Yağmurda umut, umutta direniş
Güzelyurt’ta yağmur yağıyor, sahne ışıklarında parlıyor damlalar ve buna rağmen meydanı doldurmuş kalabalık umutla alkışlıyor.
Yağmurun altında, ışığın içinde, kalabalığın sesinde başka bir duygu var...
Kürsüde Serdar Denktaş…
“İzin verirseniz bu akşam sayın Cumhurbaşkanı diye başlayayım söze” diyor…
“İstiyorum ki, ciddiyetle, ne söylediğini anladığım bir Cumhurbaşkanı olsun… Eğer aklıma yatıyorsa alkışlayacağım, yatmıyorsa eleştirebileceğim… Kıbrıs Türkünü düzgün temsil edebilecek birini istiyorum… O nedenle Tufan Erhürman diyorum…”
***
Güzelyurt’un belki yarım saat mesafe ötesinde Ersin Tatar’ın mitingi var…
Biliyorsunuz bu seçim döneminde hastane yapıyor, santral inşa ediyor, interneti hızlandırıyor, asfalt döküyor (!)
Bir tek müzakere yapmıyor...
İlk kez bir “Cumhurbaşkanı”, Kıbrıslı Türkleri dünyada temsil etmek ve çözüm aramak yerine, her telden çalıyor.
Akort tutmuyor.
***
Türk Devletleri Topluluğu, Kıbrıs için “müzakere ve çözüm” çağrısı yaptı ya...
İki ayrı devletseniz eğer “tanınma” istersiniz, “çözüm” ya da "müzakere" değil…
Şu anda zaten iki ayrı devlet yok mu?
Şimdiki “statüko”ya o nedenle “çözüm” diyorlar zaten…
Çözümsüzlüğe aslında!
Azerbaycan’dan yükselen “müzakere” kararı, Birleşmiş Milletler zeminini işaret ediyor açık açık.
Merakla bekliyorum, bu yönde bir yorum var mı diye…
Yok!
***
Yağmur yağıyor ve insanlar alkış tutuyor, umuda…
“Gelenler, gidenler var… Biz misafirperver insanlarız… 20 Ekim’de de bekleriz…”
Bizi, bizden dinleseler ya bu gelenler…
Bizi, bize anlatmak yerine…
Yaşadığımız bu rezil düzeni dinleseler, onca yolsuzluğu, hayasızlığı, arsızlığı, riyakârlığı…
***
"Sahte diploma” davasında duruşma vardı, dün…
Kim kurmuş bu üniversiteyi, nasıl, kimler almış bu sahte diplomaları…
Bu hileli işlerin ardında duranlar, bu ülkede istihdam yapıyorlar, alkış tutuyorlar bayrak altına gizlenen rezilliğe...
Yüksek İdare Mahkemesi’nin kararı da vardı dün… Seçim yasaklarına saatler kala yapılan “tasdik memurluğu” atamaları, mahkemece durduruldu.
İşte “tasdik” ettikleri düzen bu...
Birkaç hafta önce de Anayasa Mahkemesi kararı vardı. Bakanlar Kurulu’nun okullara yönelik kıyafet yönetmeliği için “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya çalışıyorlar” dedi mahkeme…
Mahkemelerin kararları ortada, düzenin çürümüşlüğü ortada...
Aziz Nesin’in bir şiiri vardı hani…
“Bu gidişin yok sonu” der, sorardı…
“Mini mini vâlimiz,
Ne olacak hâlimiz?”
***
"Bu gelişler bizim yaptığımız bir organizasyon değil” demiş, Ulusal Birlik Partisi Genel Sekreteri…
Öyle kendiliğinden geliyor, geziyorlar (!)
Tepki görüyor ya artık…
Bir mahcubiyet...
Öyle ya, bu halkın aklı yok gibi bir muamele...
Gözü yok, kulağı yok, iradesi yok.
“Saksı” bu insanlar sanki…
Kimileri öyle sanıyor.
Aldanıyor!
***
"Acaba” diyorum.
Hani bu yollarda sökülüp takılan; takılıp sökülen, bir ara araba sürerken burnunu kaşıyacak olanı da kayda alacak kameralar vardı ya…
Bu kameralar kayıt altına alacak mı yalancıları, avantacıları, hilebazları da…
***
Yağmur yağıyor ve seviniyor insanlar…
Eylülü yağışsız geçtik…
Ekime doğru düştü ilk damlalar…
Şimdi yeniden yeşerecek güçlü bir irade, saygın bir temsiliyet, demokrasiye saygı, topluma sadakat, bu topraklara bağlılık…
Yağmur yağıyor ve hoparlörden yükseliyor şarkı: "Uyu, uyan, yürü, koş hep düşle… Bu yol seninle başlar, hep seninle…”







