Taşınmaz Mal Komisyonu’nun iç hukuk yolu olduğunun teyit edilmesi önemlidir ama kimse rehavete kapılmamalıdır…
Güney Kıbrıs’ın, mülkiyetle ilgili yürüttüğü süreç ve tutuklamalar ülkemizde endişe yaratmaktadır. Bu bağlamda, Mülkiyet konusunda, Taşınmaz Mal Komisyonu hayati önemde bir komisyondur.
Taşınmaz Mal Komisyonu, uluslararası hukuk bağlamında onay almış bir kuruluştur. Komisyonun kurulmasında, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde karşılaştığı davalarda yaşanılan sıkıntıların aşılması için, iç hukuk yolunun kullanılması gerektiği savı etkili olmuştur.
Güney Kıbrıs, Komisyon’a başvuruların yalnızca dörtte birinin sonuçlandırıldığını ve bazı davaların 10 yılı aşkın süredir beklemede olduğunu söylemektedir.
Bundan dolayı, Rum tarafı konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıyarak Komisyon’u iptal ettirmeye çalışmaktadır. İki defa başarısız oylamanın ardından, üçüncü oylama geçtiğimiz gün yapılmıştır. Bende, bugünkü yazımda, AİHM’nin bu konuda aldığı kararı değerlendireceğim.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), “K.V. Mediterranean Tours Limited / Türkiye” davasında, Kapalı Maraş’taki bir taşınmazla ilgili olarak Türkiye’nin 18 bin Euro tutarında manevi tazminat ve mahkeme masrafları ödenmesine hükmetti.
Mahkeme, maddi tazminat konusundaki kararın verilmesinin ise henüz hazır olmadığına hükmetti ve bu kararı ileri bir tarihe erteledi.
Dava, 2017 yılında, Kapalı Maraş’ta bulunan bir bina kompleksinin sahibi olan Kıbrıslı Rum şirketi K.V. Mediterranean Tours Limited tarafından Türkiye aleyhine açılmıştı. Şirket, 2010 yılında “Taşınmaz Mal Komisyonu”na (TMK) başvurmuş, ancak sonuç alamamıştı.
Davada, sürecin gecikme nedenleri olarak, TMK’nın yaklaşımının ve “KKTC makamlarının” belgeleri hazırlama ve kanıt toplamadaki ihmalkârlığı olduğu açıklandı.
AİHM, bu karar özelinde, TMK önündeki sürecin 15 yıl gibi ciddi bir gecikmeye uğradığını ve bu nedenle insan hakkı ihlali kararı verildiğini açıkladı.
Gecikmenin bir nedeninin, başvuranın duruşmalara katılmamasından kaynaklandığını, ancak esas gecikme nedeninin, özellikle Başsavcılık’ın uzun yıllar görüş vermemesi olduğunu ve böylece bu ihlal kararının çıktığını öğrendik.
Öte yandan, Rum Başvurucular, Maraş’ta yer alan taşınmazla ilgili olarak Vakıflar İdaresi’nin TMK önündeki sürece ilgili taraf olarak dahil edilmesine karşı çıkmıştı. Ancak, AİHM, Vakıfların sürece dahil edilmesinin adil yargılama hakkının ihlali anlamına gelmediğini vurgulamıştır.
Ayrıca, Rum başvurucuların KKTC Yüksek İdare Mahkemesi yargıçlarının tarafsız olamayacağı yönündeki iddiaları da AİHM tarafından reddedildi.
AİHM, bu tazminat kararını almış olmasına rağmen, Kıbrıslı Rum başvurucular için Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) hâlen tüketilmesi gereken etkili bir iç hukuk yolu olduğu ve Türkiye aleyhine AİHM’de dava açmadan önce bu yolun tamamlanması gerektiği vurgulandı.
Taşınmaz Mal Komisyonu’nun, Güney Kıbrıs’ın tüm girişimlerine rağmen, iç hukuk yolu olarak devam etmesi son derece önemlidir. Ancak, karar verme süreçleri hızlanmazsa, Güney Kıbrıs’ın daha sonraki dava başvurularında bizim için büyük olumsuzluklar yaşanabilir.
Bu bağlamda, kendilerine yasal zorunluluk olarak görüş sunulan Tapu Dairesi ve Başsavcılığın bu görüşleri zamanında vermesi gerekmektedir.
Ayrıca, TMK’nın daha etkili çalışabilmesi için, düzenli var olacak bir kaynağı devlet olarak sağlamamız ve komisyonu verimli çalıştırmamız gerekmektedir.
Zira tazminatların ödenmediği gerekçesi ile birçok Rum AİHM’ne tekrardan başvurmaya hazırlanmaktadır. Elimizdeki bu iç hukuk yolunu mutlaka iyi kullanmamız gerekmektedir.
Aksi halde, taşınmaz mal komisyonu tazminat ödemelerini yeterli bir şekilde yerine getiremediği için, işlevsiz kalacak ve AİHM’e yapılan Rum başvuruları günden güne artacaktır.
Hükümet, konut alan yabancılara ek vergi konulması yolu ile oluşturulan fonda, yaklaşık 18 milyon sterlin toplandığını ve Komisyon’daki hazır dosyalara ödeme yapıldığını açıkladı. Ayrıca, ek borçlanma yapılarak da ödemeler gerçekleştirildi.
TMK’nın daha etkili çalışabilmesi için, düzenli var olacak bir kaynağı devlet olarak sağlamamız ve komisyonu verimli çalıştırmamız gerekmektedir.
Eğer, hükümetin kendi kaynakları yeterli olmayacaksa, Türkiye ile ekonomik protokol çerçevesinde görüşüp, gerekli kaynağın bulunmasını sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde, Türkiye’ye yönelik AİHM de açılacak davalar ve ödenecek ağır tazminatlar önlenebilecektir.
Komisyonun kaynak sorunu çözümlenmediği, hızlı çalışması sağlanmadığı ve hüküm verilen kararların uygulanması geciktiği takdirde, önümüzdeki zamanlarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Komisyonun işlevini ve yasallığını sorgulama aşamasına gelebilir. Nitekim, Rumlar, Komisyonu iptal ettirmeye çalışmaktadır.
Umarım, iğne ile kuyu kazılarak elde edilen bunca yıllık emekler boşa gitmez ve uluslararası hukukta kabul görmüş bu iç hukuk yolu olan TMK, işlevine daha hızlı ve verimli olarak devam eder.