Selahattin Demirtaş’ın paylaşımı ve Kıbrıs meselesi!
Selahattin Demirtaş, yattığı hapishaneden bir sosyal medya paylaşımı yaptı...
Dedi ki, “... Adamın biri doktora gider ve rahatsızlıklarını anlatır. Doktor, sürekli kullandığı bir ilaç olup olmadığını sorar. Adam bir ilaç ismi verir ve “Onu kullanıyorum” der. Doktor da “Kullandığınız o ilaç bağımlılık yapar, biliyorsunuz değil mi?” diye sorar. Adam şöyle cevap verir: “İyi de doktor bey, ben neredeyse 15 yıldır o ilacı her gün kullanıyorum ve bağımlılık yaptığını hiç görmedim.”
-*-*-
“Her gün aynı şeyleri yapıp, aynı şekilde düşünerek, aynı şekilde konuşarak ne değişebiliriz ne de değiştirebiliriz. Sıkışıp kaldığımız ezberlerin, şablonların, tabuların farkına bile varamayız. Hiç kimse durduğu yerden bir adım bile kıpırdamazsa yeni ve yaratıcı çözüm olanaklarını da oluşturamayız...”
-*-*-
Demirtaş, mesajında, “... Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, MHP lideri Bahçeli'ye ve PKK kurucu lideri Öcalan'a bir kardeşiniz, barış için çabalayan bir siyasetçi olarak sesleniyorum; lütfen somut adımlar atmaktan vazgeçmeyin, onun bunun ne dediğine bakmayın, kendinize güvenin ve 86 milyonun barışı hasretle beklediğine inanın” çağrısını da yaparken, “azıcık risk alın” dedi ve ekledi:
-*-*-
“... Hep birlikte cesur davranalım, son düzlükte ezberlerimize, korkularımıza takılıp da tarihi barış fırsatını zora sokmayalım lütfen.”
-*-*-
Sevgili Selahattin Demirtaş’ın sosyal medya paylaşımının tamamını X hesabından bulup okuyabilirsiniz...
-*-*-
Şahsen bayıldım...
Zaten bu adamın Türkiye için büyük bir şans olduğu konusunda hiç şüphem olmamıştı ve diyorum ki “O’nu daha çok seviyorum... Siz de sevmeyi öğrenin...”
-*-*-
Demirtaş’ın paylaşımı tabii ki Türkiye’nin en önemli iki siyasi sorunundan biri olan Kürt sorunu ile ilgili...
-*-*-
Gelin, bu konuya – Demiratş’ın gözüyle – Türkiye’nin bir diğer “siyasi engeli” olan Kıbrıs sorunu açısından da bakalım...
-*-*-
İkinci paragraftaki söz çok önemli...
Biraz açalım...
-*-*-
“Her gün aynı şeyleri yapıp, aynı şekilde düşünerek, aynı şekilde konuşarak ne değişebiliriz ne de değiştirebiliriz.”
Muhteşem bir saptama...
Ve biz bunu her Allah’ın günü yapıyoruz...
-*-*-
Mesela “Rumlar silahlanıyor... Norveç de silah satacak... Vay da Norveç barış ülkesiydi... Ve hatta Rum gençler yurt dışında askeri eğitim alıyor...”
-*-*-
Be arkadaşlar, silah satmayan ülke mi var?
Haaa Norveç’in dışişleri bakanının eski Kıbrıs müzakere şeyisi olması, bu ülkenin Kıbrıs’a silah satışına engel mi?
Norveç ile Türkiye arasında silah ticareti yok mu?
-*-*-
Efendim Rum gençler yurt dışında silah eğitimi alıyor!
Şahsen bu habere gülmek bile bana fazla geliyor!
Hep aynı saçma propaganda!
-*-*-
Yurt içinde zaten yeterli eğitimleri var; nedne yurt dışında eğitim alsınlar ki?
Ayrıca, KKTC’yi düşünün ve farz edin ki toplandık 1989 – 1991 dönemindeki 4’üncü Piyade Taburu elemanları olarak, başımızda da emekli komutanımız ve gittik, ne bileyim Kore’ye eğitime!
-*-*-
Döndüğümüzde GKK yerine mi geçeceğiz?
Siz şaka bile değilsiniz!
Sadece barışa – çözüme engel olmak için uğraşıyorsunuz!
-*-*-
Çok meraklıysanız bu güvenlik işlerine, ülkeyi haraca bağlayan 18 – 19 yaşındaki çocuklara kurşun sıktıran çetelerle ilgilenin!
-*-*-
Demirtaş’ın saptaması çok doğrudur; “... Sıkışıp kaldığımız ezberlerin, şablonların, tabuların farkına bile varamayız.”
Evet sıkışıp kaldık!
Hep aynı ezberler!
-*-*-
Demirtaş’ın çağrısına benzer bir şekilde diyorum ki; Sayın Erhürman – Sayın Hristodulidis ve sayın diğerleri; “... Hep birlikte cesur davranalım, son düzlükte ezberlerimize, korkularımıza takılıp da tarihi barış fırsatını zora sokmayalım lütfen.”
-*-*-
O tarihi fırsat, Kürt sorununda olduğu gibi bizde de hep vardır!
Zor değildir!
Yeter ki isteyelim!
Lütfen!
Yargıya güven
Gazetecilik zor bir meslek midir?
Vallahi coğrafyaya göre bu soruya vereceğim yanıt değişir...
-*-*-
Mesela İngiltere’de bu meslek “psikolojik” anlamda hiç de zor olmayabilir...
Çünkü kimse kimseyi ne tanır, ne bilir...
-*-*-
Maddi zorluklar – teknolojik sıkıntılar da coğrafyaya göre çok değişkendir...
-*-*-
KKTC gerçeğinde bu meslek çok hem de çok zordur...
Hakkıyla gazetecilik yapmak neredeyse imkansızdır...
Herkes, herkesin ya akrabası, ya arkadaşı, ya tanıdığıdır...
-*-*-
Neyse, uzun uzadıya yazmanın bir anlamı yok...
Konuya hemen girelim, yerimiz de dar...
-*-*-
Kamuoyunu sarsan bir olay yaşandı...
Bir babanın, engelli çocuğuna taciz iddiası...
-*-*-
Bu konuyla ilgili en küçük bir yazı, en ufak bir yorum yapmadım, hala da yapmayacağım...
-*-*-
Çok hassas bir konu...
Çok sevilen – sayılan insanların – ailelerin isimleri “taraflar” arasında geçiyor...
-*-*-
Ve en önemlisi “yazmaya engel” açısından da dava süreci devam ediyor...
Bitmedi...
Şu doğru bir karardı, bu yanlıştı diyebilecek bir durum yok...
-*-*-
Mahkemenin babaya verdiği 30 yıl hapis gibi bir kararı var...
Bu karar istinafta...
-*-*-
Bu arada mahkemede okunan kararın daha sonra yazılı metninde değişiklik olduğu iddiası da var; bu konu da Yüksek Mahkeme’de...
-*-*-
Yüksek Mahkeme, özetle, “önce 30 yıl cezanın istinafı kararına bakalım, sonra gerekirse yazılı kararda değişiklik iddiasına biz de bakarız” dedi...
-*-*-
Bu noktada, mahkeme kararı hele de Yüksek Mahkemen’in kararı doğruydu – yanlıştı demek, bu kadar hassas bir meselede asla vatandaşın – tarafların ve gazetecinin görevi değildir – haddi de değildir...
-*-*-
KKTC’de en güvenilen hatta tek güvenilen kurum “yargı”dır...
Yasama ne acıdır ki çalışmaz haldedir...
Yürütme evlere şenlik...
-*-*-
KKTC yargısına, her zaman güvendim...
Ama son iki dönem çok önemli...
Çünkü son iki dönemde yasama ve yürütme felaket ezik – ezilmiş durumda...
Yasama ile yürütmenin yerle bir edildiği ortamdaki sağlamlık nedeniyle bir önceki Mahkeme Başkanlığı dönemiyle birlikte – şu andaki yargı pozisyonuna her zamankinden daha çok güveniyorum...
-*-*-
Hassas olayda elbette karardan memnun olmayan taraf vardır ve olacaktır...
Kesinlikle tepki vermek en doğal haklarıdır...
-*-*-
Ama gazetecilerin, bu aşamada ve son derece hassas bir meselede, “bu yanlış, bu doğru” diyerek meseleye girmeleri, en basit ifadeyle “hata” olur...
-*-*-
Elbette karardan etkilenen insanlara saygımız ve sevgimiz sonsuzdur...
Bu yukarıda da dediğimiz gibi meselede adı geçen tüm taraflar, ülkenin önemli – saygın – sevilen insanlarıdır...
Ve evet, beklemek çok zordur ve kesinlikle yargının işi de dolay değildir...

SAYGIYLA...







