1. YAZARLAR

  2. Tamer Öncül

  3. NİKOS’LA GAVUR DAŞINDA…
Tamer Öncül

Tamer Öncül

NİKOS’LA GAVUR DAŞINDA…

A+A-


Dün sabah, eskilerin deyimiyle “garga mokunu yemeden” acı acı çaldı telefon…
O saatte “hayır” olmaz ya; yataktan fırlayıp koştum telefona… Tanımadığım bir numara… Başındaki koda baktım; Güney’den… Bizim yazar arkadaşlardan biri olabilir diye açtım. “Bosbame re gumbaro?” diye sordu karşıdaki…
“Kala” diye yanıtladım…
Karşıdaki konuştukça konuşur… “Kusura bakmayın ama Rumcam çok zayıftır, sizi de tanıyamadım” diye, sözünü kestim…
-Ah, excuse me… I am Nikos re…
- Hangi Nikos?..
- Hangisi olacak, Anastasiadis olan…
- E günaydın mr. Anastasiadis. Sanırım telefonları karıştırdınız… Akıncıyı arayacaktınız herhalde…
- Yok karıştırmadım… Sen Yenidüzen’de köşe yazarı olan Tamer değil misin?
- Evet benim de… Sabah sabah hayırdır; köşe yazarlarına “Aşklı meşkli” demeç mi vereceksiniz…
- Bak sen da dalga geçen beniminan; demeç falan verecek değilim… Akşamdan beri gözüme uyku girmedi; daha doğrusu o Hayırsız Salı’dan beri… Bir demeç verdik o uçak kaçırma için; o günden beri herkes ‘homofobik deli’ muamelesi yapar bana; sen de dahil…
- Yok yok, yanlış anlama, o demeç aceleye gelmiş olsa da, gayet güzel bir demeçti…
- Aferin benim danışmana!..
- Danışmanınız mı akıl vermişti, öyle demeç veresiniz diye?
- Yok, demeci ben verdim de; o günden sonra kime konuşsam yüzüme acıyarak bakıp; garip el işaretleri yapıp; sırıtırlar… Ben de danışmanlarımdan Yorgo’ya sordum; “yahu, o günden beri beni ciddiye alan yok, Cuma daha da kötü. Malum, Nisan’ın biri… Ben kiminle konuşacam da anlatacam derdimi” diye… o da seni önerdi.”
- İyi etmiş; ben dert babasıyım ya!”
- Pardon?
- Yok, yok iyi etmiş de; danışmanınız nereden bu kanıya varmış merak ettim…
- Birkaç kez Karpaz’da karşılaşıp sohbet etmişiniz… Seni oradan tanıyor… Balıkları bile dinlermişsin. Hatta bir gün bizim şairleri de çağırıp; Eşeklere şiir okumuşsun…
- Delinin halinden, zırdeli anlar demek istemiş yani?
- Kimin halinden, kim anlar demiş?
- Neyse sen kafaya takma; bir atasözüydü söylediğim…
- Nasıl takmayım be gardaş?(o kadar konuşmadan sonra samimi olduk ya dil de Kıbrıslıcaya döndü, haliyle.) Ciddi ciddi bir demeç vereyim derim; herkes birbirinin suratına bakıp kikirdeyerek bana deli muamelesi yapar…
Dün Mustafa’yı aradım; “gel bu Kıbrıs meselesini akşama çözelim” dedim. Daha lafım bitmeden, yanındakine Türkçe bir şeyler söyleyip kahkaha atmaya başladı… Bozulduğumu anlayınca da; “tamam be gumbaro, sen bir alkasetzercik al, yat uyu dinlen de yarın gonuşuruk” dedi… Siz nasıl dersiniz?.. Toşak maytabına aldı beni, anlayacağın…
- Yok yahu, öyle şeyler yapmaz, benim bildiğim Akıncı… Ciddi adamdır…
- Ben da öyle zannederdim başlangıçta… Ama baksana, işi gücü bıraktı, yok Limasol’daki Romanlar; yok hellim… Bir da Gaz çıkardı; fena koktu ortalık…
- Umarım, ona da böyle konuşmamışındır…
- Yok yahu, deli değilim ya… Sen anlayışlı olduğun için söylerim bunları… Ona şöyle konuştum: “sen boş ver böyle ıvır zıvır işleri be Mustafa; akşama gel, Gavur daşında yakalım mangalı; Afrodit’in doğduğu köpüklere bakıp; bir güzel kafaları çekelim; istersen goyarık teyibe Emir Kusturica'nın Çingeneler Zamanı film müziciğini, dalgaların sesiyle dinler içerik… Çok canın çektiyse, bir okkacık da hellim getir; atarık mangala; gel keyfim gel… Ne Maraş isterim, ne de Omorfo… Beytambal galsınlar!.. Ama, sen sen ol, bu GAZ işini gurcalama… Sonra senin da başın yanar; benim da…”
- E ne var bu söylediklerinde de dalga geçer seninle… Bu GAZ işi gerçekten tehlikeli… Gaddafinin, Saddamın başını yedi; şimdi Esad’ınkını yeycek… Olan da gariban insanlara olur hep… Yerin dibine batsın o GAZ da…
- Zaten yerin dibindedir be gumbaro da, uğraşırlar çıkarsınlar üstüne…
- Eyi bok yerler !...
- Pardon?
- Bardonu mardonu yok; bu GAZ işinden vazgeçip; emperyalistlere “Ne GAZ isterik, ne de sizin çözümünüzü” demezsek, 15-20 yıl sonra bu AŞK adası SAVAŞ adasına dönecek; Ortadoğu’dan beter olacak burası… Görmen, şimdiden GAZ’a getirirler ikinizi de kapışasınız diye… Onun için “Dont GAZ, dont WAR; make Love” be annem… Gadalave?
- E ben da onu demeğe çalıştıydım da, anlamadılar beni… Mustafa’yı boş ver, o zaman. Belli o Aşkımıza ihanet edecek; anası çok goflar bu aralar gendini… Benim halimden bir tek sen anlan; hade oyalanma,  yüzünü yıka da çık gel… Yorgo’yu gönderiyorum Ledra’nın oraştan alsın seni… Fazla bir şey istemem… Senin o meşhur çakıstesciklerden getir bir perisgan, yeter… Viskiler benden… Hade, OHİLİ Cumaalar…
Gözünü üstüme dikmiş, merakla sabah sabah kim arar diye bekleyen eşime; “ben Anastasiadisle içmeye gidiyorum, ne zaman dönerim belli değil; sen beni bekleme” dedim; “sabahın köründe Nisan bir şakası çekecek halim yok. Git yüzünü yıka da maurla…” diye tersledi…
“Anastasiadis de öyle dedi zaten, hade ben oyalanmayım; yüzümü yıkayıp çıkayım”dedim; “cık cık” çekip uyumaya devam etti…

Bu yazı toplam 2592 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar