1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Türkiye’de faili meçhul siyasal kurşunlar ve mertlik...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Türkiye’de faili meçhul siyasal kurşunlar ve mertlik...”

A+A-

Fikret İLKİZ/BİANET

Mertlik ne zaman bozuldu? Nerede ve ne zaman vardı? 

Hangi mekanlarda kimler bozmaya karar verdi?

Türkiye’de demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün hiçe sayıldığı zamanlar çok oldu…

Şerefli, şerefsiz, kurşunlu, kurşunsuz zamanlarda yaşananlar faili meçhullere karıştırıldı!

Şiddeti sisteme dönüştürenler besledikleri paramiliter gruplarla herkese ve her şeye “meydan” okudular. Hep kazandılar ve hep var oldular ve kahraman sayıldılar! Türkiye’de kurşun atanlar üzerine siyaset üretenler siyasallaştırılan faili meçhul cinayetlerle süslenmiş düzenler kurdular!

O zaman mı mertlik bozuldu? 

Tümünü hatırlıyoruz… Ne çok uzak ne çok yakın!

Geçmiş yakamızı bırakmıyor. Çünkü geçmişimizle hesaplaşamadık ve yüzleşmedik. Böyle bir toplumda yaşamış fertlerin ömürleri bitince hakikatlerin de öldüğünü zannedenler; yanılırlar.

İyileşecek yaralarınız varsa eğer ve hala var! Failleri bellidir, dün artık bugündür.

Geçmişte “faili meçhuller” üzerine yazılmış raporlardan biri olan “TBMM DYP Grup Başkanvekili ve Zonguldak Milletvekili Güneş Müftüoğlu, ANAP Grup Başkanvekili ve Kütahya Milletvekili Mustafa Kalemli, SHP Grup Başkanvekili ve İçel Milletvekili Aydın Güven Gürkan, RP Grup Başkanvekili ve Kocaeli Milletvekili Şevket Kazan ve CHP Grup Başkan Vekili ve Ankara Milletvekili H. Uluç Gürkan’ın,  Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Anayasa’nın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi ve (10/90) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” [i]  durduğu yerde duruyor.

Bugün; dünkü bu rapor “hükümsüzdür”.

Milletvekilleri Güneş Müftüoğlu (DYP Grup Başkanvekili), Mustafa Kalemli (ANAP Grup Başkanvekili) ve Aydın Güven Gürkan (SHP Grup Başkanvekili), Şevket Kazan (RP Grup Başkanvekili) ve Uluç Gürkan (CHP Grup Başkanvekili) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yaptıkları başvuruyla “Faili Meçhul Siyasal Cinayetlerin” faillerinin bulunamaması ve cezalandırılamaması nedeniyle “Meclis Araştırması” talep etmişlerdi. 

Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu kurulması 9 Şubat 1993 tarihinde Meclis Genel Kurulu’nun 65 inci birleşiminde 217 Nolu Meclis kararı ile kabul edildi.

Komisyon 16 Mart 1993 tarihinde göreve başlamıştı. 3 ay sonunda 27 Haziran 1993 tarihinde 3 ay daha ek süre almıştı. Komisyon 27 resmi toplantı yapmıştır.

12 Ekim 1995 tarihli “Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Meclis Araştırma Komisyonu (10/90) Raporu” [ii]  TBMM Başkanlığına sunuldu. Rapor sekiz ayrı bölümdür ve faili meçhul “siyasal” cinayetlerin dökümü yapılmıştır.

259 faili meçhul siyasal cinayetle Diyarbakır ilk sıradadır. 155 cinayetle Mardin, 145 cinayetle İstanbul gelmektedir. Ardından Batman 125, Şırnak 34, Malatya 25, Adana 23, Tunceli 15 cinayetle sıralanmaktadır. Bu arada 218 faili meçhul siyasal cinayetin failleri bulunmuştur.

Meslek grupları bakımından yapılan incelemede 1. sırada 152 faili meçhul siyasal cinayetle serbest meslek mensupları, 2. sırada 51 cinayetle öğrenciler, 3. sırada 44 cinayetle işçiler, 4. sırada 35 faili meçhul siyasal cinayetle çiftçiler, 5. sırada 29 cinayetle şoförler yer almaktadır.

26 cinayetle öğretmeler, 14 cinayetle memurlar, 10 cinayetle muhtarlar, 9 cinayetle imamlar, 9 cinayetle gazeteciler gelmektedir.

Komisyon Raporunda (Sayfa 33) “Faili Meçhul Siyasal Cinayetler ve Bunların Vatandaşlar Üzerindeki Etkileri ve Kont-gerilla İddiaları” bölümündeki tespit aynen şöyledir:

“Bölgede yoğun olarak faili meçhul cinayetlerin devlet tarafından işlendiği iddia edilmekte ise de görüşülen kişiler bu konuda somut deliller, bilgiler verememişlerdir. Kendilerine neden dolayı kontr-gerillanın yaptığına inandıkları sorulduğunda, eylemlerin hep aynı şekilde işlenmesi ve bir merkezden hareket ediliyormuş gibi davranılması ve maktullerin öldürülüş şekillerine göre devletin içerisindeki bir güç tarafından bu eylemlerin yapıldığı ileri sürülmüştür. Devletin içerisindeki herhangi bir grubun veya Devlet destekli bir grubun eylemlerini tanımlamak için ortaya atılan kontr-gerilla örgütü ile ilgili iddialara dayanak teşkil eden herhangi bir somut delil ileri sürülememiştir.”

Kurşun yiyenler ve karşılarına “ölü” yazılanlar mıdır mertliği bozanlar?

Yoksa bölgede yoğun olarak faili meçhul cinayetlerin devlet tarafından işlenmediğini mertçe söyleyenler ve bilenler vardı da toplumdan saklandı mı?

Somut delil arayışı ile geçen bunca yıl, bunca zaman mıdır? Yoksa bu kadar beraat kararı ve zamanaşımından düşmüş davalar mıdır mertliği bozan?

Raporda 7. Bölüm “Toplumda İnfial Uyandıracak Toplumsal Çatışmaya Sebep Olabilecek nitelikteki Faili Meçhul Siyasal Cinayetler” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde sırasıyla aşağıdaki cinayetlere yer verilmiştir (Rapor Sayfa 115- 146)

    Uğur Mumcu Cinayeti (24 Ocak 1993)

    Prof. Dr. Muammer Aksoy Cinayeti (31 Ocak 1990)

    Doç. Dr. Bahriye Üçok Cinayeti (6 Ekim 1990)

    Çetin Emeç Cinayeti (7 Mart 1990)

    Musa Anter Cinayeti (20 Eylül 1992)

    Vedat Aydın Cinayeti (7 Temmuz 1991)

    Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım Cinayetleri (4 Haziran 1994)

“Faili Meçhul Siyasal Cinayetlerle İrtibatlı Cinayetler” bölümünde (sayfa 152) Eşref Bitlis (17 Şubat 1993), Ahmet Cem Ersever (4 Kasım 1993), Mustafa Deniz (1 Kasım 1993) ve Neval Boz (31 Ekim 1993) cinayetleri sayılmaktadır.

Kimler işledi bu cinayetleri?

Araştırma Komisyonu Raporunun 20. sayfasında yer alan tespite göre  “Yetkili makam ve mercilerden gerekli bilgi ve belgeler alamayan Araştırma Komisyonumuzun, faili meçhul siyasal cinayetler hakkında inandırıcı neticelere varmasının da mümkün olamayacağı aşikardır.” 

Aşikâr olan; hakikat gizleyicilerinin katilleri kahraman yapmasıdır.

Bu Rapor TBMM genel kurulunda görüşülmedi, görüşülemedi!

Üzerinde “Rapor Görüşülmedi (Hükümsüz)” yazılıdır. 

186 sayfalık bu rapor bin adet basıldı. Genel Kurul’da görüşülemeyen “Faili Meçhul Siyasal

Cinayetler Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” TBMM’nin tozlu raflarına gönderildi.

Bazı Mahkeme kararları akılda kalsın. Unutulmasın…

İstanbul 6 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 1997/180 esas, 2001/36 Karar ve 12 Şubat 2001 günlü hükümle "Susurluk" kazasında ortaya çıkan çete hakkında mahkûmiyet kararı verdi. Mahkeme;  devlet içinde yuvalanmış "çetenin" varlığını gerekçesinde şöyle açıklıyordu:

"Cürüm işlemek için oluşturulan  silahlı teşekkülün yukarıdan aşağıya emir komuta doğrultusunda; Anayasa ve Yasaların vermediği yetki ve görevleri kullanarak ya da verilen yasal yetki ve görevler aşılıp dışına çıkılarak veya kendi menfaatlerine göre hareket edilerek halk arasında korku, endişe, panik yaratacak ammenin selameti aleyhine adam öldürme, adam kaldırma, yağma, ruhsatsız silah taşıma, suikast silahlarını taşıma, sahte kimlik belgesi kullanma, kullandırma, firari cinayet sanıklarının ve kumarhane işletmecilerini kullanma, saklama ve çetesel faaliyetlerine iştirak ettirme şeklinde gayri muayyen suçların işlenmesi amacının güdüldüğü, bu yönde suçların işlendiği anlaşılmıştır."

Bu karar Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 2001/16176-125 sayılı ve 15 Ocak 2001 günlü ilamı ile onanmıştır. Onama gerekçesinde:

"Susurluk kazasından sonra Mehmet Özbay sahte kimlikli şahsın, yurt dışında uyuşturucudan mahkum olmuş ve yurt içinde de katliam sanığı olarak aranan Abdullah Çatlı olduğunun anlaşılması, aracı kullananın Emniyet görevlisi, araç sahibinin de Milletvekili olması karşısında, söz konusu kazanın, ilk değerlendirmede dahi olayın derinliğine, devlet içini de kapsayacak şekilde çok yönlü araştırılması gerekli kılmakla, bu bağlamda yapılan soruşturmalarda, ulaşılan bilgi ve belgelerin olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesinin güç, karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu ortaya çıkardığı..." anlaşılmıştır denildi.

Bu davada yargılanan; "...haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar dışındaki kimi görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi devletin yetkili organlarında olmakla birlikte emniyet teşkilatında görevli olup haklarında kamu davası açılan sanıkların terörle mücadele adı altında yola çıkıp bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimseyerek yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam sanığı ve hükümlüsü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle eylemlerinin suç tarihi itibariyle TCK'nin 313.maddesindeki" cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçudur; yani çetedir.

Yargıtay 8. Ceza Dairesine göre; çete mevcut durum ve eylemlerin "...suçu oluşturmasının ötesinde Anayasanın 6. maddesindeki " Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz" hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittiklerinin görüldüğünü saptamıştır.

Bunun hukuk devleti kuralları içinde savunulur yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın, devleti, hukuk devleti olmaktan çıkaracağı kanaatindedir.

Bu koşullarda da “güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasadışılığın egemen olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta yurttaş-devlet ilişkisinde hukuk kuralları yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun da bir anayasa ve Yasa ihlalinin ötesinde tam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı göz önüne" alınarak İstanbul 6. Devlet Güvenlik Mahkemesinin "çete" hakkındaki mahkûmiyet kararı onanmış ve karar kesinleşmiştir.

Yıllar sonra 5 Mart 2023’te Bursa’da oynanan maçta “Beyaz Toros” ve “Yeşil” Kod adlı Mahmut Yıldırım’ın pankartları açıldı ve Susurluk kazasının kalıntıları görüldü.

Mertlik…

Hatırlayalım…Dün Türkiye;  “ilk kadın başbakan” ile Susurluk Kazası sonrasında tarihsel günlerden bir parçacığını yaşarken, yıllar sonra kurşun atanlar ve şeref üzerine gazeteci Doğan Akın yaşananları yazmış ve faili meçhul siyaset cinayetlerde kurşun yiyenleri sıralamıştı.

Kurşun atanları kahraman yapan devlet için, kurşun yiyenler şerefsiz midir?

Geçmiş tarihimizde 3 Kasım 1996'da Susurluk skandalı nedeniyle ortalığa saçılanlar devlet sırrı olmaktan çoktan çıkmıştı. Artık siyasal cinayetler apaçık ortadaydı!.. O yıllarda devlet içinde çete kuranlar neler anlattı neler? Özel timciler demişti ki  “vur dediler vurduk, öldür dediler öldürdük”... Kimlerdi bunlar?

Birçok mahkeme kararı okuduk? Hangi kararlar verilemedi bilmiyoruz, bugün bile meçhul!

TBMM kürsüsünden o yıllarda söylenen “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir...” sözlerinin sahibi kimdir?[iii]

Geçmişte 1993-1996 yıllarında Başbakan Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve Meral Akşener'di.[iv]

Devlet için kurşun atanlar kimlerdi? Kimler kimleri kahraman ve şerefli yaptı? Devlet mi?

Ne ara mertlik vardı? Ne zaman bozuldu?

Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Meclis Araştırma Komisyonu (10/90) ve Susurluk Araştırma Komisyonu Raporlarının hiçbir kıymeti kalmamışsa;

Siyasal cinayetlerin failleri ve faillere emir verenler faili meçhul bırakılmışsa,  

Devlet tarafından kullanılanlar haklarındaki davalar ve raporlar “hükümsüz” kalmışsa,

“Bir daha asla!” diyenlerin yaşamları şerefli katillere, namluların ve C-4 patlayıcılarının önüne sürülmüşse,    

Ben devletim; kaybederim, istersem öldürürüm diyenler, kahraman yaptıkları kurşun atanların pankartlarını açmaya devam ediyorlarsa,

Ne yapmalıyız sorusunun tek yanıtı olabilir…

Cesaretimiz yaşamımızdır…

Yaşamı korumalıyız ve insan onurunu seçmeliyiz!

 

[i] Dönem: 19- Yasama Yılı: 5, TBMM S. Sayısı 897.

[ii] Esas No: 10/90. Sayı No: A.01.1.GEÇ/300-554

[iii] Doğan Akın / T24 / 09 Haziran 2011 / “Devlet için kurşun atan şerefli katiller”

[iv] Bakınız Doğan Akın yazısı

https://bianet.org/yazi/faili-mechul-siyasal-kursunlar-ve-mertlik-290835

(BİANET.ORG – Fikret İLKİZ – 22.1.2024)


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR DÜNYADA ATILAN ADIMLAR...

“Tahir Elçi İnsan Hakları Ödülü, Cumartesi Anneleri/İnsanları’na verildi...”

Türkiye’de Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı’nın 2. İnsan Hakları ve Özgürlük Ödülü, Ankara'da düzenlenen törenle Cumartesi Anneleri/İnsanları’na verildi. Cumartesi Anneleri/İnsanları’na İnsan Hakları ve Özgürlük Ödülü’nü eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu verdi.

Ödülü Cumartesi İnsanları ve kayıp yakınları Mikail Kırbayır ve Avukat Jiyan Tosun teslim aldı.

BİANET’in haberine göre, 20 Ocak 2024’te Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılan ödül törenine çok sayıda kişi katıldı.

 

“İNCİTMEDEN BİR HAK MÜCADELESİ VERDİKLERİ İÇİN...”

Ödül töreninin açılışında konuşan CHP İstanbul Milletvekili, Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, “Mesleki hayatının neredeyse tamamını insan haklarına ve cezasızlıkla mücadeleye vakfetmiş, savaş karşıtı ve şiddetsiz toplum tahayyülü olan hukukun ve adaletin hakim olduğu bir düzenin inşası için mücadele veren bir hukukçunun mirasını devralan Tahir Elçi Vakfı, bu yılki ödülü Cumartesi Anneleri’ne vermeye değer görmüştür” dedi.

Elçi, Cumartesi Anneleri/ İnsanları’nın mücadelesini anlattı:

“Bir hukuk düzeninden kara bir leke olan cezasızlığın karşısında göğüslerinde mezar taşına dönmüş fotoğraflarla adaleti talep ettikleri için, sivil itaatsiz, şiddete başvurmadan, incitmeden bir hak mücadelesi verdikleri için, tüm engelleme ve hukuksuzluklara rağmen adaleti bekledikleri, vazgeçmedikleri, bu inancı göğsünde bir fotoğraf gibi taşıyıp hep sürdürdükleri için, toplumun kendini ifade edemeyen kesimlerine, bir dil, bir ağız oldukları için, haklarını gasp edenlere, yaşamlarını çalanlara karşı, yılmadan yaşam hakkı unutma yüzleşme hakkı talep ettikleri, cezasızlık geleneğini hukuktan kesip atmak istedikleri için 'Silah, çatışma, operasyon istemiyoruz' diyenlerle aynı sese sahip olan, en doğal hakları olarak adaleti talep eden, faili meçhul yakınlarına müteşekkil Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi bizim nazarımızda, oldukça önemli bir yere sahiptir.”

 

DEVLETİN EN BÜYÜK AYIBI

Cumartesi Anneleri/İnsanlarına İnsan Hakları ve Özgürlük Ödülü’nü eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu verdi.

Kılıçdaroğlu, “İnsanlık tarihi acılarla doludur ama bir insanın haksızlıkla karşı karşıya kalması ve hayatını vermesi insanların belleğinde unutmamaları gereken bir olaydır. Tahir Elçi'yi böyle kaybettik. Faili hala bulunamadı. Cumartesi Anneleri, her birimizin insan olarak tek tek düşünüp acılarını paylaşmamız gereken bir olaydır. Bir anne için evladın ne kadar değerli olduğun en iyi anneler bilir. Onlar çok şey istemiyorlar aslında, evlatlarının nerede olduğunu öğrenmek istiyorlar. Mezarlarının başına gidip bir dua etmek istiyorlar” diye konuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medyada konuyla ilgili paylaşımında da şunları yazdı:

“Bir anne için evladın ne kadar çok değerli olduğunu, en iyi anneler bilir. Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın mücadelesi; bir hak mücadelesidir. Onların tek istedikleri evlatlarının nerede olduğunu bilmek ve mezarlarının başına gidip dua etmek istemeleridir. Herkesin saygı duyması gerektiği bir mücadeledir.

Bir devlet için faili meçhul olay o devletin en büyük ayıbıdır. Eğer bu ülkede demokrasiyi savunuyorsak, İnsan haklarını savunuyorsak, insana değer veriyorsak bu ayıptan devleti mutlaka ama mutlaka kurtarmamız gerekiyor. Bunun yolu da mücadeledir. Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın mücadelesi bu açıdan bir hak mücadelesidir.

Dünyanın her yerinde olan bu mücadeleler toplumun karanlık yönünü açmıştır. Aydınlığa giden yoldur aslında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın mücadelesi…

Demokrasiyi, insan haklarını savunacaksak bu coğrafyada artık huzuru sağlamak zorundayız. Acıların yerini en azından artık kucaklaşmalar almalı, acıyı yaşayana hakkını teslim etmeliyiz… Cumartesi Anneleri/İnsanları’na, hak mücadelesi veren herkese yürek dolusu sevgilerimi, saygılarımı ve selamlarımı iletiyorum.”

(BİANET.ORG – 21.1.2024)

iii-008.jpg


CUMARTESİ ANNELERİ’NDEN AKŞENER’E TEPKİ...

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e tepki gösteren kayıp yakınları gözaltında kaybedilen Abdullah Canan’ın davasındaki cezasızlığa dikkat çekti. “Failler cezalandırılsın, kayıplar bulunsun” sloganı ile eylem yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 982. hafta buluşması geçtiğimiz Cumartesi günü Galatasaray Meydanı'ndaydı.

Eylemde, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e tepki gösterilirken, gözaltında kaybedilen Abdullah Canan’ın davasındaki cezasızlığa dikkat çekildi.

Yoğun yağmura rağmen düzenlenen eylemde haftanın açıklamasını İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi (İHD) Başkanı Avukat Gülseren Yoleri okudu.  Yoleri, şunları söyledi:

“Meral Akşener yaptığı açıklamada, 90’larda işlenen siyasi cinayetlere işaret ederek mertçe ifadesini kullandı. Biz bu açıklamanın fecaat olduğunun altını çizmek istiyoruz. O yıllarda karanlık içinde karanlık güçler tarafından yapıldığını iddia bugüne kadar bu şekilde açıklanan bu siyasi cinayetlerin kayıpların mertçe istendiğini söylemek o gün işlenen suçların aynı zamanda övülmesidir.”

“Eğer mertçe işlendiyse neden halen bu suçlar karanlıkta. Neden failler kendilerini açıklamaktan korkuyorlar neden halen yargılanmaktan korkuyorlar. Neden biz 28 yıldır hakikatlerin açığa çıkması faillerin yargılanması için mücadele ediyoruz? Her hafta hakikatlerin katillerin kamuoyu önünde açıkladığımız için baskılarla yasaklarla susturulmak isteniyoruz? Bunu kamuoyu önünde sormak istiyoruz. Bu topraklarda yaşanan gözaltında kaybetmelere ve bu suça eşlik eden cezasızlık olgusuna karşı kamuoyunu bilgilendirmek ve haklı taleplerimizi duyurmak amacıyla 982 haftadır barışçıl buluşmalarımızı sürdürüyoruz.  Cezasızlık; suç işleyen kişilerin işledikleri suçun hukuki sonuçlarından muaf tutulması durumu olarak karşımıza çıkmakta ve adalet sisteminin zayıf bir halkası olarak hukuku etkisizleştirmeye, Türkiye’yi evrensel demokrasi ilkelerinden uzaklaştırmaya devam etmektedir.”

Açıklama sonrasında “kayıp” Abdullah Canan’ın oğlu Vahap Canan da konuştu, şöyle dedi:

“90’lı yıllardaki cinayetlerde babasını yitiren biri olarak söylüyorum. Mertçe olarak dediğiniz cinayetler, lanetli cinayetlerdir. O yıllar lanetli yıllardı. Sayın Akşener bunlar namertçe cinayetlerdir, bunlar geleceğimize ipotek koyan cinayetlerdir.”

Açıklamanın ardından oğlu Murat Yıldız 1995’te kaybedilen Cumartesi Annesi Hanife Yıldız da Akşener’e tepki gösterdi:

“Ben bir anne olarak size oğlumu mertçe getirdim, siz benim evladımı kalleşçe yok ettiniz. Meral hanım, sen kim oluyorsun? Mertlik kim sen kim. Başkanlığınız da sizin başınızı yesin. Yeter artık gençlerin başını yediniz.”

(BİANET.ORG – 21.1.2024)

Bu yazı toplam 557 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar