1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. THESEUS’UN GEMİSİ
Tacan Reynar

Tacan Reynar

THESEUS’UN GEMİSİ

A+A-

“Burası fazla çürüdü,
Burası fazla eskidi,
Siz ne bilirsiniz, yenileyelim” dedi kaptan.

İlk önceleri,
çok savaş oldu, herkes öldü, belki de hiç kimse ölmedi.
Az çok zayiat ile çok fazla ziyafet arasında bir gemiye bindi bir kaç kişi muzaffer bayraklarıyla.
Gün geçtikçe çiçekler bıraktılar sancaklarına,
Çapasını parlattılar, öptüler başlarına koydular, şükran dediler, yaşasın dediler, öptüler bir daha başlarına koydular,
Yine öptüler, yine başlarına koydular.
Geminin başkanını seçtiler, onu da göklere çıkardılar.
En fazla o bilir dediler, yol nasıl bağlanır, çapa nasıl atılır, bu koca düğümler nasıl çözülür o bilir dediler.
Bir kaç kişi, gemi yol alırken kaptanı görmediler, bence aramızda kalsın ama, gönüllü körlüklerinden görmek istemediler. 
Hep beraber, gür sesleriyle “Vira! Vira!” dediler.

Bu arada aldığı yaraları sardılar geminin, 
Top ateşinden delik deşik olduğu.
Herkesin büyük bir heyecanla karşıladığı,
elleri patlayıncaya kadar alkışladığı,
ahım şahım, bol kepçe padişahım, yeni bir hayatları oldu.
Çokça düş kurdular, bir kaç kişi içindeki bir kaç kişi “ne bu hayalcilik, yol bağlamalıyız” dediler.
Bir kaç kişi dalgalanan rüyalar, kurdukları hayaller arasında çocuklarını bile büyüttüler.
O hayallerin içinde, herkesin yolunu gözlediği, uzaklara bakıp oralarda güneşin doğduğu vakit Akdeniz’i ve battığı vakit yakamozunu izlediği, bir yolu vardı, 
Tabi herkesin de bu gemide bir oyu vardı.

Bu görkemli gemiyi birkaç yıl önce inşaa etmişti bir kaç kişi.
Sonra seferlere çıktılar işte. Denizlere açıldılar, bayraklarını diktiler en güzelinden.
Mutlu oldular.
Artık yanık köyleri, içi hâlen tutuşan anneleri ve çocukların kat be kat yer altına gömülmüş oyuncaklarını geride bırakmışlardı.
Muzafferdiler, dediler ki kağıt kalem getirin, yasalar yazalım bu geminin seyrüseferine.
Seyrü ile seferimizi ilan edelim, dalgalanalım denizlerde, bu gemi kolayına batmaz, bu sancak inmez artık dediler.
Yol aldılar yıllarca, o tahta geminin içinde umut beslediler, çocuklarını büyüttüler, geminin içinde oy atıp başkan bile seçtiler, gemideki bir kaç kişiye yıllar geçtikçe bir kaç kişi daha eklendi. Her durdukları limandan başka kişiler de geldi bu ziyafet gemisine.
Yol aldı, yol aldılar birlikte.
İşte geminin aldığı o yol, izlediği hedef, muzaffer bir edayla enginleri aştı. Durmadı hatta taştı!
Gerçekten taştı.

Yılların yorgunluğundan olsa gerek, belki de çürük tahtalardan yapıldığından, bu geminin tahta direkleri, sırtı, başı, altı, başkanlarını seçtikleri oy sandıkları bile çürümeye başladı.
İlmik ilmik ördükleri geminin sigara fabrikasından çıkma suntasından - eyvahlar olsun!, sular gelmeye başladı.
Bir gün dediğimiz oldu, taştı, içlerindeki muzaffer duygusu gibi taştı hem de.
Gemiyi kurtarmışlar, yola çıkmışlar, bu yolculukta bir güzel karınları doymuş, bir kaç kişiyi bir çok kişi yapmışlar, çocuklarına yakamozlara bakıp masallar bile anlatmışlardı. Ama şimdi...

Sular yükselmeye başladı.
Baktılar olmayacak geminin, çürüyen, paslanan yerlerini yamalamaya, çekiçlerle dövmeye, yeni sancaklar dikmeye, yeni gövdeler inşaa etmeye başladılar.
Gemi tastamamdı, sağlamlaştı.
Eski köy meydanındaki eril atın salkım saçakları gibi şaha bile kalktı!
Vira yeniden, vira!

İçindekiler mutluydu. 
Artık yeni seferlere çıkıp yeni ganimetler için yakamozları kovalayabilirlerdi.
Yalancı yakamozları.
Ayın dalgalara vurduğu yüzeye bakıp, hey! ne güzel dediler, işte gidiyoruz, karnımız tok, elbiselerimiz kuru, başkanımız başımızda, hey! dedi o bir kaç kişi işte gidiyoruz!

Bir gün görünmez olduğu söylenen kaptan çıkıp ahaliyi topladı. 
Bu geminin kaptanı ben olduğuma göre kuralları da ben koyacağım dedi.
Gerçi hep öyle olmuştu da yine de, avaz avaz bağıran surete bürünmüş kaptanı görünce,
bir kaç kişi şaşırdı, bir kaç kişi ise alkışladı.

Başkan ama! dedi, sesi duyulmadı.
Gemiyi yüzdüren kaptan geminin adını değiştireceğiz dedi, artık “Theseus’un gemisi” değil, ne o Rumca!, adı biraz uzundu ama “İki devletli, eşit iki devlet, devlet” koyacağız adını diye buyurdu.

Bağladıkları yol, yeni denizleri gösterdi, kurallar değişti, bir kaç kişi görünmez olmaya çalıştı, başlarını eğip rütbelerini, statülerini okşamaya başladılar, sonuçta ekmek kavgası ile kaptanın söylediği gibi denizin dibi arasında seçim yapmaları gerekti. 

İlk önceleri,
çok savaş oldu, herkes öldü, belki de hiç kimse ölmedi. 
- Tarihi yanıltanı asalım.
Az çok zayiat ile çok fazla ziyafet arasında bir gemiye bindi birkaç kişi muzaffer bayraklarıyla. 
- Ziyafet ne güzel. Sen de katıl bize.
Bindikleri gemi artık o gemi değildi,
kurtuldukları gemi değildi, 
- İşine bak yazar, hıyanet içindesin!
Ama, işte Theseus paradoksundan mustarip bir ahalinin içinde bulunduğu bu gemi,
artık değişmişti,
başka bir şeydi.

Yoktur yer, gideriz geliriz, yoktur yer.
Hiç kimse kalmadı artık, hiç bir yer kalmadı.
Gemiye çakılan her çivi ile, inip binen her yolcu ile değişti gemi.
Artık o gemi ilk sefere çıkan gemi değildi.
Son seferine çıkan gemi ile
içindeki bir kaç kişi,
artık başka bir şeydi.
Ama bir şeydi.

Theseus paradoksu sorar:
Bir kişinin bütün organları değiştirilirse, o kişi aynı kişi olarak kalmaya devam eder mi?

Vira !

Bu yazı toplam 3618 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar