1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. "Nerede Kalmıştık?"
Eralp Adanır

Eralp Adanır

"Nerede Kalmıştık?"

A+A-

 

era-001.jpg

Bu başlığı aslına ben değil, sevgili dostum ve bu toplumun radyoculuğunda, programcılığında ve müzik tarih bilgisiyle bir "mihenk taşı" olan Ogün Erciyas'ın, geçtiğimiz Pazartesi günü Mağusa'da gerçekleşen 3. Anı Konseri (Gürsel Güngör-Gökmen Noyan anısına) sonrasında söylemiş olduğu -ya da mesajlı yorum da diyebiliriz- bir sözdü.

Evet, 1982 yılında "Girne Gelişim Orkestrası" (daha grup denmiyordu) adını almazdan önce "Anafartalar Lisesi Orkestrası" olarak yarışmalara katılıp sahne alırken, bulduğumuz hazır 5 adet t-shirt'ün üzerinde yazan ve nereden çıktığı da pek bizi ilgilendirmeyen "Blue Bombers" ismini, okul etiketinden çıkıp kullanmaya karar vererek, bu isimle ilk konserimizi de 1980 yılında Güzelyurt'ta, Vatan sinemasında gerçekleştirmemizin üzerinden 38 yıl geçmiş...

"Blue Bombers"den Girne Gelişim'e dönüşürken nefesli sazlarla yol alışımızdan dolayı repertuarımız da ona göre şekillenmekte, çoklu grup olarak seçilen şarkılar da ona göre türünü belirlemekteydi. Ama bu grup içerisinde dönemin "Rock, Reggae" gibi akımlarını damarlarında hissedenler de Girne Gelişim'in bir alt kümesi olarak "Gelişim Rock"u da meydana getirerek bu türde de müzik zevkimizi ortaya koymaya başlamıştık. Bu da 1983 ortalarından itibaren birkaç yıllık bir güzel serüvendi bu isimle. Elbette rock-soul-R&B gibi parçaları icra ettiğimiz ve bizlerin müzikal yaşamında bir dönüm noktasız olan, müthiş müzsiyen Tezel esenyel abimizle oluşturduğumuz Cosmic Dance serüvenimizi de unutmadan ve Tezer abimizi de anarak belirtelim.

Bundan 34 yıl sonra ise, işte o "Gelişim Rock"un elemanları, yanlarına günümüzün en müthiş müzisyenlerinden biri olan Hüseyin Kırmızı'yı (Japon) da destek olarak gruba katarak (ki her zaman bizlerin bir can simidi olmuştur), orjinal kadrosuyla sahne aldık.

Bu anıyı sizlerle paylaşmamın ateşleyicisi, yine Ogün dostumun söylediği bir söz oldu o akşam:

"Bu toplumun bugüne kadar yaptığı en iyi şey, Müzik olmuştur..."

Bu sözleri beni gerçekten etkiledi, düşündürdü.

Özellikle '80'li yıllarda müzik yapan, kasetler dolusu besteler üretip Türkiye Müzik sektörünün bile yolunu tutup, kaset ve plak çıkaranlar, burada konserler verip, düğünlerde bile kendi bestesini çalmaktan çekinmek bir yana, çalmayı benimseyen bir müzik ruhu-kültürü-inancı ve hedefi vardı müzisyenlerde.

Çok tatlı ve içten bir rekabetin özellikle bölgeler arasında olması, birbirimizi kırmak-küsmek-kıskanmak bir yana, aksine "gerçek-samimi" dostlukların olduğu bir müzik camiası hüküm sürmekteydi. Ve her bölgenin müzikteki etkilenmesi, vizyonu ve dolayısıyla türleri de kendi içerisinde fark etmeden oluşmaktaydı.  

Bu güzel "farklılığı", "retro night" diyebileceğimiz o gece çok bariz bir şekilde görmek mümkündü. Herkes kendi içinden geleni, inandığı türde şarkıları yorumlarken bu bölgesel etkileşim farklılığı da ortaya bir kez daha çıkmıştı. Tam bir renkli mozaik.

Kolay değil, 34 yıl geçmiş aradan. Kondisiyon "yerlerde", refleks; "ha kezâ", ama ruh; "tavanda" geziyordu. 4 parçalık bir repertuar ve bu konser için yaklaşık toplam 5 saatlik bir çalışmayla, elimize, ayağımıza kramp girmeyişine mutluyuz yine de (haaahaa).

Ruhumuzun derinliklerinde saklı duran ve ilk fırsatta kendini göstermeye can atan o "çılgın halimizin" gün ışığına çıkmasıyla birlikte, yüreğimizde her zaman apayrı yerleri olan müzisyen dostlarımızla aynı sahnede olmak, sahne arkasında geçmiş hatıralara dönerek, göğsümüz sıkışıncaya kadar gülmek, ve konserin sonunda hep birlikte, hep bir ağızdan, hep bir yürekten Acar'ımızla (Acar Akalın) "Güzel Günler Hangi Dağın Ardındadır" şarkısını söylemek, sevinç ve mutluluk göz yaşlarımızın yüreğimize akmasına sebep olandır.

İster Rock ister Caz, isterse folk yapılsın o akşam, günün sonunda hepimiz bir ağızdan, bir yürekten, bir parçayı seslendirip çalabiliyorsak, bu işte, sevgili Ogün Erciyas'ın dediği gibi, "Bu toplumun bugüne kadar yaptığı en iyi şey, Müzik olmuştur." sözlerinin kantılayıcısıydı.

Sevgili Gürsel Güngör dostumuzu ve Gökmen Noyan ağabeyimizi hüzünle değil, eminim tıpkı onların da isteyeceği gibi mutlulukla, sevinçle, heyecanla bir müzik yolculuğu içerisinde andık. Ve onların ruhları bizleri bir kez daha birleştirici ve bu geçmişe yolculuğumuzu gerçekleştirmemizde bir ışık olmuştur. Onlara da böylesi bir etkinlik yakışırdı.

Evet, "nerede kalmıştık?" sorusuyla, öyle gösteriyor ki bizim bu çalışmamız bir 34 yıl daha beklemeyecektir...

Organizasyonda emeği geçen tüm dostları ayakta selamlıyorum...

 

Bu yazı toplam 3298 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar