1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Türkiye’de gerçek ölümle psikolojik ölüm bir araya gelmiş…” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Türkiye’de gerçek ölümle psikolojik ölüm bir araya gelmiş…” 2

A+A-

■ Halledemediğimiz hisler nedir?

Diyelim ki Filistin’desiniz. Yolun ortasında, diğer Filistinlilere zulmeden bir İsrailli asker var. İsteğiniz, onu durdurmak. Fakat durdurmaya çalışırsanız başınız belaya girer.

O vakit çaresizsiniz. Çaresizlik, yas sürecine girdiği zaman içinizi öldürüyor. Aynı zamanda bir gün bu çaresizlikten kurtulmak için içinizde öfke birikiyor. Yas tutmak, kaybettiğiniz kişiye, onu düşünerek, bazen ağlayarak, bazen gülerek veda etmektir.

Ona “Allahaısmarladık” demek... Normal yas süreci böyle bir şey. 90 yaşındaki büyüğünüz öldüğü vakit başka, 3 yaşındaki çocuğunuzu kaybettiğinizde başka... Çeşit çeşit yaslar var. Birisini gömüyorsunuz ama onun imajı, psikolojik ikizi kafanızda.

O ikizi de gömmek lazım. Ama onu hemen gömmenin imkânı yok. Onunla yavaş yavaş, konuşa konuşa, hatırlaya hatırlaya, 1-2 senede vedalaşıyorsunuz. O zaman, her an aklınıza gelmiyor. Yas tutmak, kaybedilen kişinin ikiziyle ilişkinizi yavaşlatmak demek.

■ Peki travma varsa?

Çaresizlik, öfke varsa, onurunuz kırılmışsa yas tutma imkânı yok. Kaybettiğiniz kişi her aklınıza geldiğinde öfke duyarsınız. Böylece yas süreci komplikasyona girer.

Türkiye’nin psikolojisi, birincisi kutuplaşma, ikincisi yas tutamama. Yas tutamıyoruz. Çok yayıldı. Milyonlarca kişi yas tutmada zorlanıyor. Ankara’da olanları milyonlarca kişi gördü. Ben de görünce ağlamaklı oldum, içim acıdı.

■ Çözüm için ne gerekiyor?

Nezaket gerekiyor. Bir annebabanın nezaketi ve hürmeti... “Hep beraber bunun üstesinden geleceğiz” diyecek. Talihliysek öyle birileri çıkacak. El uzatacak. Ama bugün politikacılar konuşunca kimse inanmıyor.

■ “Türkiye, delikanlılık çağında” mı? Delikanlılık çağında yas tutmak daha mı zor?

Bu gibi kıyaslamalar âdetim değildir. Ergenlik zamanı yas tutmanın bir modelidir. Yas tutmayı, ergenlikte biyolojik olarak öğreniriz. Vücudumuzda değişiklik olur. Çocukluk vücudumuza “Allahaısmarladık” deriz. İhtiyaç duyduğumuz anne-babamıza, okula...

Bazı şeylere “Allahaısmarladık” diyerek geçmişe yaptığımız yatırımları geleceğe aktarıyoruz. Dünyamız büyüyor. Türkiye’de çok büyük ve olumlu değişiklikler olduğunu görmemezlik edemeyiz. Bunlarla gurur duyarız.

Fakat kimlik değişimi sürecinin ortaya koyduğu kayıplar veya kazançlar kutuplaşma ile sonuçlandı. Bu konu ile ilgili yas süreci toplumun baş ağrısı oldu.

■ “Travmatik yas tutma hali milyonlarca kişide var” dediniz. Günlük hayata nasıl etki ediyor bu?

Aile kurarken, iş kurarken... İçinde öç hali duyan, çaresizlik hisseden bir hayli insan var. Dolayısıyla öç almak için verilmiş sözler var. Partiler, insanlar birbirleriyle kavga ediyor.

İçinizdeki öç alma duygusunu dışavurmak için siyasete giriyorsunuz. Yahut, çaresizliği büyütüyorsunuz. Bu bakımdan halkın psikolojisiyle büyük grubun psikolojisi arasında bir karmaşa mevcut. “Ben Türk’üm”, “Ben Kürt’üm”, “Ben Alevi’yim” diyenlerin hepsi, aynı duyguları paylaşan birer büyük grup.

'SABLİMASYON DİYE BİR ŞEY VAR, KORKMAYIN'

■ Bir kişi neden canlı bomba olur?

Canlı bombalar, kişilik psikolojisiyle yapmıyor bunu. Kişilik psikolojisini duvara asıyor, büyük grubun psikolojisini bir elbise gibi üzerine giyiyor. Yahut dini kullanıyorlar.

“Benim büyük grubum, Allah’ın grubudur” diyor. Sözde “Allah’ın en büyük grubu” şimdi IŞİD! Başka Müslümanlar onlar gibi değil. Ben 1990’larda İsrail’de çalıştım. Orada Filistinli canlı bombalar öldükten sonra evlilik töreni yapılıyordu.

Düşünün yani. İnsanı aşağı çeken, dini kullanmaktan daha kötü bir şey yok. Din alet edildiğinde soru sorulamaz. Din, insan için mutlaktır. Onu değiştiremezsiniz. Çünkü “Allah’ın emri”. Din kullanılıyor.

Başka yerlerde Türkiye’den daha kötü olaylar oldu bu yüzden. Türkiye’de ise ruh katliamı oldu. Korku var Türkiye’de. Herkes korkuyor. Kimse bunları konuşamıyor. Hayır! Konuşmamız lazım.

■ Çok fazla kan görür olduk. O görüntüleri inkâr etmek mi daha kötü, görmek mi?

Görmek de kötü ancak inkâr etmek daha kötü. Bu görüntüler, çaresizlik yaratıyor. Ama ortaya çıkarsa, çaresizlik için “yüceltme”, “sablimasyon” diye bir etki var.

■ Nedir sablimasyon?

Bu kötü şeyleri, yaratıcılıkla önlemek. Yaratıcılıkla çare bulmak... Heykel yapıyorsun, şiir yazıyorsun, gazetecilik yapıyorsun. Ama iyi gazetecilik... Ben 82 yaşındayım ve hâlâ dünya işleriyle uğraşıyorum.

Neden? Ben 27 yaşında Ankara’dan ayrıldım, Amerika’ya geldim. Benim psikolojik kardeşim, oda arkadaşım Kıbrıs’a gitti. Rumlar onu öldürdü. Ben hâlâ daha onun için yapıyorum bunları. “Erol öldü, ben ölmedim.” O Amerika’ya gelebilir, ben Kıbrıs’a gidebilirdim.

Ama Erol’u öldürdüler. Erol’un öldürülmemesi için, barış için çalışıyorum. Yani sablimasyon diye bir şey var hayatta, onun için korkmayın.

■ Erol kimdi?

Benim erkek kardeşim yok. Erol benim üniversitede oda arkadaşımdı. O da Kıbrıslı bir çocuktu. Benden 1 sınıf aşağıdaydı. Aynı odada kalıyorduk. Çok fakirdik. O benim kardeşim oldu.

Ben Amerika’ya gittikten 3 ay sonra o Kıbrıs’a gitti. EOKA, Rum teröristler onu annesine ilaç almaya gittiği eczanede 7 yerinden vurdular. Ben Amerika’daydım. Kimseyi tanımıyordum. Bana haber geldi. Babam bana ölüm haberinin olduğu gazeteyi gönderdi.

Ama konuşacağım kimse yok. Yasımı tutamadım. Hep kaldı bende. 36 sene sonra Kıbrıs’a gittim. Bir arkadaşım vardı yanımda. Barda birisini gösterdi, “Bu Erol’un kardeşi” dedi. Hemen ayağa kalktım otomatik olarak. Yanına gittim.

“Benim adım Vamık, aklınıza bir şey getiriyor mu bu isim?” dedim. Adam başladı ağlamaya. Ben başladım ağlamaya. Ve 6 ay yas tuttum. Ama 36 sene sonra. Ama yas tutamamak, benim motivasyonum oldu. Bunun böyle olduğunu daha sonra fark ettim.

Her şeyin fena tarafı var, iyi tarafı var. Onun için “İnşallah” diyelim, bir gün Türkiye’de bir ortam ortaya çıkar, herkes birbirini tekrar sever, sablimasyonlar gelişir, yeni bir Türkiye doğar. Bir Türk Nobel kazandı, ne kadar güzel. Bir sürü üniversite açıldı.

Bizim aklımız yok mu canım? Türkiye, dünyayı tanısın, daha çok Nobel kazansın, Türkiye bizi böyle yetiştirsin. Benim gibi bireysel olarak yasını tutamamış, enerjisini yaratıcılığa yöneltmiş yüz binlerce insan var.

Ben yalnız değilim. Ama bundan bahsetmiyorum. Kitlesel olarak sablimasyon yapmamız lazım.

(HABERTÜRK – Alihan MESTÇİ – 18.10.2015)

Devam edecek...

Bu yazı toplam 1659 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar