KKTC bir Afrika ülkesi mi?
Zengin ve yoksul…
Kapitalist vahşetin kuralıdır…
-*-*-
Kapitalizmde zenginler olduğu gibi elbette yoksullar ve orta sınıf falan da bulunabilir…
-*-*-
İyi bir sistem, aradaki gelir uçurumunun en aza indirilebildiği sistemdir diye düşünüyorum…
-*-*-
Kötü bir sistemin en bariz örneği ise dün okuduğum bir haberdeki örnektir…
-*-*-
Haber şöyle:
Afrika'nın en zengin 4 dolar milyarderinin, kıta nüfusunun yarısına denk gelen 750 milyon kişinin servetinden daha fazlasına sahip olduğu ortaya çıktı.
-*-*-
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam tarafından yayımlanan "Afrika'daki gelir adaletsizliği ve süper zenginlerin yükselişi" başlıklı rapor, kıtada gelir adaletsizliğinin hiç olmadığı şekilde derinleştiğini gözler önüne serdi.
-*-*-
Raporda, kıta nüfusunun üçte birinden fazlasına karşılık gelen 460 milyon kişinin aşırı yoksulluk sınırı altında yaşadığına işaret edilirken, aşırı yoksulluğun giderek arttığına vurgu yapıldı.
-*-*-
Kıtanın en zengin dört ismi, Nijeryalı iş insanı Aliko Dangote, Güney Afrikalı Johann Rupert ve Nicky Oppenheimer ile Mısırlı Nassef Sawiris olarak sıralandı. Raporda, bu dört ismin 57,4 milyar dolar servete sahip olduğu, bu rakamın, kıta nüfusunun yarısına tekabül eden 750 milyon kişinin toplam servetinden daha fazla olduğu aktarıldı.
-*-*-
Peki bu gelir adaletsizliği nereden kaynaklanıyor?
Siyasi irade eksikliğinden…
Rapor bunu da saptamış!
-*-*-
Afrika'daki hükümetler zenginlere karşı özel bir vergilendirme politikası uygulamıyor!
Veya tabii ki yine rapora göre, zenginler, servetlerini genellikle yurt dışına aktarıyor ve böylece vergi sisteminin dışında kalabilmeyi başarıyor…
-*-*-
Çözüm mü?
Çok basit!
Rapor diyor ki, “En zengin Afrikalılardan alınacak yüzde 1'lik ek servet ve yüzde 10'luk ek gelir vergisi, kıtada eğitim ve elektriğe ulaşım konusundaki sorunları çözmeye yetecek…”
-*-*-
Ne yazık ki KKTC’nin Afrika’daki bu insanlık dışı sistemden geri kalır yanı yoktur!
Halkın Partisi’nin devlet katkısı!
Halkın Partisi (HP) devlet katkısı alıyor muydu?
Alıyordu!
Peki şimdi bu katkı kesildi mi?
Kesildi!
-*-*-
Neden kesildi?
-*-*-
Maliye’nin maaş ödemek için aldığı borçları, yeni borçlarla kapatmaya çalışan ve devleti “geri ödenemeyecek” borç batağına sürüklemeyi başaran bakan, Gündem Kıbrıs’a konuştu ve “başsavcıya sorduk, görüş aldık, kestik “dedi!
-*-*-
Yani kesinti yasal!
Bakan dedi!
-*-*-
Peki, o zaman, bunca aydır bu partiye ödenen katkı ne olacak?
Eğer şu anda durduk yere Özdemir bakanın aklına gelip “yasadışıdır, kesiyoruz” diyorsa, gerçekten de yasadışıysa, o zaman daha önce ödenen katkıyı şimdi HP’den geri mi isteyecekler?
-*-*-
Yoksa Özdemir bakan – kendi sorumluluğundaki bu ihmalin bedelini cebinden mi ödeyecek!
-*-*-
Veya “nasıl olsa cevizcinin çuvalıdır, kimsenin de umurunda bile değildir” mi?
-*-*-
Gerçekten vatandaşa da şaşırıyorum doğrusu!
Özellikle borçlanmalara kimsenin, en başta da mevduatın yüzde 70’e yakının sahibi olan yüzde 3’lük zengin nüfusun ses çıkarmaması hayra alamet değil!
-*-*-
Devletin mevcut ekonomik çökmüşlükte, çok kısa bir sürede borçlandığı 14 milyar TL, geri ödenebilir bir miktar değildir!
Hesabını sormayacak mısınız?
Bilemedim vallahi!
Doğruluğunu kanıtlayamadığımız hiçbir haberi yazmayın!
Dünkü yazımızda hayatımda ilk kez genç bir insanın bana “amca” dediğinden söz ettim; bir çok arkadaşım aradı, yaştaşım, benzer durumlardan söz etti!
-*-*-
“Amca” mertebesine erişmiş ve yaklaşık 2 ay sonra 58 yaşında olacak olan ve dün resmi anlamda tam 36 senedir gazetecilik mesleğini kesintisiz yerine getiren biri olarak, genç meslektaşlarıma hitaben, çok basit bir örnekle, “doğruluğunu kanıtlamadığınız haberi asla yazmayın” diyeceğim…
-*-*-
Şu soruyu sorabilirsiniz; “Ama sen de dün Cevdet Yılmaz ve haliyle Ersin Tatar’ın, Tayyip Erdoğan tarafından görevden alınabileceğini yazmadın mı?”
Yazdım!
-*-*-
Siyasi yorum yazmak ve haber yazmak aynı olmamakla birlikte; benim yazdığım son derece doğrudur; Cevdet Yılmaz’ın koltuğunun sallanmakta olduğuna dair bilgi, çok güvenilir bir kaynaktandır; Tatar’ın adaylığının henüz Erdoğan tarafından onaylanmadığı ise kendi ağzından kanıtlanmış bir durum saptamasıdır… “Erdoğan’a soru soramam, o sorar ben yanıt veririm” diyen kendisidir ve adaylık konusunda “icazet alamadığını”, Nikos Hristodulidis’e söyleyecek kadar da dedikodu severdir!
-*-*-
Dedikodu!
Genç arkadaşlar, haberinizde “söylenti, dedikodu, duyum”a dayalı hiçbir şey olmamalıdır…
-*-*-
Siyasi yorumu bırakın; habercilikte doğru olan, olması gereken, “Doğruluğunu kanıtlayamadığımız hiçbir haberi yazmamak – yayınlamamak”tır…
-*-*-
Tek taraflı olmamak şarttır!
-*-*-
Bir adam geçenlerde “eski karım aracını üzerime sürdü, beni ezdi, ayağımı – kafamı kırdı ve polis de hiçbir şey yapmıyor” dedi…
Bu haberi yazanlar oldu!
-*-*-
Adamın tüm iddiaları haberde var, ama polis ve kadın ortada yok!
-*-*-
Sonuç!
Mahkemede kadın ve polis, bazı görgü tanıklarının da ifadeleri ile birlikte, olayın böyle olmadığını falan anlatıyor!
-*-*-
Kısacası, evet her şeyi, duyduğumuz gibi yazıyoruz! Doğru yapmıyoruz!
Bugün 11 Temmuz Basın Günü’ydü ve o günün adına, naçizane ricamdır, doğru olanı yapalım!
-*-*-
Sevgili Alihan Pehlivan’ın sorumluluğundaki Kıbrıs Türk gazetesinde dün bir haber vardı…
Haberde, “Bir yıl önce Kuzey Kıbrıs’ta emlakçılık yaptığı gerekçesi ile Güney Kıbrıs’ta tutuklanan Alman emlakçı Ewa Izabella Künzel’in, Rum hapishanesinde yemeğine fare koyulduğu iddia edildi” öne sürüldü…
-*-*-
Bu çok önemli bir iddia; çok büyük bir konu!
Kim iddia ediyor?
Kıbrıs Türk gazetesine yakın insanlar, gidip gazete personeline bunu anlatıyor…
-*-*-
Bu iddia, kesinlikle hapishane yönetimine veya bir yetkiliye sorulmadan yayınlanabilir mi?
-*-*-
Gelin bir de bu konuyu tartışalım!
Şimon Aykut’a da benzer durumda, benzer “işkenceler” yapıldığını, bizzat kendi ağzından, duruşma salonunda dinlemiş biriyim… Avukatları da, sağlığı çok bozuk olan Aykut’la ilgili benzer iddiaları duruşmalar sırasında dile getirdi, dinledim… (Tabii ki tercüman aracılığı ile)
-*-*-
Yine de “hapishane yönetiminden bilgi almaya çalışmak şarttır” diyorum!
-*-*-
Amma, sevgili Alihan Pehlivan, bu haberin sonuna bir “siyasi yorum” eklemiş ki, doğruluğun teyidine gerek yok!
Özetle diyor ki Alihan; “… 20 Temmuz’a sayılı günler kala eğer hala ortada bir devlet olduğunu söylüyorsak bu insanlara sahip çıkmamız gerekmiyor mu? Bu insanlar bu ülkedeki makamlara güvenip bu işlerin işine girmediler mi?”
-*-*-
Saptama çok doğru!
Ortada KKTC diye bir devlet yoktur; varsa bile acizdir!
Nokta!

KKTC, demokrasi, insan hakları, zengin – yoksul farkı ya da uçurumu açısından Afrika ülkelerinden çok da ileride değildir hatta belki de geridedir… Bunu tartışabiliriz de tartışamayacağımız bir konu; uzun zamandan beri, dün ve bugün de dahil, KKTC, Afrika’dan gelen toz bulutlarının acayip etkisi altındadır… Bir de bizim mahallede inşaatlar devam ediyor; artık arabayı yıkamaktan vaz geçtik!







