Latif Aran

Latif Aran

Son gece

A+A-

“Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,

Giderayak.”

 

2 Haziran 1963

Gecenin geç bir saatiydi.

Novy Mir dergisinin son sayısını eline alıp televizyonun karşısına geçti adam.

Her zaman yaptığı gibi, son haberleri izlemek istiyordu.

Yarım saat sonra kalktı, saçları saman sarısı kadının yanına gelip ellerinden tuttu:

“Hadi parka gidelim, kestanelerin altına oturalım biraz. Hepsinin çiçekleri açmış” dedi.

Pencereden baktı kadın. Karşı evler kapkaranlıktı. Lambaları yanmıyordu.

Omuzlarına bir şal aldı ve çıplak ayaklarına sabolarını geçirdi.

Birlikte, her zaman gittikleri parka gittiler.

Çiçeklenmiş kestane ağaçlarının altındaki banka oturdular.

“İki yıl daha yaşayacağım” dedi adam kararlılıkla. “Mutlaka yaşayacağım.”

“Sonra tutma beni. Kendimi elden ayaktan düşmüş, bir nimet gibi ölümü bekleyen yaşlı birisi olarak hayal edemiyorum.” Ardından  sustu. Bekli kadının tepki vermesini bekliyordu ama kadın yanıt vermedi.

Birden elini yüzüne götürdü ve kendine bir tokat attı.

“Aptalın tekiyim ben. Bu saçmalıklarla bıktırıyorum seni. Bir daha bunlardan konuşursam ne olayım, bahsetmeyeceğim hiç!”

Sustu bir süre. Sonra sordu:

“Söylesene Vera, nasıl ölmek isterdin?”

“Hiçbir şekilde” diye yanıtladı Vera.

“Anlıyorum,” dedi adam gülerek.

“Ama her şeye rağmen olacak bir gün, biliyorsun…” “ Sen çabuk ölümü mü tercih edersin, yoksa…”

“Elbette, çabucak ölmeyi kim istemez ki…”

“Ben!”

“Nasıl?”

“Ben kanserden ölmeyi tercih ederim. Yavaş yavaş, her şeyi anlayarak, bir süreçte gelişsin. Kanserden ölmeyi akciğerlerim çürüyerek mesela, ne olursa olsun, ama yavaş gelsin ölüm. Sana garip mi geldi bu?”

“Hem de çok.”

“Sanmıyorum, ama olur da kanser çıkarsa bende, bana söyleyeceğine söz verir misin, Verusya?”

Söz verirse, yapmak zorunda olacağını biliyordu kirpikleri mavi kadın.

“Biraz daha açıkla bana Nâzım.”

“Beklenmedik ölüm, kötü bir ihanet bence, sırtına saplanmış bir bıçak sanki. Anlıyor musun? Ben ölmek üzere olduğumu bilmek zorundayım. O zaman, tüm hayatım boyunca yapamadığım şeyleri yapabilirim. Bu çok önemli. Tüm durum değişir o zaman. Aynı adam, ama bir başkası sanki. Her şey daha farklı olur. Temposu, cesareti, dürüstlüğü her şeyi yani. Dünyayı başka türlü görmeye başlar. İşte, ölümden önce bu süreci yaşamam gerek.”

Sonra sustu adam. Uzun sürdü suskunluğu.

“Öldükten yarım saat sonra uyanmak isterdim. Uyanmak ve bana bu çileleri çektiren yüreğimi görmek, bir de senin ağladığını işitmek isterdim…”

Evlerine döndüler uzun bir suskunluktan sonra.

Dışarıda hava ağarmıştı.

Artık 3 Haziran’dı.

Yatağın başına oturdu adam ve kutudan bir uyku hapı çıkarıp verdi kadına.

Kadın her zaman uyandığından daha erken uyandı sabah.

Perdesiz pencereden doğruca gözüne gelen ışık uyandırmıştı onu.

Evde derin bir sessizlik vardı.

Adamı uyandırmak istemediği için yataktan kalkmadı kadın.

Birden sabah postasının kapıya asılı kutuya bırakıldığını işitti.

Sabah 7:20’ydi.

Posta kutusunun sesine uyandı adam.

Kalktı ve koşar adım kapıya yöneldi.

Önce ona seslenmeyi düşündü kadın, sonra biraz daha şekerleme yapmaya karar verdi.

Bir dakika geçti, iki dakika, üç dakika…

Yatağa geri dönmedi adam.

En son sokak kapısını açtığını duymuştu kadın. Sonra her şey kuşku verici bir sessizliğe gömüldü.

Biraz daha yatmaya devam etti.

Zaman geçtikçe huzursuz oldu.

Bir güç onu kalkmaya ve sevdiği adamın nerede olduğu bulmaya zorluyordu.

Önce, belki bir şeyler yemek ya da sigara içmek istemiş olabileceğini düşündü.

Kalkıp mutfağa gitti. Orada yoktu.

Banyonun ve tuvaletin kapısını açıp baktı. Yoktu.

Olasılıklar tükendikçe dehşete kapıldı kadın. Başından aşağı kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetti.

Koridora yöneldi sonra ve onu orada gördü.

Sırtı kapıya yaslanmış, bir eli yere dayalı, bir ayağı bağdaş kurmuş gibi kıvrık, diğeri serbestçe ileri uzanmış oturuyordu.

Beyaz yüzü ve alışılmışın dışında sakin ifadesinden, o anda anladı sevdiği adamın gittiğini.

Issız bir boşluktaymış gibi hissetti kadın.

Onunla konuşmayı denedi. Yanıt vermedi.

Her şeyin bittiğini anlamıştı.

Telefona sarıldı ve ortak dostları Tosya’yı aradı.

“Tosya, Nâzım öldü!”

 

Kaynak: Vera Tulyakova Hikmet, Bahtiyar Ol Nâzım, Üçüncü Baskı, Yapı Kredi Yayınları, Çev. Hülya Aslan, 2023.

 

Bu yazı toplam 1463 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar