LEKE
Ayın, oyun işleri…
Yap, boz...
Yaz, çiz…
Al, sat!
Partizanlığı da yüzlerine, gözlerine bulaştırdılar.
Bir boya gibi değil artık; deriye işlemiş bir leke gibi.
Hayret!
En iyi becerdikleri buydu oysa (!)
İyice çaptan düştüler...
***
Tatar’ın sırtını yasladığı “hükümet” bu!
Kurduğu, bozduğu…
Yine bozduğu, bozulduğu…
Ortak olduğu…
Tabanca iznine de ortak, T iznine de…
Noter iznine de ortak, yurttaşlık belgesine de... Nefesine de ortak, küfrüne de...
***
Seçim yasaklarına saatler kala alınan kararlar öyle bir anda mı çıkabilir mi?
Günlerce, gecelerce planlanıyor hepsi.
“Hoop” diye olur mu hiç?
Listeler var, isimler var, avantalar var!
Sıra sıra…
Dizi dizi…
Sayfa sayfa...
Bu suyun yolu “Külliye”den geçmeden akabilir mi hiç?
Her kararın bir hazırlığı, her imzanın bir pazarlığı var.
Aracısı, hesabı, karşılığı var.
228 sayfalık “Resmi Gazete” bu!
Öyle tek yaprak değil…
Kim bilir kaç gün, kaç gece kafa kafaya verdiler.
Nasıl da yarıştık yandaşlık, karıştı ortalık...
Bin beş yüz kişiye taşıma izni verilecek de kimseler bilmeyecek mi en tepede?
Mümkün mü?
***
Tatar’ın hükümeti bu…
Üstel’den çok daha fazla…
UBP kongresi Faiz Bey’i seçmişti hani; yine Tatar değil miydi, görevi Üstel’e devreden?
Tahsin Bey bakan yapılmamıştı; Ersin Bey değil miydi, telaşla Saray’a çağıran?
Ne kadar hile varsa, ne kadar hurda…
Ya susarak onayladı, ya coşarak sahiplendi.
Peki şimdi bu telaş niye?
***
“Beni alkışlamadınız” diyor gençlere…
Dinlese gençlerin sözünü, kaygısını, hasretini…
Meselenin alkışın çok ötesinde olduğunu görecek.
"Siyaset” diye yinelediği tekerlemenin hiçbir gence, hiçbir gelecek önermediğini anlayacak, yalnızca alkışa odaklanmasa…
Bunca yozluğun, yandaşlığın, menfaat ortaklığının, o gençlerin "göç bileti"ne dönüştüğünü görecek, alkışı değil, duyguyu anlasa...
***
Ne oldu sahi “tabanca” izinleri?
Altı yüz müydü?
O kadar insan nereden öğrendi silah kullanmayı, nasıl, ne zaman ehliyet sahibi oldu acaba?
Hem bu kadar tabanca varsa, neresi burası, hangi ülke?
Şimdinin çocukları bilmez belki, bir zamanlar, polisler de tabanca taşımazdı bu ülkede...
Hani güvendeydik?
Ne oldu o yaldızlı sözcüklere...
***
Ayın, oyun işleri…
Yap, boz…
Yaz, çiz...
Kap, kaç...
Partizanlığı da yüzlerine gözlerine bulaştırdılar sonunda…
Bir boya gibi değil artık; deriye işlemiş bir leke gibi.







