Memleketi şapa oturttunuz, bırakıp gidin artık!
Bilenlere sorduk!
Şap Hastalığı nedir?
“Sığır, keçi ve koyun gibi çift toynaklı hayvanları etkileyen, viral ve son derece bulaşıcı bir hastalıktır” dendi!
-*-*-
Ağız, dil, dudak, meme ve tırnaklarda yaralar, yüksek ateş, salya akıntısı, iştahsızlık, topallama ve süt veriminde azalma görülür.
Belirtileri de bunlarmış!
-*-*-
Peki bulaşıcı mı?
Eğer hasta olan hayvana temas edilirse bulaşır!
Havadan da bulaşabilir!
Aynı yerden yem yiyen, aynı yalaktan su içen hayvana da bulaşır!
-*-*-
Peki insana etkisi var mı?
Bir veteriner dedi ki, “evet”, öteki dedi ki “insana bulaşmaz”…
Bir üçüncüsü, “insanın hayvanla direkt teması olmazsa bulaşmaz…”
-*-*-
Peki etini yer miyiz?
Yenmemeli!
-*-*-
Kısacası, “pişirince virüs ölür” dense de, “şaplı – yaralı – hasta bir hayvan etini kimse tüketmez!
Tüketmemeli!
-*-*-
Kısacası bu ülkede, “şap”ın gerçek anlamda hastalığı bir yana; doğru giden hiçbir şey kalmadı!
-*-*-
Şapa oturmuş durumdayız kısacası!
-*-*-
Çaresi var mı şapa oturmanın?
Yani her türlü planın, her işin “ters” gitmesine çare var mı?
-*-*-
Çareler vardır!
Ama en önemlisi, mevcut hükümetin artık gerçekten üzgünüm ama defolup gitmesi gerekmektedir!
-*-*-
Utanmayı da attılar bu arada!
Çalışma ve sosyal Güvenlik Bakanı ile bu ülkede kendi seçmeninin dah, oy vermediği ve vekil seçmediği Dışişleri Bakanı, halkın yüzde 65 oyla onay verdiği Cumhurbaşkanı ile uğraşmaktan da geri durmuyor!
Bırakıp gitseniz artık!
Lütfen yani!
-*-*-
Hadi Dışişleri Bakanı’nı anladık, O’nun misyonu, mevcut salya – hırsızlık – rüşvetle dop dolu ve aynı zamanda sahte düzenin sürdürülmesi de, asgari ücretle ilgilenmesi gereken, bakanlığını saran insan kaçakçılığı skandallarını temizlemesi gereken bakana ne oluyor?
Herkes çaldığını geri verirse memleket kurtulur
Ülkedeki en büyük sorun bence “bozulma”dır!
Her anlamda bozulduk!
Koktu!
-*-*-
Ülke, ülkeyi sevmeyen ve soymaktan başka derdi olmayanlarla dolu!
-*-*-
Ne yazık ki son dönemde bazı kişiler “itirafçı” oldu ve bazılarımız da bu itirafçıları, çekinmeseler “Peygamber” ilan edecekler!
-*-*-
Neden?
Çünkü iki sene önce yasa tadil edilmiş ve artık rüşvet veren ya da alan, “polise yakalanmadan” itirafçı olursa, yargılanmıyormuş!
Tabii ki “alan” aynı zamanda aldığını iade edecekmiş!
-*-*-
Peki, kim, ne kadar rüşvet aldı?
Bu işi belgeyle mi yaptılar ki “inanıyoruz”?
-*-*-
Her itirafçı, dürüstlük sembolü müdür?
-*-*-
Üstelik bunca yıldır rüşvetten memleketin anasını ağlatan biri, şimdi “itirafçı” olduğunda, “Hz.” unvanı mı almalı?
-*-*-
Ne mi yapmak lazım?
Aslında mesele çok basit!
Başlıkta dediğimiz gibi, “Herkes çaldığını geri verirse memleket kurtulur”…
-*-*-
Ülkede ekonomik kriz vardır ve ne yazık ki bazı kişilerin “yargılanması” sürecinde daha doğrusu “yargılanması öncesi yaşanan süreçte” ciddi adaletsizlikler olduğu iddiaları da söz konusudur!
Yani hem yoksulluk – gelir uçurumu hem de adaletsizlik söz konusudur!
-*-*-
Örneğin, bazı kişilerin özellikle yargı öncesi veya duruşma öncesi gördüğü muamele ile bazı kişilerin gördüğü muamele çok farklı olabilmektedir!
-*-*-
Ülkede nüfus bilinmemektedir; haliyle her türlü “hesaplama” kıçtan uydurmadan öteye geçememektedir!
-*-*-
Yolsuzluk, usulsüzlük, torpil, haksız kazanç ve kamu malının kötüye kullanılması veya kamu kaynaklarının hoyratça harcanması gibi açık “suçlar” veya “suistimaller” söz konusudur!
-*-*-
Haliyle, eğer bu kişiler bir şekilde saptanır, itirafçı olur ve haksız yere aldığı, çaldığı, sömürdüğü şeyi geri vermesi sağlanırsa; devletin kaynakları yerine gelir, halkın emeği boşa gitmez, toplumsal düzen ve güven yeniden sağlanır.
-*-*-
Siyasetçilere, bürokratlara ve ülke genelinde her şekilde güç sahibi olmuş herkese güven azalmış hatta tükenmiştir…
-*-*-
Memleketin kurtuluşu bir yandan mucizelere dayanmakta ; öte yandan da yukarıda belirttiğim gibi – ki bu da bir mucizeyi gerektirebilir - dürüstlükte, adalette ve kul hakkı yememekte yatmaktadır!
-*-*-
Elyeliler da der ki; “koktu olan, her yer koktu! Boşuna yazan!”
Kısır döngü
Kısır döngü, bir durumun kendi kendini besleyerek sürekli tekrarlanması ve bu tekrar yüzünden sorunun çözülememesi anlamına gelir.
Yani sonuç, tekrar sebep olur.
-*-*-
Avustralya’nın Sydney kentindeki plajda yaşananlara bakalım…
-*-*-
Cihatçı olduğu iddia edilen baba ve oğul, bayram kutlayan Yahudilere kurşun yağdırdı!
En az 15 kişi öldü, 40’tan fazla yaralı var!
-*-*-
Neden?
Gazze’nin intikamını mı aldılar şimdi?
Yoksa, Netanyahu katilinin Gazze’de daha rahat katliamlarını sürdürmesine mi sebep oldular?
-*-*-
Haaa Netanyahu öldürmeye devam edecek!
Yarın, başka iki veya dört Cihatçı, başka bir ülkede, yine Yahudileri hedef alacak!
-*-*-
Sorun çözülecek mi böylece?
Hayır!
-*-*-
Ne mi yapmak lazım?
Öldürmekten vazgeçip, insanca ve kardeşçe yaşayabilmeyi başarmak!
-*-*-
Mümkün mü?
Çok zor ama imkansız da değil!
-*-*-
Kıbrıs’ta daha kolaydır mesela!
İki tarafın faşistlerine inat, çözümü daha çok istemek ve “düşmanlık kısır döngüsünün bizi bir yere götürmeyeceğini iyice anlamak” önemlidir diye düşünüyorum!








