1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Videoyu görünce, belki de bizim öldürülmemizi emreden ama bunu başaramayan Kıbrıslıtürk’ün o olduğu, kafama dank etti...” (1)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Videoyu görünce, belki de bizim öldürülmemizi emreden ama bunu başaramayan Kıbrıslıtürk’ün o olduğu, kafama dank etti...” (1)

A+A-

Stavros Mina’nın öyküsü gerçekten olağanüstü bir öykü... Film yönetmeni olmuş olsaydım, belki de bu öyküyü filme almak için canla başla çalışırdım... Ama zaten Kıbrıs’ta hangimizin hayatı filmlere konu olabilecek kadar zengin değil ki? Çatışma bölgesinde yaşıyoruz, travmalarla yaşıyoruz, son 70 seneden beridir sürekli bir gerginlik içerisinde yaşatılıyoruz ve kimi zaman mucizevi ya da tesadüfen hayatta kaldığımızı farkediyoruz...

Stavros Mina, Maraş’ta dünyaya gelmişti... 1973 yılında okulda bir öğretmeni Makarios’a sövünce dayanamayıp ona vurmuş, bu da okuldan uzaklaştırılmasına neden olmuştu... O günlerde henüz 14 yaşlarında olan bu genç çocuk, bir tabellacının yanında iş bulmuş Maraş’ta ve böylece çalışmaya başlamış...

 

KÖY OTOBÜSÜYLE KARPAZ’A...

1974’te henüz 15 yaşındaki bu genç çocuk, bir arkadaşıyla birlikte Karpaz’a, balık tutmaya gitmeye karar vermiş... Apostolos Andreas Manastırı’na giderek burada bir odada kalacaklar ve Karpaz Burnu’nda (Apostolos Andreas Burnu – Zafer Burnu) balık avlayacaklarmış... Aslında 20 kişilik bir arkadaş grubuymuş gidecek olan fakat 20 Temmuz 1974’te savaş patlak verince, 18 kişi bu Karpaz gezisine gidememiş ya da gitmekten vazgeçmiş. Ancak Stavros Mina ve arkadaşı Fotis, köy otobüsüne atlayarak Karpaz’a gitmişler Ağustos ayı başlarında... Bu 15 yaşlarındaki iki genç, otobüste sigara içtikleri için, otobüsteki kocakarıcıklar onlara kızıp bağırıyormuş ama onlar aldırmıyorlarmış...

 

DAYISI DA GELMİŞ...

Apostolos Andreas Manastırı, onlara bir oda vermiş ve onlar da balık tutmaya gitmişler... Birkaç gün sonra Stavros Mina, dayısı Savvas, gumbarosu Kozmaris’le birlikte, yanlarına ailelerini de alarak Apostolos Andreas Manastırı’nda tatile gelmişler... Stavros Mina, dayısı kendisini sigara içerken yakalayıp da kızmasın diye saklanmış, “Nasılsa bir gün kalıp dönerler” diye düşünmüş. Ama dayısı ve ailesinin bir yere gitmeyeceğini görünce, mecburen ortaya çıkmış...

 

HER GÜN BALIĞA GİDİYORMUŞ...

14 Ağustos 1974’teki ikinci harekatta işte bu durumdaymış Stavros Mina... Her gün dayısıyla ve arkadaşı Fotis’le balığa çıkıyormuş... Yüzüyormuş... Derken ikinci harekat başladıktan sonra bir gün akşam üzeri “vuuvvv, vuvvv, vuvvv” diye sesler duymuşlar, “Herhalde köylüler tarlalarını sürer traktörle” diye düşünmüşler. Ama bir de bakmışlar ki Apostol Andrea Manastırı’nın önündeki meydanda Türk askerleri, komandolar ve tanklar dizilmiş!

 

ASKERLERE EŞLİK EDEN KIBRISLITÜRK...

Askerlere eşlik eden bir Kıbrıslıtürk’ü hatırlıyor Stavros Mina ve onun kendisine sert davrandığını, çevresindeki Türk askerlerine birşeyler söylediğini ama Türkçe konuştukları için bunları kendisinin o gün anlamadığını söylüyor... Uzun boylu, esmer bir Kıbrıslıtürk imiş bu...

 

DR. GAVRİEL MİNA’NIN KARDEŞİ...

Yıllar sonra, gazeteci Hasan Hastürer’in 2017 yılında Turgut Yenağralı’yla yaptığı videoyu görünce, o zaman kafasına dank etmiş, ölümden dönmüş olabileceği... “Belki de öldürülmemizi emrettiydi ama onu dinlemediler” diye anlatmıştı bana Larnaka’da ilk kez görüştüğümüzde geçtiğimiz Ekim ayında... Larnaka’da Stavros Mina’nın kardeşi Gavriel Mina’nın bizi davet ettiği bir öğle yemeğindeydik: Bu yemeğin onur konuğu da, Gavriel Mina’yla karşı karşıya gelip tetiği çekmeyen, onu öldürmeyen ve hayatta kalmasını sağlayan Mehmet İsmail Sağer ve değerli eşi Sabiha Sağman’dı... İşte bu yemekte, Dr. Gavriel Mina’nın kardeşi Stavros Mina, başından geçenleri özetle anlatmış, ben de ileriki günlerde onunla buluşup röportaj yapmamızı önermiştim... Çok değerli arkadaşımız Fotis Kuzubis’in organizasyonuyla onunla Armenohor köyünde geçtiğimiz Aralık ayında buluştuk ve Fotis’in çeviride yardımlarıyla röportajımızı yaptık...

 

KOMUTAN DİPKARPAZ’DA KATLİAMI ÖNLEMİŞ...

Stavros Mina ve manastırda bulunan diğerlerine kimse bir şey yapmamıştı sonuçta – Turgut Yenağralı, Hasan Hastürer’le röportajında mutsuz olduğu tek konunun Dipkarpaz’da buldukları Kıbrıslırum gençleri öldürememiş olması olduğunu söylemişti, Galatya’dan 10 kişi çağırmıştı ve bunlardan birisi onu komutana ihbar etmişti... Komutan da onun bu insanları öldürmesini yasaklamıştı... Böylece Dipkarpaz’da ve manastırdakilerin hayatları kurtulmuştu...

 

HİÇBİR YERDE KAYDI YOKTU...

İkinci harekatta böyle bir durumla karşılaşan Stavros Mina ve manastırdaki diğerlerine “Burada kalın” denmişti... Onlar da manastırda kalmaya devam etmişlerdi... Fakat “Savaş esiri” olarak “kayıt” edilmedikleri için kimse onu bulamıyordu... Stavros Mina ise her gün balığa çıkıyor, avladığı balıkları götürüp Dipkarpaz’da satıyordu... Öyle ki, Kıbrıs’ın güneyine Şubat 1975’te geçerken cebinde bu şekilde kazanmış olduğu tam 70 Kıbrıs Lirası vardı...

 

ÇAMAŞIR İLACI...

Mağusa ve bu bölgeden sorumlu olan komutan, Stavros Mina’ya bir belge vermişti, istediği yere gidebiliyordu Stavros Mina... Saçlarını da manastırın “kutsal suyu”yla yıkıyordu ancak şampu yoktu, bu yüzden çamaşır ilacı kullanıyordu saçını yıkamak için... Böylece hippi gibi uzun saçları, sapsarı olmuştu çamaşır ilacıyla yıkaya yıkaya! O kadar ki, Şubat 1975’te Leymosun’a gidip de annesini ve kızkardeşini bulduğunda, o sapsarı saçlar nedeniyle hem annesi, hem kızkardeşi düşüp bayılacaktı! Onu bu şekilde karşılarında görmeyi hiç beklemiyorlardı çünkü...

 

RÖPORTAJIMIZ...

1974’te Ağustos ayı başlarında bir arkadaşıyla birlikte Karpaz’da Apostol Andrea Manastırı’na balık tutmaya giden ve savaş nedeniyle Şubat 1975’e kadar manastırda kısılıp kalan Stavros Mina anlatıyor... 2017’de gazeteci Hasan Hastürer’in sorularını yanıtlayan Turgut Yenağralı’nın videosunu görünce, öldürülmekten kurtulmuş olabileceğini anlamış... “Videoyu görünce, belki de bizim öldürülmemizi emreden ama bunu başaramayan Kıbrıslıtürk’ün o olduğu, kafama dank etti...” diye anlattığı röportajımızın ilk bölümü şöyle:

 

SORU: Kaç yaşındasınız?

STAVROS MİNA: Şimdi 63 yaşındayım...

 

SORU: Maraş’ta doğduydunuz...

STAVROS MİNA: Evet... Kato Varosi...

 

SORU: Yani Aşağı Maraş’ta...

STAVROS MİNA: Evet, oradaydı evimiz... Orada 14 sene kadar yaşadım ben... Savaş çıktığında kardeşim asker olarak savaşa gittiydi... Gavriel Mina adlı kardeşim...

 

SORU: Evet, onun hikayesini ve bir Kıbrıslıtürk tarafından vurulmayıp hayatta kalışını yazdıydık... Savaş başladığında Trikomo’ya mı gittiydi?

STAVROS MİNA: Evet, Trikomo’ya gittiydi... Savaşın ilk günü yaralandıydı kardeşim...

 

SORU: Larnaka’da Gavriel Mina hayatını kurtaran Kıbrıslıtürk onuruna verdiği yemekte, lokantada tanıştık sizinle ve siz bana savaştan önce okulda bir öğretmenle kavga ettiğinizi, bu yüzden okuldan ayrıldığınızı söylediydiniz...

STAVROS MİNA: Evet... Bir öğretmenle sorun yaşadıydım okulda... Makarios hakkında kötü şeyler söylüyordu bu öğretmen. Ben de kalkıp ona vurduydum... Böylece okuldan attılardı beni... Böylece ben de işlemeye gittiydim... Bir tabellacının yanında tabella yazmaktı işim...

 

SORU: Hangi tarihte olmuştu bu?

STAVROS MİNA: 1973’te olmuştu...

 

SORU: Yani 1973’te attılardı sizi okuldan, Makarios’a söven öğretmene vurduğunuz için...

STAVROS MİNA: Evet... Sonra savaştan önce 1974’te, 20 kadar arkadaş balık tutmak için Apostol Andrea’ya gitmeye karar vermiştik... Ancak bu 20 kişiden sadece iki kişi gitmiştik Apostol Andrea’ya savaş çıkınca...

 

FOTİS KUZUBİS: Yani birinci harekat ile ikinci harekat arasında gittiler Apostol Andrea manastırına...

 

SORU: Yani 20 Temmuz’dan sonra gittiniz Apostol Andrea’ya...

STAVROS MİNA: Ağustos ayının başlarında gittiydik Apostol Andrea’ya... Arkadaşım Foti ile birlikte gittiydik Apostol Andrea’ya. Fotis şimdi hayatta değildir, vefat etti.

15 yaşlarındaydık, otobüse binip Karpaz’a gidiyorduk. Otobüste sigara içiyorduk ve bir gocagarı bize basbas bağırıyordu sigara içtiğimiz için...  Bu, Dipkarpaz’a kadar giden köy otobüsüydü...

Apostolos Andrea Manastırı’nda bize bir oda verdiler... O odada kalıyorduk.

Apostolos Andreas’a bir Cumartesi günü gitmiştik... Pazartesi günü de dayım Savvas gelmişti Apostolos Andreas Manastırı’na... Şimdi hayatta değildir, vefat etti dayım.

Dayım, gumbarosu Kozmaris’le ve her ikisinin aileleriyle birlikte Apostolos Andreas’a geldiydi kalmaya çünkü aylardan Ağustos’tu ve tatil zamanıydı...  

Dayımların geldiğini görünce biz gidip başka tarafa saklanmıştık çünkü sigara içiyorduk ve korkmuştuk sigara içerken bizi yakalar diye... “Herhalde bir gün kalıp giderler” diye düşünmüştük... Bir gün geçti, iki gün geçti, belli ki daha uzun kalacaklardı... Üçüncü gün nihayet dayımlara görünmeye karar vermiştik çünkü bir yere gidecekleri yoktu...

Dayımlara balık tutmaya geldiğimizi anlattık, böylece onlarla birlikte balığa çıkmaya başladık...

Çarşamba günü ikinci işgal başlamıştı...

 

SORU: 14 Ağustos 1974...

STAVROS MİNA: Evet... Ve ne yapacağımızı bilmiyorduk... Apostolos Andreas Manastırı’nda kalmaya devam etmeyi ve olacakların sonucunu beklemeyi kararlaştırdık. Biz oradaydık, kimse gelmemişti manastıra, biz dayımla ve gumbarosuyla balık tutmaya gidiyorduk ağlarımızla, kimse gelmemişti manastıra. Tek bir Kıbrıslıtürk gelmişti Kuşos’un lokantasına... Ve oraya bir Türk bayrağı çekmişti bu Kıbrıslıtürk. Dipkarpaz’dan sivil insanlar geliyordu manastıra, bir geceliğine kalıyorlardı manastırda veya bir gün kalıp sonra da Dipkarpaz’a, köylerine dönüyorlardı.

Ağlarla balık tutuyorduk... 14 Ağustos 1974’ten sonraki Çarşamba günü öğleden sonra vuuuvvv vuuuvvv diye sesler duymaya başlamıştık... Bunu traktör sesi sanmıştık... Bu saatte herhalde traktörlerle tarlalarını sürüyorlar diye düşünmüştük... Apostolos Andreas’ta meydancığın olduğu yere gittiğimizde, burasının askerlerle dolu olduğunu görecektik... Tanklar vardı, komandolar vardı, meydana geldiklerinde bizi bir sıra halinde dizmişlerdi...

Birisi çeviri yapıyordu... Uzun boylu, esmer bir Kıbrıslıtürk’tü bu, sadist bir adamdı bu... Benim ayağımda flip-floplar vardı, gidip doğru düzgün potin giymek için çeviri yapan bu adamdan izin istedim. “Hayır, olduğun yerde kal” dedi bana. “Hiçbir yere da gitmeycen” dedi. “Hiçbir şeye da ihtiyacın yoktur” dedi.

 

SORU: Oradaki Türk askerlerine, manastırdakileri öldürmelerini söyleyen bu Kıbrıslıtürk müydü? Larnaka’da bana bundan bahsettiydiniz çünkü...

STAVROS MİNA: Ben seneler sonra bir video gördüm, bir Kıbrıslıtürk’ün öldürdüklerini anlattığı video... O zaman videodaki adamın bu adam olduğunu düşündüm... Videoda bahsediyordu bu konuda birşeylerden... Belki de oydu bu adam...

 

SORU: “Manastırdakileri öldürün” dediğinde Türk askerlerine, ne olduydu? Sonuçta onu dinlemediler herhalde ki zarar görmediniz...

STAVROS MİNA: Türkçe konuşuyorlardı, o nedenle tam ne söylediğini bilmem... Fakat seneler sonra o videodaki röportajı görünce aklıma dank etti çünkü bu röportaj Rumca’ya çevrildi...

 

SORU: Videodaki Kıbrıslıtürk, Turgut Yenağralı diye birisiydi, şimdi hayatta değildir. 10 Mart 2017'de Kanal T'de gazeteci Hasan Hastürer’le yaptığı röportajda Turgut Yenağralı, “74'te zırhlı birliklere, tanklarla beraber Karpaz burnuna kadar gittim yol gösterici olarak... Buruna kadar...

Mutsuz olduğum tek konu, Dipkarpaz’a çıktığımızda bir baktım, bir gençlik, hepsi durur içinde böyle... Nar içi gibi dolu... Büyük ekmek parası dedim bu... Bu akşam dedim, bir eyi iş yapalım...” dediydi. Hasan Hastürer’in kendisine “Yani öldüreceğdiniz?” demesi üzerine de, “E işim ne yahu, sanatım o...” dediydi. Hastürer’in “Bu esirleri Türk askerinden çok Kıbrıslılar öldürdü galiba” demesi üzerine de “Herhalde” demiş ve şöyle devam etmişti: “On kişi çağırdım Mehmetçik’ten (Galatya), bir tanesi içlerinden piç çıktı, gitti buldu komutanı, dedi ki ‘Torgut’un böyce böyle böyle bir niyeti var, toplar milleti...’ Ben tanırım herkesi tabii... Beni çağırdı Borataş Paşa... ‘Bir ayak ayrılırsan yanımdan’ dedi, çünkü yanındaydım ben tabii da kaçar da bu işleri hallederim, ‘vuracayım seni’ dedi bana. ‘Yapmayık bir şey komutanım’ dedim ve yapamadım, yüreğim ondan yanıktır” dediydi...

STAVROS MİNA: Manastır’daki Türk askerlerine ne dediğini bilmezdim, Türkçe konuşuyordu çünkü... Sonradan bu videoyu görünce, kafama dank etti ki oradaki o Kıbrıslıtürk, bu adam olabilirdi... Belki de oydu...

fff-011.jpg

(Devam edecek)

Bu yazı toplam 1295 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar