1. YAZARLAR

  2. Uzm. Nilsu Atıcı

  3. Kültür ve cinsellik
Uzm. Nilsu Atıcı

Uzm. Nilsu Atıcı

YENİDÜZEN PAZAR YAZILARI

Kültür ve cinsellik

A+A-

Cinsellik, insan olmanın en temel ve evrensel deneyimlerinden biridir. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre cinsellik; kişinin hayatı süresince insan olmanın esas bir özelliği olduğunu ve cinsel rolleri, cinsel kimliği, cinsel yönelimi, üremeyi içermekle birlikte duygusal, sosyal, psikolojik, etik ve kültürel boyutları da kapsayan bir kavramdır. Yani doğuştan gelen fizyolojik bir işlev olmaktan çok daha fazlasıdır. Yaşadığımız coğrafyaya, içinde büyüdüğümüz aileye, toplumsal değerlerimize ve öğrendiğimiz davranış kalıplarına göre şekillenir. Bu nedenle cinsellik evrensel olsa da yaşanma biçimleri kültüreldir.

UNFPA’ya göre kültür, toplumların kimliğinin ayrılmaz bir parçası olup insanların bedenlerini nasıl algıladıklarını, yakın ilişkilerini nasıl kurduklarını ve cinselliği nasıl ifade ettiklerini doğrudan etkiler. Tam da bu yüzden bazı toplumlarda cinsellik rahatlıkla konuşulurken bazı toplumlarda hala tabu olarak görülür. Bazı kültürlerde de cinsel eğitim erken yaşta başlarken bazı kültürlerde çocukların ve gençlerin bu konudaki bilgiye erişimi kısıtlanır. Bu kültürel farklılıklar, bireylerin cinsel sağlık ve beden farkındalığını, ilişkilerindeki güç dengesini belirleyen önemli unsurlardır.

Batı toplumlarının önemli bir kısmında cinsellik bireysel özgürlük ve ifade temelinde değerlendirilir. Kuzey Avrupa ülkelerinde bu yaklaşım daha da belirgindir. İsveç, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde cinsel sağlık bir insan hakkı olarak görülür ve UNICEF ile Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği çerçeve doğrultusunda cinsel eğitim, okul müfredatına erken yaşlardan itibaren dahil edilir. Bu ülkelerde verilen cinsel eğitim yalnızca üreme biyolojisini öğretmez. Sınırlar, onay, beden güvenliği, cinsiyet eşitliği ve sağlıklı ilişkiler gibi konuları da kapsar. Yapılan araştırmalar, kapsamlı cinsel eğitimin erken yaşta verilmesinin bireyleri riskli davranışlardan koruduğunu, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları azalttığını ve erken gebelik oranlarını düşürdüğünü gösteriyor. Bu nedenle Kuzey Avrupa’da cinsellik konuşulabilir, öğrenilebilir ve yaşanabilir bir insani deneyimidir. Batı’nın bu yaklaşımı elbette ‘sınırsız özgürlük’ anlamına gelmez. Aksine, onay kavramını merkeze alan ve bireyin fiziksel – psikolojik bütünlüğünü korumayı amaçlayan etik bir temele dayanır. Bu bakış açısı, cinselliğin tabu değil iletişimle şekillenen bir değer olduğunu vurgular.

Doğu toplumlarının önemli bir kısmında ise cinsellik daha çok aile, namus ve toplumsal saygınlık ekseninde değerlendirilir. Cinsellik çoğu zaman ‘konuşulmaması gereken’, hatta bazen ‘tehlikeli’ görülen bir konu olarak aktarılır. Aile içinde cinselliğe yönelik sağlıklı iletişim kurulamadığında gençlerin doğru bilgiye erişimi kısıtlanır ve bilgi açlığı çoğunlukla akran grupları, sosyal medya veya yanlış kaynaklarla doldurulur. Bu yaklaşım bireylerin beden farkındalığını da doğrudan etkiler. Çocukken kendi bedenine dair sorularına yanıt alamayan, ergenliğe dair süreçleri utanma veya korku çerçevesinde öğrenen bireyler, yetişkinlikte sınır çizmekte, onayı ifade etmekte veya cinsel sağlık hizmetlerine başvurmakta zorlanabilir. Kadınların cinselliği, daha fazla kontrol edilen bir alan olarak görülürken, erkeklere yönelik beklentiler çoğu zaman ‘her zaman istekli olmak’ gibi toplumsal baskıları içerir.

Birleşmiş Milletleler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Birimi’ne göre cinsiyet rolleri, cinselliğin yaşanma biçimini şekillendiren güçlü kültürel faktörlerden biridir. Her toplumun cinselliği kendine özgü şekilde tanımlaması, bireysel deneyimi etkiler.  Aile içi iletişim, yetiştirilme tarzı, dini ve kültürel normların bireyin bedenine, arzularına ve sınırlarına dair farkındalığı belirler. Açık iletişimin desteklendiği ailelerde yetişen bireyler, genellikle beden farkındalığı yüksek, duygularını daha rahat ifade eden, onay kavramını benimsemiş, sağlıklı ilişki kurabilen kişiler olurlar. Buna karşın cinselliğin yasaklandığı, ayıplandığı ya da utançla öğretildiği aile ortamları suçluluk, korku, bilgisizlik ve sağlıksız ilişki dinamiklerini beraberinde getirebilir. Bu nedenle UNICEF, aile içi iletişimin çocuk ve gençlerin cinsel sağlık gelişiminde önemli bir koruyucu faktör olduğunun altını çizer. Her kültür kendi içinde bazı yanlış inanışları barındır. ‘Cinsellik konuşulursa teşvik edilir’, ‘kız çocukları mahcup olmalıdır’, ‘erkekler her zaman isteklidir’, ‘kadın için cinsellik ikinci plandadır’ gibi söylemler bireylerin kendi bedenlerini anlamalarını ve sağlıklı bir cinsel yaşam geliştirmelerini baltalayan inanışlardır. UNESCO’nun kapsamlı cinsel eğitim modeli, cinselliğin sadece biyoloji değil haklar, duygular, ilişkiler ve iyi oluş haliyle ilgili olduğunu vurgular. Bu model, kültürel farklılıklara saygı duyarken bireylerin insan haklarına evrensel standart çerçevesinde sahip olması gerektiğini savunur. Cinsellik evrensel bir insani deneyimdir. Kültürler, dinler, diller, ekonomik koşullar veya coğrafyalar farklı olsa da haklar evrenseldir. Onay, mahremiyet, eşitlik, bilgiye erişim, beden bütünlüğü ve şiddetten korunma gibi haklar tüm insanlar için geçerlidir. Bu nedenle kültürel çeşitliliği anlamak, bireyleri yargılamak için değil ön yargıları azaltmak ve daha kapsayıcı bir toplum inşa etmek için gereklidir. Çünkü kültür yalnızca geçmişi yansıtmaz, geleceği de şekillendirir.

Bugün dünya daha çok çeşitleniyor, kültürler birbirinden daha hızlı etkileniyor. Ancak cinsellik hala birçok toplumda konuşulmaktan çekinilen bir konu olarak kalıyor. Oysa cinselliği konuşmak ‘kültüre aykırı’ değil, sağlığa, haklara ve insan onuruna uygun bir yaklaşımın gereğidir. Cinselliğin tabu olduğu yerlerde yanlış bilgiler artar. Yanlış bilgilerin arttığı yerlerde ise şiddet, eşitsizlik, riskli davranışlar yükselir. Bu nedenle cinselliği kültürel perspektifle ele almak hem bireyin iyi oluşu hem de toplumun sağlığı için önemlidir.

Cinsellik evrenseldir. Ancak her toplum onu kendi diliyle, kendi ritüelleriyle ve kendi değerleriyle şekillendirir. Önemli olan bu kültürel farklılıkların ardındaki insan haklarını, bireysel ihtiyaçları ve bilimsel gerçekleri gözden kaçırmamaktır. Ve unutmayalım, kültürler farklı olsa da haklar evrenseldir.

Bu yazı toplam 1573 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar