sadece sonlanmamıştı, bir noktaya odaklanmıştı, o da Guterres belgesiydi. 

* * *

16 Nisan yemeği, her iki Liderin birbirilerini yeniden “ölçmeleri ”açısından önemli bir imkan oldu.

Yemeğin kendi doğallığı içerisinde iyi kurgulandığını düşünmekteyim. Güven tazelenmezse yol alınamaz. Güven tazelenebilmesi için ise, her iki Liderin de cesaretle adım atması gerekir.

BM Genel Sekreterinin yeni bir Özel Temsilci atayacak olması ve buna her iki Liderin de onay vermesi, Liderlerin kalınan yerden devam arzusunun, çözüm niyetinin ve birbirlerinden aldıkları ‘devam edilebilir’ mesajının ilk göstergesidir.

Kıbrıslı Türk tarafı olarak, Guterres belgesi çerçevesinde, erken zamanda bir çözüm için adım atmanın dinamiğini yaratabilir miyiz?

BM parametreleri bağlamında bizim için birer müzakere ilkesine dönüşmüş olan, siyasi eşitliğimizden, yeni bir güvenlik rejiminden, iki bölgelilikten, tek uluslararası kimlik ve tek egemenlikten vazgeçmeden hareket etmemiz ve dünyaya derdimizi bu bağlamda anlatmamız mümkündür. Bu perspektif bizim, dünya ile ilişkimizi de tazeleyecektir. Daha çok güven verecektir. Bu çerçevede, günlük sorunlarımızın çözülmesi yönünde de yeni girişimler için fırsat yaratılacaktır. 

Bunu başarabilecek kapasitemiz vardır. 

Yeter ki hedefe odaklanalım ve barışa, barış dili ve inşa süreçleri ile ulaşılabileceğini, çatışma yönteminin barış kültürünü zedelediğini, çatışma ve güç yarışı ile barışın yaratılamayacağını, yanlış yöntemin bizi ayrılıkçılığa sürükleyeceğini unutmayalım.

Kararlılıkla ve inançla tek yolun Federasyon olduğunun bilincinden asla sapmadan. 

 

Bu yazı toplam 2873 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar