Türkiye için anahtar: Demokrasi, özgürlükler ve Kıbrıs
- Brüksel -
Avrupa Konseyi’nin “genişleme” başlıklı toplantısında Türkiye ve Kıbrıs yine dosyanın en kritik başlıklarından biriydi.
Bu tür metinleri yıllardır okuyoruz.
Uzun, diplomatik ve çoğu zaman yorucu.
Avrupa Birliği Konseyi Genişlemeye İlişkin Dönem Başkanlığı Sonuçları’nda Türkiye’ye verilen mesaj son derece net:
Kapı kapalı değil; anahtar demokrasi, özgürlükler ve Kıbrıs.
***
Türkiye hâlâ aday ülke.
Bu tekrar ediliyor, altı çiziliyor.
“Türkiye aday ülke statüsünü ve pek çok alanda Avrupa Birliği için kilit ortak olma niteliğini korumaktadır” giriş cümlesi bu nedenle önemli.
Ama hemen ardından gelen değerlendirme tabloyu özetliyor: Katılım müzakereleri fiilen durmuş durumda. Yeni bir fasıl yok, kapanan bir başlık yok.
Yani süreç askıda değil; bilinçli biçimde dondurulmuş halde.
Bu donmanın nedeni elbette belirsiz değil.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında yaşanan gerileme artık “endişe” diliyle geçiştirilmiyor. Yargı bağımsızlığına yönelik sistematik müdahaleler, ifade özgürlüğünün daralması, seçilmiş siyasetçilere, muhalefet temsilcilerine, gazetecilere ve sivil toplum aktörlerine yönelik baskılar açık biçimde kayda geçiriliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın adının özellikle anılması dikkat çekici...
Bu, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye dönük uyarı dilinde bir eşik.
***
Ama mesele yalnızca iç siyaset değil.
Dış politika başlığı açıldığında dosya dönüp dolaşıp yine Kıbrıs’a geliyor.
Avrupa Birliği, Türkiye ile ilişkilerde “kademeli, orantılı ve geri döndürülebilir” bir işbirliğinden söz ediyor. Göç, ekonomi, güvenlik, bölgesel istikrar… Hepsi masada.
Ancak bu başlıkların ilerleyebilmesi için bir şart net biçimde ortaya konuyor: Kıbrıs’ta çözüm sürecinde ilerleme.
Bu metinde Kıbrıs bir dipnot değil.
Merkezde duruyor.
Ancak burada kastedilen “çözüm”, muğlak bir temenni değil.
Avrupa Birliği, açık biçimde Birleşmiş Milletler parametrelerine işaret ediyor...
İki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir federal çözüm; tek egemenlik, tek uluslararası kimlik ve tek vatandaşlık temelinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla uyumlu bir yapı.
Türkiye’den Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilişkileri normalleştirmesi, bu çerçevede yükümlülüklerini yerine getirmesi ve BM Güvenlik Konseyi kararlarına uyması açıkça isteniyor. Maraş konusunda atılan tek taraflı adımlar sert biçimde kınanıyor ve geri dönüş çağrısı yineleniyor.
Doğu Akdeniz’de istikrar isteyen bir Avrupa için Kıbrıs, hâlâ kilit dosya.
Türkiye ile “yeni sayfa” söyleminin ön koşulu bu dosyanın, BM zemini üzerinde kapanması.
***
Bu tablo, Kıbrıslı Türkler açısından tanıdık ama rahatsız edici bir gerçekliği bir kez daha hatırlatıyor.
Herkes Kıbrıs’tan söz ediyor.
Ama Kıbrıslı Türkler, Avrupa masasında yine yok.
Avrupa Birliği, Kıbrıs'ta çözüm olmadan Türkiye ile ileri gitmeyeceğini söylüyor.
Türkiye ise çözümsüzlüğü bir siyasi pazarlık unsuru olarak elinde tutuyor.
Bu pazarlık, bizim hayatlarımız üzerinden yürüyor.
Arada kalan yine bizler…
Görünmezleşen, sesi başkaları tarafından tercüme edilen, iradesi başlıkların arasına sıkışan bizler…
***
Avrupa Birliği, Türkiye'ye kapıyı kapatmıyor.
Ama anahtarı da saklamıyor.
Demokrasi.
Özgürlükler.
Kıbrıs.
Bu üç başlık, Türkiye’nin önündeki kapının kilidi olmaya devam ediyor.
Ne eksik, ne fazla.
Soru artık şurada duruyor:
Bu anahtarı kullanacak siyasi irade kimde?







