Yabancı işçilerin ücretinden kesinti...
Hükümet iş kolları esasında asgari ücret düzenlemesi yapmayı çok konuştu, hiç ilgilenmedi. İlgilenip yapacağı da yoktur; konuşmaya da devam edecektir… En basit örneği ile inşaat ve hizmetler sektörlerindeki vasıfsız işçilere aynı asgari ücret uygulaması doğru değildir.
Bunu yapması beklenirken, hükümet işçinin geldiği ülkeye göre asgari ücret düzenlemesi eğilimine girdi… Onu da laf ola konuştu; iş ola da işverenin barınma ve beslenme sağladığı çalışanlarına yüzde kırka varan oranda ücret kesintisi yapabilmesi kararını üretti… Bu hem emeğe hem de işçinin ırksal kökenine saygısızlıktır; daha kestirme bir tabir ile faşizmdir.
Eşit iş – eşit ücret mücadelesi bu ülkede önce kadın – erkek çalışanlar için yapılmıştı Sosyal Sigortalar Kurumu kurulduktan sonra… Aynı iş – aynı ücret konusu da ayrı bir sendikal mücadele konusu olmuştu… Şimdi gündemimiz ise işverenin barınma – beslenme sağlaması üzerinde gizlenmeye çalışılan ve fakat ırk ayırımcılığına dayanan düşük ücret oldu. İşveren çalışanına yaptığı bu katkıları çalışanın ücretinden kesebilecek; hükümet karar verdi… Peki, bu kararı verirken hükümet barınma ve beslenme konularında ölçütler belirledi mi? Hayır! Yani işveren barınma diye on beş metre karelik odada on beş işçisini barındırabilir, ekmek-zeytin ile de beslenme servisi ‘sunabilir’ isterse… Peki ama bu işçiler zaten öyle kalıyor, öyle besleniyorlar diyebilirsiniz; o onun seçimi idi, müdahale edemezsiniz… Ama eğer kural çıkararak yabancı işçiye derseniz ki işverenin sana barınma ve beslenme sağlayacak ve parasını da senin maaşından kesecek, o zaman o çalışanın ne şartlarda barınacağı ve beslenme diyetinin ne olacağını da o hükümet kıstaslara bağlamalıdır. Veya işçinin seçme hakkı olmalıdır; isterse barınma ve yemek konusunu kendi istediği şekilde ve kendi bütçesinden karşılayabilsin ve ücretinden de kesinti yapılmasın.
Bütün bunlarla niye uğraşıyoruz, anlamak zor gibi gelebilir ama değil aslında… İşveren yabancı çalışanının maaş ve ücretinden yüzde kırk kesinti yapacak, işçilik maliyeti bir miktar düşecek; devlet de normal maaş ve ücret üzerinden sosyal fonlara ve asgari ücretin üzerinde olan ücretlerde gelir vergisini tam alacak… Da bu arada sahi, bu yabancı işçilerin İhtiyat Sandığı kesintileri ne oluyordu?! Onların ücret ve maaşlarından kesilen ve fakat onlara geri dönmeyen bu İhtiyat Sandığı kesintileri nerelere harcanıyor, fiilen ve gerçekten fiilen ve laf ola değil, fiilen?!
Konunun esasına inelim; bütün bu kargaşanın kökeni neye dayanıyor? Yılda iki kez asgari ücret ve hayat pahalılığı belirleme ve çalışanlara ödeme zorunluğuna… Bir sarmaldır ki gider… Pazara mal ve hizmet sunanların maliyetleri ve dolayısıyla sundukları mal ve hizmetlerin pazar fiyatları TL’nin değer kaybından dolayı ve TL bazında yükselir. Bu da hayat pahalılığını artırır, asgari ücretin satın alma gücünü düşürür… Onları yükseltirseniz, fiyatlardaki işçilik maliyeti bir daha yükselir… Ve evet, sarmalın içinde çalışan da, çalıştıran da debelenir, hükümet de bazen çalışana, bazen da çalıştırana kıyak bir icraat yapmış gibi hayat pahalılığı ödeneğini ve asgari ücreti artırır. Bu arada da çalışan ve çalıştıran örgütleri birbirlerine ver yansın eder, iş barışı sarsılır; hükümet de kenarda seyreder, keyifle…
Halbuki bütün bu sarmalın müsebbibi, bir türlü istikrarlı bir para biriminde muhasebe düzenine ve pazarda dolaşım-değişim aracı olarak TL’yi kullanmayı sürdürmeye geçmeyen hükümettir. Maaş ve ücretler ve pazara sunulan mal ve hizmetlerin ederleri istikrarlı bir para biriminden olacak, ödemeler anında da günlük TL kuru ile ödenebilecek. Bu düzenin kurgusu üzerinde 1994 yılından beri yapılmış birçok ayrıntılı çalışmalar var; hükümet bunlardan yararlanabilir, güncel ihtiyaca göre de geliştirebilir… Eğer niyet varsa… Yoktur… Çünkü koşulsuz biat ettikleri Ankara Hükümeti korkusundan bunu duymak bile istemezler. Sonra da asıl mal ve hizmet sunanların artan maliyetlerini aşağıya çekmek için yabancı işçilerin ücretlerine ve işverenlerin bu çalışanlara verdiği maaş ve ücretlerin barınma-beslenme katkısı karşılığı diye kesinti yapmaya karar verir…
Hade bir başka açıdan daha bakalım… Konu mal ve hizmet üretenlerin maliyet artışlarını aşağıya çekmekse, hükümetin yapılabileceği başka işlemler de var. Örneğin, Kıb-Tek’in akaryakıt giderinde yılda yüz milyon ABD doları açıktan gider fazlalığı veya izaha muhtaç gider var… Bunu bir halledip önleseler, elektrik fiyatları düşecek, mal ve hizmet üretim maliyetleri gerileyebilecek… Ekonomi kayıt altına alınsa ve devlet alacaklarını hükümet tam tahsil etse mal ve hizmetlerin maliyetlerinde devlet kaynaklı payda da düşme sağlanacak. Stopaj vergilerinde yüzde bir oranında bir indirim yapılsa, maliyetlerde yabancı işçilerin maaşından kırpılmak istenen meblağa ihtiyacı kalmayacak işverenin… Belediyelerin su maliyetinde devlet indirim yapsa ve bunun işletmelerin belediyelere ödediği harçlara yansıtılması düzenlense, şimdilerde yaşanan faşist düşünce nitelikli uygulamalara gerek kalmayacak. Ve daha birçok çözüm yolları bulunabilir, niyet varsa…
Düşünce odağında emeğe ve ırklara saygı olursa mal ve hizmetlerin maliyetini aşağıya çekmenin birçok yolu yordamı var; yeter ki akıl kullanılsın, dil değil… Faşist düşünce ile yol arayanlar sorundan başka bir şey üretmedi, üretemez de…







