1. YAZARLAR

  2. Serhat İncirli

  3. Metsola’nın “Kıbrıs” ziyareti!
Serhat İncirli

Serhat İncirli

Metsola’nın “Kıbrıs” ziyareti!

A+A-

Bizler kendi bölgemizde, ülkemizde, KKTC’de, kimisine göre “işgal altındaki topraklarda” falan, yeni hatta ilk kadın (parti) liderimiz Dr. Sıla Usar İncirli’nin heyecanı ile uğraşırken; Avrupa Birliği’nin (AB) hatta belki de Dünya’nın en etkili kadın siyasi figürlerinden biri Kıbrıs’taydı!

-*-*-

Kıbrıs?
Güney taraf canım!
Resmi adıyla Kıbrıs Cumhuriyeti!
Turkish propaganda diyor ki; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi!
Dedem da derdi, “Obir taraf!”
Tam Türkçesi, “Öteki taraf”tır sanırım!

-*-*-

Neyse!
Kıbrıs Cumhurbaşkanı – Rum lider – Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodoulides, Pazartesi günü, Avrupa Parlamentosu Başkanı Roberta Metsola'yı “Lefkoşa’da” ağırladı!
Güney Lefkoşa!

-*-*-

Metsola, Kuzey Lefkoşa’ya geçmedi!
Uzaktan bakmıştır!
Hatta isterse birkaç metreden de bakabilir!
Ama geçmez!

-*-*-

“Keşke geçse” diyesim var ama bir yandan da “iyi ki geçmiyor” falanlardayım yani!
Çünkü düşünün, Tufan başkanımız “yabancı bir liderin, siyasetçinin olası ziyaretinde (inşallah bir gün olur), mutlaka külliyeyi kullanır…”

-*-*-

Hala inat ve ısrarla diyorum ki, külliye, toplumumuzun yüz akı değil, yüz karasıdır!
Neden?
Canlarım benim, hastanesi – okulu olmayan “bizim taraf”ta; külliyenin varlığı, özellikle Batı medeniyetlerine göre “no ayran but we go to do shit with horse”tur!

-*-*-

Hatta bu meseleye değinmişken, şunları da yazalım istedim… 
Yabancılar daha iyi anlasın!

-*-*-

“Ayranı yok içmeye atla gider sıçmaya”…
Yapay zeka diyor ki “kelime kelime çevirisi” şöyledir:
"He doesn’t have ayran to drink, but he rides a horse to go poop."

-*-*-

İngiliz bunu anlamayabilir!
Metsola da anlamaz!
Hristodulidis’i bilemem ama aslında anlatılmak istenen şudur:
"He can’t afford a simple drink, yet he shows off by riding a horse for trivial things."

-*-*-

Nedir anlatılan külliye ile?
İmkânı olmayan birinin gereksiz gösteriş yapması!
Yani okul yok, hastane yok, ilaç falan da yok, sahte diploma çok!
Ve bir de külliye!

-*-*-

“Champagne taste on a beer budget.” (Şampanya zevki, bira bütçesi)…

-*-*-

Yani kesinlikle itibarlı bir şey değil!
Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Haaa gösterişi seviyor muyuz?
Çooook!

-*-*-

Amaaaan, İngilizce meselesini geçelim; “belki umurunuzdadır” diyerekten konumuza devam edelim… 

-*-*-

Biliyorsunuz, bilmiyorsunuz, umursuyorsunuz veya umursamıyorsunuz ama “Kıbrıs”; 1 Ocak 2026’dan itibaren AB Dönem Başkanlığı yapmaya başlayacak!

-*-*-

Daha önce de “Başkanlık” yaptı değil mi?
Evet yaptı!

-*-*-

Yani, demek istiyorum ki bir değişiklik olmasını bekliyor muyuz?

-*-*-

Kestirmek zor!

-*-*-

Ancak Hristodoulides ve Metsola’nın verdiği mesajlar içerisinden seçtiklerimiz, bence dikkatlice değerlendirilmeli…

-*-*-

Metsola dedi ki, “Türkiye, AB aday ülkesidir…”

-*-*-

Başka ne dedi?
“Kıbrıs sorunu, Kıbrıs’ın sorunu değildir… Kıbrıs sorunu, ortak bir Avrupa meselesidir…”

-*-*-

Bir de “… Kıbrıs Avrupa’ya güvenebilir…” dedi!
Tabii ki “Kıbrıs Cumhuriyeti”nden söz etti!
Kıbrıs, hangi açıdan Avrupa’ya güvenebilir?
Her halde, güvenlik, finans falan olmalı diye düşünüyorum!

-*-*-

“Biz” bu “güven” meselesinin kapsama alanında mıyız?
Bizim kim olduğumuz net değil ki!
Kıbrıs Türk Toplumu!
Kıbrıs Türk halkı!
Kıbrıs Türkü!
AB Vatandaşı Kıbrıslı Türkler!
Her neysek!

-*-*-

Tekrar etmek gibi olmasın ama Metsola’nın, “Kıbrıs sorunu diye bir sorun yoktur; ortak bir Avrupa sorunu vardır” demiş olması bence çok önemli!

-*-*-

Haaa olası çözümün modeli mi?
Çok üzgünüm be Ersin abi; beş sene senin dediğin o şeyden hiç söz etmedi!
Yani, “Egemen eşit iki devlete dayalı…” falan diye başlayan her hangi bir cümle kullanmadı… 

-*-*-

Ne dedi?
BM kararlarına uygun… 
Tek egemenliği olan bir Avrupa devleti…
İki toplumlu, iki bölgeli…
Federasyon… 

-*-*-

Ve Hristodulidis’e döndü, “her zaman bu konuda yanınızdayız!”… 

-*-*-

Nikos başkan ne dedi?
“Mümkün olan en kısa sürede Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için masaya oturmaya hazırım…”

591711548-871570042187856-6403467122028307097-n.jpg


Yürüyüş notları… 

Yürüyüşler devam…
Bisiklet şimdilik zor… 
Hava soğudu, rüzgar geçirmeyen kılık kıyafet almam lazım; Black Friday’de geçiş kapısı işkencesini bile bile yaşamak istemedim doğrusu ve gidemedim ama herhalde gider o “üstünüze yapışan” velesbitçi urubalarından ben de alırım!

-*-*-

Çok kilo vermiş olabilirim ama hala “şişko” sınıfındayım ve şişman birine o tip urubalar hiç gitmez diye düşünmekteyim!

-*-*-

Demek ki neymiş, eskiden “şişko” değilmişim!
Çok daha ötesi!
Obez mi desem, fil mi bilemedim!

-*-*-

Bu arada belirteyim, merak edenler vardır, 110 artı eksi 2 kilolardayım!
Ama 150 artı eksi beşlerden geldim!

-*-*-

Neyse!
Bol eşofman falan neyimize yetmez!
Göğse de okunmuş Yenidüzen koyar, rüzgarı keserim!

-*-*-

Okunmuş Yenidüzen!
Sevdim bu lafı!
Okunmuş su gibi!
Kutsal!

-*-*-

Evet, ne diyordum, yürüyüşler devam…
Enfes bir kulaklığım var; yürürken her şeyi dinliyorum… 
Hatta son zamanlarda en büyük keyfim, “sesli kitap”lar… 
Saçma sapan konularda bile olabilir!
Vakit daha hızlı geçiyor, mesafe kısalıyor!

-*-*-

Konsantre olup dinleyebildiğimde hiç de fena değil!
En basit – bir saatlik yürüyüşte, 15 – 20 dakikalık kitap özetleri, dört kitap edebiliyor!

-*-*-

Ya da son keyfim, “Anadolu Rock” tarzında, Neşet babanın nesi yapılmışsa!
Tavsiyemdir!

-*-*-

Hala konuya giremedim!

-*-*-

Şey diyecektim…
Son günlerde üç şey sürekli gözüme takılıyor…
Birincisi Lefkoşa ve Gönyeli trafiği!
Belirli saatlerde “kilit”…
Allah kimseyi düşürmesin!

-*-*-

Güney’e geçebilenler için “antrenman” nitelikli trafik keşmekeşi şeklinde de algılamak yanlış olmaz!
Ama Güney’e geçemeyenlerin şu anda yüzde 80’lik nüfusumuzu oluşturduğu “saptamam” da “ikinci yürüyüş gözlemim” olsun!

-*-*-

Gelelim üçüncüsüne…
En çok çalışan iş yerleri nereleri?

-*-*-

Kasaplar mı?
Hayır!
Ahali et alamıyor!

-*-*-

Supermarketler?
Eh!
Fena değil!
Kalabalık çok ama bir almada 8 somun ekmek alan çok sayıda Asyalı görmek bence üzücü!

-*-*-

Peki nereleridir en çok çalışan yerler?
İş yeri olarak kesinlikle “bet ofisler!”…

-*-*-

(Ticari düşünmezsek de camiler!
Hele Cuma öğleyin!
Geç Gönyeli’den geçebiliyorsan!
Yani camimizi bitti açalım gayrı!
Bu arada imam buldunuz umarım, değilse talibim, ciddiyim, yemin ederim, vallahi billahi)… 

-*-*-

Pazartesi akşamüzeri, Fenerbahçe’nin, kendi evinde, Galatasaray ile berabere kalmış olmasını kutlamazdan birkaç saat önce, Gönyeli’deki tüm bet ofislerde, sanırsınız ki “bedava altın bilezik dağıtılıyordu”… 

-*-*-

Ve bet ofislerde – bete gelenlerin tamamı – işçi, emekçi insanlar!
Yüzde yüz erkek!
Görüntü mutsuz!
Gülerek giren yok!
Acı!
Ama gerçek!

Bu yazı toplam 1477 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar