1. YAZARLAR

  2. Aysu Basri Akter

  3. Önce çamaşırları asma zamanıdır
Aysu Basri Akter

Aysu Basri Akter

Önce çamaşırları asma zamanıdır

A+A-

Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın beklenen Ankara ziyareti nihayet gerçekleşti.

Beklenenden ya da bizzat Erdoğan tarafından işaret edilenden daha geç gerçekleşen bir buluşma olsa da protokol gereklerinin uygulandığı ve tarafların nezaket içinde verdiği diplomatik mesajlarla noktalanan, yoğun bir 24 saatlik görüşme yapıldı.

Erhürman sadece Erdoğan ile görüşmedi, belli ki iki ülke arasındaki işbirlikleri temelindeki gündem ve dış politikadaki yeni gelişmelerin de değerlendirildiği toplantılara da dahil oldu.

Ancak iki Cumhurbaşkanı’nın bütün dünyanın gözünü dikip beklediği ortak basın toplantısında verilen mesajlar, şüphesiz bu ziyaretin odak noktasıydı.

Ve ne yazık ki son derece net şekilde Türkiye tarafının 2017 yılında müzakere sürecinin kopmasının ardından işaret ettiği politika değişikliği konusundaki tavrında bir değişim sinyali verilmedi.

Ancak iki ayrı devlet yerine “çözümün adada iki devletin birarada olmasından geçtiğine” işaret ederek, daha diplomatik bir “iki devlet” siyasetine gönderme yapmayı tercih etti, Erdoğan.

Erdoğan’ın diplomatik dil mizacına baktığımızda, bunun en azından şu anda hala iki toplumun da kabul edebileceği bir çözüm zemininin yaratılması için çalışma alanı açılması adına olumlu bir tavır olarak yorumlayabiliriz.

 

Kriz yaşanmadı!

Seçim sonuçları Kıbrıs Türk toplumunun çözüm iradesi olarak sunulmadı, bir rest olarak algılandığı tavrı takınılmadı ve demokratik saygıya vurgu yapıldı.

Erdoğan’ın verdiği en olumlu mesaj ise, “Kıbrıs Türk toplumunun gösterdiği cesur çözüm iradesinin” Kıbrıs Rum tarafınca da gösterilmesi temennisi ve böyle bir zeminde Türkiye’nin vereceği desteğe vurgu yapmasıydı.

Erdoğan’ın mesajları oldukça netti.

Birleşmş Milletler Güvenlik Konseyi’nden Avrupa Birliği’ne kadar suçlular sıralanırken, “dünün güneşiyle çamaşır kurutulmaz” dedi Erdoğan ve aslında BM zemininde federasyonu iğneyle kuyu kazmaya benzeterek, bunun boşa bir çaba olduğuna işaret etti.

Bunun yanında uluslararası alandaki yeni zeminin bilincinde olduğu ve bunun özellikle gözetilcecğini de anlıyoruz Erdoğan’ın mesajlarından.

Erhürman ise, Kıbrıs Türk toplumunu “iki kurucu devletten biri” olarak tanımlayarak kapalı da olsa federasyona işaret etmesi, bu zeminde koşullarını zorlamaya devam edeceğinin bir göstergesi.

Erhürman’ın Kıbrıslı Türklerin adanın bütünündeki eşit egemenlik hakkına sahip olduğuna işaret ederken söyledikleriyle de birleştirildiğinde anlaşılan, kısa süre içinde tarafların çözüme giden bir müzakere masası kurması çok kolay olmadığı.

Ancak özellikle Erdoğan’ın mesajlarından, Erhürman’ın duruşundan rahatsızlık duymadığı, aksine tecrübesine vurgu yaparak, O’na çalışma alanı vereceğini de düşünebiliriz.

Bu şüphesiz ki olumlu bir sonuç olur. Yeni bir terminolojiyle her iki toplumun ortak bir noktada buluşabileceği bir müzakere süreci, uluslararası toplumun da detseği ile başlayabilir.

Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB dönem başkanlığı ve seçim süreçleri de düşünüldüğünde, yeni bir müzakere masasının kısa süre içinde kurulması çok olası görünmüyor.

Ama taraflar güven artırıcı önlemler konusunda, her iki toplumun gündelik hayatlarını kolaylaştıracak adımlar konusunda kolaylıkla uzlaşıya varabilir. Bu adımların yaratacağı güven ve olumlu hava, şüphesiz müzakere zemini ve sürecin başlamasına da katkı sağlar.

Verilen mesajlardan anlaşılan bir diğer konu da özellikle iç siyasette gündelik hayata ilişkin atılabilecek adımlar ve iki ülke arasında daha da geliştirilebilecek işbirliklerine odaklanılacağı.

Ne var ki, bugüne kadar iki ülkenin gelişen işbirliklerinden bahsedilirken yaşadığımız tecrübe, maalesef ihalesiz, usulsüz ve sonucu kesinlikle Kıbrıslı Türklerin toplumsal yararına olmayan özelleştirmeler oldu.

O yüzden Tufan Erhürman, Cumhurbaşkanlığı’nın takip edeceği her türlü işbirliği konusunda şeffaf şekilde gelişmeleri paylaşarak toplum desteğinin gücünü almalı.

Çünkü bu süreçte hem iç hem de dış politikada işler çok kolay olmayacaktır.

Bu süreci yönetmek ancak güçlü bir toplumsal destekle mümkün olur.

Şaibeye, iddiaya, bilgi kirliliğine yer vermeden şeffaf ve düzenli birlgilendirmelerle aldığı toplumsal desteği koruyarak müzakerede ve çözüm arayışlarında elini her iki tarafa karşı da güçlü tutabilir.

Özellikle Tufan Erhürman’dan beklenti, daha cesur bir barış dili ve diplomatik tecrübesiyle işleyen bir müzakere masasının kurulması için görünür bir çaba harcamasıdır.

Aldığı oyun çok önemli bir bölümü bunun içindir.

Ama bu alanda gailesi olan her kesimin de elini güçlendirmek için arkasında durması, her koşulda desteğini sürdürmesi elzemdir.

Çünkü kurumasını sağlamak için önce çamaşırları asmak gerekiyor.

Bu yazı toplam 1130 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar