1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Saatçi Salih arkadaşımız ve Zehra genablanın ardından…”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Saatçi Salih arkadaşımız ve Zehra genablanın ardından…”

A+A-

Ulus IRKAD

(Değerli araştırmacı-yazar Ulus Irkad, Saatçi Salih ve Zehra Hanım’ın vefatı ardından, merhamet ve sevgi dolu, vefalı yazılar yazdı… Yazılarını, teşekkürlerimizle paylaşıyoruz… S.U.)

 

SAATÇİ SALİH ARKADAŞIMIZA

Gerek Güney Kıbrıs’ta gerekse Kuzey Kıbrıs’ta tanıdığım tüm iyi, dürüst ve temiz insanlar beyaz atlarına binerek bizleri terketti ve terkediyorlar. Acaba diyorum bu Victor Frankle’ın da koyduğu umutsuzluğun bizi toplumca veya bu ülkede yaşayanlar olarak terketmesinden sonra, farkındalığı, sezgisi, yokolma ve umutsuzluk sendromlarının bir nevi topluma tezahürü mü? Toplum ne zaman umudunu yitirir veya yitirdi? Çok büyük bir darbe yer ve tüm umutları ortadan kalkar ve bu ölümle sonuçlanır. Umudun yitirilmesini öyle boşuna atmayın.  Bir kere toplum dinamikleri şaha kalkmıştır, “Artık umutlarımızı hayallerimizi gerçekleştireceğiz” demektedir. Öncü olarak birilerini görmüştür ve büyük bir değişim olacak, hayallerinde gördüğü, örneğin barışı, huzuru görecek, çocukları artık bir telaş üzüntü görmeyecektir. Toplumun o değerli ve yüksek arzusu yerine gelecektir. Önde olanlar, liderlik yapanlar, toplumla birlikte mücadele etmekte ve o hayallere varılacaktır. Ama bir gün umudunu onlar sayesinde kaybederse bir toplum veya bir kişi, ne olur? Şu anda yazdıklarımla birilerini hedef almıyorum. Benim hedefimde hiçbir kimse veya örgüt yoktur ama yıllar önce Victor Frankle’ın Auschwitz’te geçirdiği deneyimlerinden yola çıkarak yazıyorum. Esirlerin hiçbir alternatifleri yoktur. Umutsuzluk had safhadadır. Kampta bulunanların tek korkusu ölmektir ama umutsuzluk had safhada olduğu için önce umutsuzlar ölmektedir. Ölüm en fazla umutsuzların kapısını çalmaktadır.

Victor Frankle, tüm ailesini, hanımını ve çocuklarını Auschwitz’te yitirir. Genç bir psikologdur. O, bir gün buradan kurtulacağının ve tekrar bilimsel araştırmalarına dönerek tez ve makalelerini yazacağının hayalindedir. Öyle de olur ve bu umut 1944 yılına kadar onu ayakta tutar. Oradan da kurtularak, umutlarını tekrar gerçekleştirmek için yeni bir dünya umuduna yelken açar ve Auschwitz’ten kurtulduktan sonra onlarca tez ve kitap yazar. Ayakta kalır ve doksanlı yaşlarda hayata veda eder.

Salih arkadaşım, umudun adamıydı. Hayallerini gerçekleştirmek istiyordu. Belki engellendi ama mücadelesini toplumuna bir umut vermek için devam ettirdi. Temizdi, mertti, dürüsttü, tertemiz bir arkadaşımızdı. Onun hayalleri, güzel bir Mağusa ve mutlu güzel bir ülkeydi. Onu engelleyemedi hiçkimse…O da tüm Kıbrıslılar gibi umudunu hep kalbinde taşıdı. Ülke insanlarına sevgisini son anına kadar yaşattı. Hiç kimseye karşı kin tutmadı. O Kıbrıslı Türkler arasında en temiz kalbe sahipti. Ama sanırım kalbi, bir yerlerde bir şeylere, bir şekilde bir yerlerde kırılmış da olabilirdi. Çünkü umudunu yitiren bir toplumun çocuğuydu.

O da umudunu kaybedenlerin erken öleceğini biliyordu. Umudunu hep ayakta tutmaya çalıştı. Mücadele etti… Kırık kalbine yenilmek istemedi. O, onu kıranlara bile temiz kalbini her zaman açtı.

Sonra bugün, onun kalbinin durduğunu ve öldüğünü duydum. Hayır, umudunu yitirmek istemiyordu. Olumsuzluklara kapalıydı. Umutluydu…Çocukları için umutluydu… Gelecek için umutluydu…

Umutsuzluğun bir toplumu öldürmediği, hep umut içinde olacağımız bir toplumun var olması için Salih arkadaşımızın dürüstlüğü ve temizliği bize örnek olsun. Topluma umutsuzluğu pay biçen ve umutsuzluktan nemalanan sahtekarlıkları yenmek için Salih arkadaşımızın gülüşü, temiz kalbi hep bize önder olsun.

Onun kalbini kıranlar varsaydı, ki olduğuna inanmak istemiyorum, onun vakitsiz ölümü ve genç bir yaşta onu kaybedişimiz hep yeni nesle umudun önemini vurgulamamız için bizlere örnek olsun.

Hoşça kal sevgili arkadaşım, velim, gönlü ve eli temiz insan, toplumumuzun güzel evladı. Sana daha ne diyebilirim ki başka…

 

ZEHRA GENABLA

Aileye 1980’li yılların başlarında girmiştim. Onu ve kocası Şaban Ali’yi o günlerde tanıdım. Benim hanımın dayısıydı… Şaban Ali, Hirsofu’nun en çalışkan, hayatını bahçecilikle kazanan bir emekçisiydi. Hasatını, Baf Hirsofu’da Kıbrıslı Rum arkadaşlarından “Hristo Kelle” ile birlikte toplarlardı. Zehra Genabla da ona yardımcı olurdu. Birlikte 1963-64 çarpışmalarını yaşadılar. Tüm köylüleriyle birlikte. Acı günler geçirdiler. Köylerine gelen göçmenleri korudular.  O acılara rağmen Zehra Genabla insanlara sevecen davrandı, güçsüz durumda olanlara yardım etti. Evine gelen misafirlerine muhakkak ağırlamak için birşeyler buluyordu. Aynen Maraş’ta olduğu gibi herkese merhabasını ve iyi dileklerini hiç eksik etmedi. 1963 öncesi ve sonrası neyse, 1974 sonrası da hep aynıydı. Sonra onbir yıl geçti aradan ve bu defa 1974 yılında o büyük savaşı yaşadılar. Savaşın sonunda her iki toplumdan insanlar yer değiştirdiler. 1975 yılında Kuzey’e geçtiler ve Mağusa-Maraş’a yerleştirildiler. Artık yeni bir hayat başlıyordu. Önce Keriman’ı evlendirdi, sonra Hayriye’yi ve Derviş de Almanya’da hayat kurdu. Torunlar doğdu. Sonra onlar da büyüdü, onlar da evlendi. Keriman’ın üç oğlu vardı. Derviş Almanya’ya gitti. Hayriye’nin çocukları vardı. Şaban Ali bu arada emekliye ayrıldı. 1974 öncesi köyünün anıları Şaban Ali’yi de etkilerdi. Hristo Kelle’yi anlatmıştı bana. Birlikte tarlalardan hasatı toplayışları… Sonra giderken traktörünü ve kombayını Hristro Kelle’ye bırakışını anlatmıştı. Udi köylüleriyle genelde iyi geçinirlerdi. Mavro (Kara) Mehmet de öyle. Şaban Ali’nin kızkardeşi ile evliydi Kara Mehmet. En fazla da kızkardeşi Ayşe’nin hanayındayken, 20 Temmuz 1974 tarihinde, köyün düşüşüyle içeriye giren Rum Ordusu’nun haberini aldıklarında o sakat ayağıyla hanaydan atlamasını anlatırlardı. Köyün birçok genci onunla birlikte bağlara kaçmıştı. Sonra köyde bir şey olmayınca hep birlikte geri dönmüşlerdi.

 

1974 YILINDAKİ BÜYÜK GÖÇ

1974 yılında tümüyle Baf köyleri göçetmişti. Hirsofulular da dağılmışlardı Kuzey Kıbrıs’ın birçok yerine. Onların paylarına Mağusa- Maraş düşmüştü.

Şaban Ali, 2003 yılında barikatlar açılmadan hayata veda etti. Ölmeden önce “Ben Baf’ı ve Hirsofu’yu göremeyeceğim ama siz göreceksiniz” demişti. Nitekim öyle de oldu. Kuzey’e gelen Hristo Kelle en iyi arkadaşını sağ bulamadı. Sorduğunda ona “Şaban Ali ebehane “denildi. Şabah Ali gittikten sonra Zehra Genabla her zamanki gibi torunlarını ağırlamaya, onları misafir etmeye devam etti. Sekiz sene içinde önce damadı Mehmetali Acar’ı , iki-üç sene önce de büyük kızını kaybetti. O gene de onlar yaşıyormuş gibi davrandı. Ona göre damadı dışarıya gitmişti, geri dönecekti. Ona kızının vefat ettiğini söylemediler. Yaşı doksanı geçmişti. Artık huzur evindeydi. Yakınlarına “Bu kapıya devamlı gelin sonra beni bulamayacaksınız” demişti. Nitekim öyle de oldu. Her zaman için Almanya’daki torunlarını ve de Mağusa’daki torunlarını görmekten memnun olurdu.

 

HERKESE VEDA ETTİ

Birkaç gün önce o da aynen kocası Şaban Ali , damadı ve de büyük kızı gibi veda etti dünyaya. Derviş Almanya’dan gelmiş yanındaydı. Yaklaşık bir asırlık bir hayat artık bitmişti. Şu anda kocası Şaban Ali’nin ve damadıyla kızının yanındadır. Hep birlikte buluşmuşlardır. Zehra Genabla onlara her zamanki gibi misafirperverliğini göstermektedir. İnsanca ve sevgiyle dolu kalbiyle oralarda da, Hırsofu’daki gibi herkesi kucaklamaktadır. Buna eminim…

sayfa-17-saatci-salihin-vefati-sevenlerini-uzdu.jpg

Saatçi Salih'in vefatı, sevenlerini üzdü...

sayfa-17-zehra-hanim.jpg

Zehra Hanım


***  BASINDAN GÜNCEL…

“Hekimler soykırıma sessiz kalamaz!”

Özdemir Aktan/T24

Savaşlar tarih boyunca yıkım, açlık, hastalık ve ölüm getirmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan barbarca davranışlar tepki çekince 1946 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Topluluğu bir düzenleme gerektiğinin farkına vararak adımlar attı ve 1948 yılında Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi yayınlandı.

Bu bildirge tüm insanların barış içinde, özgür ve adil bir ortamda yaşama hakkı olduğunu vurgulamaktaydı.

1949 yılındaki Cenevre Sözleşmesi’nde ise savaşlarda sivillerin korunması, sağlık çalışanları ve insani yardım gruplarının desteklenmesi gerektiği, göçmenler, savaş esirleri ile yaralı ve hasta askerlerin hakları belirlendi.

İsrail’in Gazze’de yaptıklarına bakınca bu düzenlemeleri görmezden gelmenin ötesinde yırtıp attıkları anlaşılıyor. Her gün hastanelerin bombalandığını, sivillerin öldüğünü ve insanların açlıktan öldüğünü duyuyoruz.

Bu duruma da herkesten önce hekimlerin karşı çıkması gerekiyor.

 

DÜNYA TABİPLER BİRLİĞİ’NİN AÇIKLAMASI…

Dünyada iki büyük hekim örgütü biliniyor. Bunlardan birincisi Dünya Sağlık Örgütü (WHO). Dünya Sağlık Örgütü ülkelerin sağlık bakanlıklarından oluşan bir siyasi yapıya sahip ve ABD’nin güdümünde ilerliyor. Beklendiği gibi, yaşanan bu insanlık dışı uygulamalar konusunda ağzını bile açmıyor.

İkincisi ise Dünya Tabipler Birliği (DTB). Bu yapı ise ülkelerin tabip odalarının bir araya gelmesi ile oluşuyor. Bazı ülkelerde tabip odaları siyasi iktidarın güdümünde olsa bile çoğunluk seçilmiş, bağımsız hekimlerden oluşuyor.  

DTB bu konudaki açıklamasında “DTB insani yardım dağıtım merkezlerinde ve yakınında meydana gelen silahlı saldırılar sonucu artan sivil can kayıplarına ilişkin raporlar nedeniyle büyük kaygı içindedir. Yaşamların korunması ve uluslararası insancıl normlara uyulması için tüm tarafları, yardım merkezleri ve sivil barınaklar çevresinde azami ölçüde dikkat ve özen göstermeye çağırmaktadır” dedi ve İsrail’i direkt olarak sorumlu tutma yoluna gitmedi.

 

EN CESUR AÇIKLAMA, İNGİLİZ TABİPLER BİRLİĞİ’NDEN…

Bu konudaki en cesur ve en net tutumu ise İngiliz Tabipler Birliği aldı. Ayrıca DTB açıklamalarındaki tıbbi tarafsızlığa aykırılıkları vurgulayarak, İsrail Tabipler Birliği’nin sağlık çalışanlarına ve tesislerine yapılan saldırılar karşısındaki sessizliğini de eleştirdi.

Savaş alanlarında hekim davranışı değişmez. Ana prensipler hastaya yarar sağlamak, zarar vermemek ve adalettir. Hekim savaş alanında tarafsızlığını ve otonomisini korumak durumundadır ve bunu ölüm riski altındayken yapar. Bu görevi de yetersiz tıbbi malzeme, yetersiz personel ve yetersiz alt yapı koşullarında yerine getirmeye çalışır.

Hekimler savaş alanlarında yaşanan insan hakkı ihlalleri yanında savaş suçlarının da tanıkları ve takipçisi olmalıdır. Sadece hasta tedavisi değil aşı, su, yiyecek barınma gibi konuların da hastalıkları önleme anlamında önemini kavramalıdır.

 

SAVAŞ DURUMLARINDA HEKİMLERİN GÖREVİ…

Özetlersek, savaş durumlarında hekimlerin görevleri ameliyathaneler ve hasta muayene odalarından ibaret değildir.

Aynı görevler hekimler gibi hekim örgütlerinin de asli sorumluluklarından olmalıdır. Tüm uluslararası sözleşmelere aykırı olarak hastanelerin ve sağlık çalışanlarının İsrail tarafından hedef alınması, uluslararası kamu oyundan Gazze’de yaşanan diğer insan hakları ihlalleri gibi çok utangaç tepkiler alıyor.

 

TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ’NİN AÇIKLAMASI…

TTB’nin bu konudaki görüşü de net ve kararlı. TTB konuyla ilgili olarak Dünya Tabipleri Birliği’nin yanı sıra Birleşmiş Milletler’in çeşitli kurumlarına da birer mektup yazarak kalıcı ateşkesin sağlanması, insani yardıma koşulsuz ve acil erişim için koridor açılması, yardımların organizasyonunun İsrail ve ABD destekli “Gazze Humanitarian Foundation”dan alınarak BM kuruluşlarına verilmesi, Cenevre Sözleşmeleri’ne uyulması, gözaltındaki tüm sağlık çalışanlarının serbest bırakılması ve hastaların Gazze’den başka ülkelere transferi için gerekli girişimlerde bulunulması çağrısında bulundu.

TTB başta İngiliz Tabipler Birliği olmak üzere diğer hekim örgütleri ile birlikte konuyu uluslararası düzeye taşımak ve İsrail Tabipler Birliği’ne de sorumluluklarını hatırlatmak için girişimlerini sürdürüyor.

 

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’E GAZZE ÇAĞRISI

TTB’nin internet sayfasında yer alan haberde, TTB’nin bu konudaki açıklamasına yer verildi ve şöyle denildi:

“Türk Tabipleri Birliği, Gazze’de süren insani krize, insanların açlıktan ve tıbbi malzeme yokluğundan ölmesine neden olan ambargoya, yardım sırasında bekleyenlerin İsrail ordusunca sistematik biçimde katledilmeleri gibi savaş suçlarına karşı açıkça tutum alması talebiyle Dünya Tabipleri Birliği’ne kapsamlı bir çağrıda bulundu.

TTB öncelikle sorunun tüm boyutlarına dikkat çeken bir basın açıklaması metni hazırlayarak DTB’ye iletti. TTB’nin çağrısı üzerine öneriyi Yönetim Kurulu gündemine alan Dünya Tabipleri Birliği 25 Temmuz 2025 günü, TTB’nin tüm taleplerini içermeyen, savaş suçları ve ağır insan haklarına dair İsrail hükümetinin adını anmayan bir basın açıklaması yayımlayarak “DTB, insani yardım dağıtım merkezlerinde ve yakınında meydana gelen silahlı saldırılar sonucu artan sivil can kayıplarına ilişkin raporlar nedeniyle büyük kaygı içindedir. Yaşamların korunması ve uluslararası insancıl normlara uyulması için tüm tarafları, yardım merkezleri ve sivil barınaklar çevresinde azami ölçüde dikkat ve özen göstermeye çağırmaktadır” ifadelerini kullandı.

TTB Dünya Tabipleri Birliği’ne ayrıca, Cenevre Sözleşmeleri’ne uyulması ve tıbbi yansızlık ilkesi gözetilmesi için İsrail Hükümeti’ne ve İsrail Tabipleri Birliği’ne yönelik çağrıda bulunulması ve ayrıca Dünya Sağlık Örgütü Genel Kurulu’nda Gazze’de yaşanan insan hakları ihlallerine ilişkin etkin karar alma süreçlerinin işletilmesini talep eden bir tutum belgesi yayımlaması önerilerini iletti. Dünya Tabipleri Birliği’nin genel bir politika belgesine dönüşmesi önerilen metin, ilgili komisyonca teknik olarak uygunluk değerlendirmesinden geçti ve ekim ayında Portekiz’de yapılacak Dünya Tabipleri Birliği Genel Kurulu’nda görüşülmek üzere gündeme alındı.

TTB, konuyla ilgili olarak Dünya Tabipleri Birliği’nin yanı sıra Birleşmiş Milletler’in çeşitli kurumlarına da birer mektup yazarak kalıcı ateşkesin sağlanması, insani yardıma koşulsuz ve acil erişim için koridor açılması, yardımların organizasyonunun İsrail ve ABD destekli “Gazze Humanitarian Foundation”dan alınarak BM kuruluşlarına verilmesi, Cenevre Sözleşmeleri’ne uyulması, gözaltındaki tüm sağlık çalışanlarının serbest bırakılması ve hastaların Gazze’den başka ülkelere transferi için gerekli girişimlerde bulunulması çağrısında bulundu.

Türk Tabipleri Birliği Gazze’de yaşanan soykırımı ve tüm savaş suçlarının son erdirilmesi, sorumluların yargılanması, başta yaşam hakkı olmak üzere tüm insan haklarının ayrımsız herkese sağlanması için hekimlik değerlerinden aldığı güçle çalışmalarını sürdürecektir.”

(T24 – Özdemir AKTAN – 14.9.2025)

sayfa-16-2.jpg

 

Bu yazı toplam 973 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar