1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Ne tek bir kapı, ne de pencere
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Ne tek bir kapı, ne de pencere

A+A-

Doğru mu, yanlış mı bilmiyorum ama bir sahamızda çim niyetine ektikleri tohumdan semizotu çıkmış.
Çok güldüm!

Aklıma hemen şimdiki siyaset geldi.
“İki ayrı devlet” diye serptiler tohumu…
Topraktan yandaş kayırmacılığı bitti.

Yetmedi, sahte diplomalar filizlendi; boy boy, öbek öbek.
Örgüt başkanı mı istersiniz, özel kalem mi?

Hile çıktı!
Yolsuzluk çıktı ihalelerde!
Milyon Eurolar…

“Tanınma” dediler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde kurdelesi kesilen büyükelçilikler çıktı ortaya…

Şimdi hem ayrı devlet sayıklamaları var, hem de “size Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alacağım” lafları!
Hani sen ayrılacaktın?

Niye demiyorsun ya, “neyine yetmez KKTC kimliği…”

Demez tabii…

O kimliklerin de hesapsız, kitapsız dağıtıldığı gerçeği çıktı…
Hepsi çıktı da bir “nüfus” çıkamadı ortaya…

Semiz tarlasında semiren hatırlı bir kitlenin, sırtını yoksullara yaslamış hilebazların savaş çığırtkanlığı fışkırdı topraktan…

***

İnsan kimi zaman düşüncelere dalıyor.

Biz “Cumhurbaşkanı” ya da Kıbrıslı Türkleri dünyada temsil edecek lider mi seçiyoruz?
Yoksa Türkiye’yle müzakereci mi?

“Türkiye’ye nasıl anlatacak?” diyorlar.

Bundan öncekiler nasıl anlatmışsa, öyle…
Sana ne?

Hem bu seçim burada, adada, kuzey Kıbrıs'ta, farkında değiller mi acaba?

***

Bu soruyu soranlar kayıtsız şartsız “evet efendim, olur efendim” diyor ya…
“Başbakan kim olsun, efendim?”
“Parti başkanı kimi seçelim.”
“Biz Faiz beyi seçmiştik ama madem uygun görmediniz, Ünal abi efendim…”
“Dışişleri Bakanı’nı hemen değiştiriyoruz efendim…”

Böyle anlatıyor kendileri...

***

Bir de sustukları var tabii…

Kumarhane yasaları, gece kulübü izinleri, tabanca ruhsatları, yandaş partizan istihdamları gibi…

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin “tapusu” da ellerinde sanki…
Kendileri yoksa batacak koca devlet...

Neyse…

Büyük bir “cehalet” karşısında, “Garanti ve İttifak Anlaşması”nın içeriğini öğreniyor toplum sayelerinde...
Satır satır hem de…

***

Bülent Kanol hocamız çok güzel anlattı...
“…Bir UBP vekili Erhürman kazanırsa kaos olur demiş. Biraz zaman ayırıp bunu neden söylediğini ve ne demek istediğini anlamaya çalışalım… Ben şöyle anladım: Bizim kurduğumuz mafyatik düzene çomak sokmaya kalkarsa sistem tekleyebilir… Vatan, millet, yerli, milli, egemen, eşit deyip yürüttüğümüz tıkır tıkır çalışan rüşvet, yolsuzluk, yandaş kayırmacılığı, rant üleşimi bir ihtimal sekteye uğrayabilir…”

Asıl mesele bu!

***

İnsan kimi zaman düşüncelere dalıyor dedim ya…Cumhurbaşkanı adayları var ama…
Yan yana izleyemiyoruz.
Kendi adayını gizleyen bir hareket…

Bir yabancı gelse memlekete, birkaç gün medyaya göz atsa, sanacak ki seçimde yarışan bir Tufan Erhürman var.

Bir de Hasan Taçoy, Erhan Arıklı, Arif Salih…
Tatar yok!

Gazeteci dostum Ulaş Barış’ın tabiriyle... “Sağ cenah Tatar’dan umudu kesince Taçoy’u cepheye sürdü…”

Madem ki bu kadar “kritik” süreç…
“Seçim” bu kadar yaşamsal…
“Dava” kutsal…

Keşke cesaretleri olsa da her akşam, farklı kanallarda “Erhürman–Tatar” tartışmalarını dinleyebilsek…
Anlayabilsek…
Sorgulayabilsek...
Düşünebilsek...

Televizyon ekranında görünme cesareti olmayan bir insandan, bizi dünyada temsil edecek lider yaratmaya çalışıyorlar…

Peh!
Beş yılda ne tek bir kapı, ne de pencere açılır böylece…
Çim niyetine semiz otu çıkar, enginar yerine kabak...

Bu yazı toplam 1105 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar