1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Kardeşimiz Cemal, çok erken gittin, seni asla unutmayacağız...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Kardeşimiz Cemal, çok erken gittin, seni asla unutmayacağız...”

A+A-

Baf’tan göçmen gelerek Makrasiga’da (İncirli) Fotini Papadopulu’nun ailesinin evine göçmen olarak yerleşen ve 1974 sonrası bu evde yaşayan Cemal Öğmen’in vefatı, Kıbrıslırum arkadaşlarını üzdü...

Fotini Papadopulu arkadaşımız, bizi de rahmetlik arkadaşı Cemal Öğmen ve değerli eşi Gülnasip Öğmen’le de tanıştırmıştı... Fotini Papadopulu, Cemal Öğmen’in vefatı üzerine sosyal medyada Sol Grubu’nda şöyle yazdı:

“Değerli arkadaşımız, kardeşimiz Cemal Öğmen, 65 yaşında vefat etti... Bugün onu (14 Ağustos 2021) Mağusa’da defnedeceğiz...

Cemal’ın esas köyü Baf’ın Anadyu köyü idi, 1975 yılında henüz 18 yaşında iken bir otobüse bindirilmişti Kıbrıslıtürk göçmenlerle birlikte ve otobüs onları Makrasiga denen köyde indirmişti...

Bana “Ben hayatımda bu köyün adını hiç duymamıştım bile” demişti... “Evet, köyün güzeldir ancak Anadyu daha da güzeldir” demişti...

Ben de ona, “Bunlar bir göçmenin sözleridir” demiştim...

Ancak gerçekten de Anadyu’ya birlikte gidince çok güzel bir köy görmüştük...

Makrasiga’da köylüsü Gülnasip hanımla evlenmiş ve üç çocukları ve dört torunları olmuştu. Benim annemle babamın evine evlenmişler ve orada yaşamışlardı...

1997 yılında bir delegasyonun üyesi olarak işgal altındaki toprakları ziyaret ettiğim zaman, köyüme de gitmiştim. Evime gittiğim zaman Cemal ve Gülnasip ve kızları Berna beni kucaklamışlar ve beni rahatlatıcı sözler söyleyerek evimize almışlardı... Her ikisi de çok iyi Rumca konuşuyordu...

2003 yılında barikatlar açıldığı zaman annemle babam evlerini görmeye köylerine gitmişlerdi, Cemal bizi çok sıcak biçimde karşılamış ve evimizin anahtarını babama vermişti...

“Mastre Andrea” demişti, “al bu senin evinin anahtarıdır, ne zaman canın çekerse gel...”

Babam bu jestten çok etklenmişti ve ona “Bu ev artık senindir... Bir çözüm bulunduğunda bakarız artık” demişti... O zamandan beridir tüm ailemizle onların tüm ailesi çok iyi ilişkiler içerisindedir. Cemal’ın ailesi, bizim de ailemiz olmuştur: Paska’yı Larnaka’da, Bayram’ı da Makrasiga’da kutluyoruz... Düğünlerde, doğumgünlerinde, cenazelerde orada ve burada bir araya geliyoruz...

Sevgili Cemal, bazı Kıbrıslırum faşistler 1864 yılında senin kardeşini öldürmüşlerdi, buna karşın Kıbrıslırumlar’a karşı kin tutmamıştın, “Kıbrıs’ta bu kötülükleri yapanlar bir avuç insandır” diyordun bize...

Sevgili kardeşimiz Cemal, çok erken gittin ama seni asla unutmayacağız! Birlikte geçirdiğimiz güzel anları hatırlayacağız, neşeli olduğun zaman Rumca şarkılar söyleyip ne güzel dansettiğini ve birlikte ne güzel eğlendiğimizi unutmayacağız...

Seni bugün Anadyu’dan uzakta bir yere defnediyoruz ancak senin için tüm Kıbrıs senin vatanındı...”

Fotini Papadopulu’nun eşi Florakis Pitsulludis ise, şöyle yazdı sosyal medya sayfalarında:

“İyi yolculuklar arkadaşımız, kardeşimiz Cemal Öğmen...

Artık senin zeybekiko oynayışını göremeyeceğiz, Kazancidis, Angelopulos, Bitikotsis’ten şarkılar söylemeni dinleyemeyeceğiz – sen bize bunların 60’lı ve 70’li yılların halk şarkıları olduğunu, bunlarla büyüdüğünü ve Juke Box’lardan bunları dinleyerek öğrendiğini anlatmıştın...

Senin konuşmanı, tartışmanı, eplenmeni gördükçe, kendini nasıl ifade ettiğini izledikçe, evet diyorduk, böylesi Kıbrıslılar varolduğu için umut vardır bu topraklarda, senin gibi insanlar varolduğu için ortak kültürümüz sürdürülüyordu... Üç kez göçmen olmuştun – Kıbrıslırum milliyetçiler ve faşistler tarafından buna zorlanmıştın... Mamundalı’ydın, oradan Asproya’ya, Asproya’dan Anadyu’ya göçmen gitmiştin, Anadyu’dan da bir kez daha, bu kez Mağusa’ya bağlı Makrasiga’ya göçmen gitmiştin, bu kez de Kıbrıslıtürk faşizmi, taksim suçunun tamamlanmasını sağlıyordu...

Acımasız Kıbrıslırum faşistler, 18 yaşındaki erkek kardeşini, sırf Rum olmadığı için öldürmüşlerdi, onu sizin bağınızda iken yakalayıp korkakça öldürmüşlerdi...

Ama sen yine de anlıyordun ki tüm Kıbrıslırumlar katil değildir, tıpkı tüm Kıbrıslıtürkler’in katil olmadığı gibi... Ve sen bizi affediyordun, affedebiliyordun...

“Eğer halkımızın çoğu bizim gibi olsaydı, Kıbrıs bir cennet olurdu” demiştin bize...

Bölünmüş bir adanın acısıyla ayrıldın adamızdan, Cemal sen ve biz, bizimle birlikte kaybolacak olan bir dünyanın insanlarıyız, bizim dünyamız birlikte barış içinde varolabileceğimiz bir dünyaydı...

Biliyorum ki çok sevdiğin Baf’ta dolanıp duracaksın, küçükken bir panayırda gittiğin Bakire Meryem’in yerine gitmek istediğini söylemiştin bana...

Hoşçakal kardeşim...

İyi geceler Cemal...

Belki bir gün buraları düşünü kurduğumuz bir ülkeye dönüşür?...”

111-010.jpg

 


“Tarihle hesaplaşmamız...”

Ulus Irkad

Osmanlı adayı İngilizlere kiraya verirken aslında tüm mallarını ve sorumluluklarını da İngiliz Hükümeti’ne terketmişti diye belgelerde bazı ibareler çıkarmaktayız. Vakıfların Türkiye Cumhuriyeti sonrasında da pek tartışılmaması aslında Kıbrıs’ta da vakıf denilen mal varlıklarının İngiliz otoritelerinin söz sahibi olmalarını getirmişti. “Vakıfların İdaresi devlet başkanına bağlı olduğuna göre artık Kraliçeye bağlı olmalıdır” şeklinde yorumlamalar yapılmış ve Vakıf mallarının birçoğuna da el konulup da itiraz sesleri yükselmeyince mallar elbette el değiştirmişti. Görülen o ki, maalesef Kıbrıs İngiliz’e kiralanırken toplum liderleri bu konuda ortaya itiraz koyamamışlardır (Bana verilen bilgilerde bu konuda tek itirazın Baflı Kıbrıslıtürk Lider Dr. İhsan Ali tarafından 1930’lu yılların içinde yapıldığı ama 1930’lu yıllardaki Kıbrıslıtürk liderlerin onu hain nitelemeleri ve Toplum lideri olmadığı konusunda İngiliz Hükümeti’ne bilgi vermeleriyle Dr. İhsan Ali’nin itirazları etkisizleştirilmiştir). Bulgaristan, Balkanlar ve Afrika gibi yerlerde de vakıfların Osmanlı olarak kalıp kalmadıkları da esasında bilinmiyor ve bilindiği gibi bu ülkelerde bağımsızlıklar ilan edildikten sonra Türkiye’ye oradaki Türk malları konusunda bir masraf ödenmiştir.  Birçok Osmanlı ülkesi ve Kıbrıs’ta Vakıflar Dini Kuruluşlar oldukları için, Osmanlı hukuk sistemi içerisinde, “Padişah en yüksek dini idareci de olduğundan dolayı, Şeriye ve Evkaf bakanlıkları da bulunmasına karşın, bu kurumların idaresi, son tahlilde doğrudan doğruya padişaha bağlıydı. İngiliz yönetimi, bu durumu argüman yaparak, “vakıfların idaresi devlet başkanına bağlı olduğuna göre artık kraliçeye bağlı olmalıdır” mantığı ile evkafa el atmanın hukuksal zeminini kendince bulduğunu düşünmüştür.” (Beratlı, 2020, 84).

14 Ağustos 1878’de Tarabya’da imzalanan Kıbrıs malları konusundaki Ek Madde’de aşağıdaki cümleler dikkat çekmekteydi:

“Mahlul ve intikal tapular da dahil olmak üzere, 4 Haziran Konvansiyonu’nun Ek’inin bahsi geçen dördüncü maddesi belirtilen  Osmanlı tahtı ve devletine ait bütün emlak ve araziler, bir sonraki mali yıldan başlayarak, Kıbrıs’ın Britanya İdaresinde olduğu her yıl, Britanyalı majestelerinin devleti tarafından majesteleri sultanın devletine yıllık ödenecek 5000 sterline tahvil edilecektir. 22 Ocak, 3 Şubat 1879’da İstanbul’da düzenlenmiştir.

A.H. LAYARD CARATHEODORY”

Bu arada Birinci Dünya Savaşı ile Kıbrıs’ın Britanya’ya ilhakı ve de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu da dünya konjöktüründe yeni andlaşmalara ve hukusal kavramlara da etki etmişti. Yukarıdaki belgelerde Kıbrıs İngiliz İdaresi’ne kiralanırken Vakıf Malları’nın da (Padişahın da  Vakıfların en son söz sahibi olması anlamında kullanılarak, u.ı.) İngiliz Devleti’nin Andlaşma ile söz sahibi yapılması, dolayısıyla Maraş topraklarına sahip olması yukarıda üstü kapalı da olsa belirtilmiyor mu?

Şunu da ortaya koymamız lazım ki Osmanlı’daki toprak sistemi de kuruluşundan bir müddet sonra bozulmuş ve araya aracıların, vergi memurlarının girmesiyle bir çok susitimale uğramıştı. Osmanlı Devleti maalesef bu çıkarcı çevrelere boyun eğince elbette toprak sistemi ve de hayır işleri için ortaya çıkan Vakıfları da bu çıkarcı çevrelerin elinde heba olacaktı:

“Osmanlı’daki esas bozukluklar toprak sisteminde düzenin bozulmasıyla başlamıştı: Fakat, bir defa oyturuk hayata yerleşip, hakim sınıf-üst insan olmanın zehirleyici zevkine ve rahatına alışınca, eski idealist gaziler, dünyada “ipiyle kuşağından” başka şeye değer vermeyen dövüşken ilbler, efendileşmeye başladılar. Arkası gelmeyen bir sürü lüks ihtiyaçlara kapıldılar. Eski, eşit insan anlayışlı göçebe ilbler olmaktan çıkıp, yavaş yavaş imtiyazlı kast haline geldiler. Küçük üretimin dağınıklığından ve aczinden faydalandılar. Göçebe kanaatkarlığı kayıp oldukça, derebeyi zorbalığı, yalnız sultanlara değil, Tanrı’ya karşı bile başkaldırır oldu. Ve din emirlerine rağmen resmen aldı yürüdü.

Neticede ; Osmanlı topluluğu değil sosyalizme, hatta kapitalizme dahi gidemedi. Kendine has bir derebeyliğe yuvarlandı...” (Dr. Hikmet Kıvılcımlı, 2007, 398).

Gene Kıvılcımlı aynı eserinin 408. Sayfasında şunları yazmaktaydı:

“Bu niçin ve nasıl böyle oldu? Dirlikçilerin soysuzlaşması ile. Tekrarlamaktan usanmayalım: İlk Osmanlı “gazileri”, sahici ilb kaldıkları müddetçe, dünya malında gözü olmayan, tok gönüllü, faziletli birer idealisttiler.

Fakat, bu ilk barbar sadeliği ve kuvvetli çok sürmedi. Fethettikleri yerlere ilkin tutumluluk ve doğruluk bakımından örnek olan İLB’ler, yerleşip kökleştikçe, kendilerinden evvelki saltanatların efendilerine özendiler. Rahat, ihtiyaçları çoğalttı. Hakimiyet ve işsizlik lüks ve sefahatı arttırdı...” (Sf. 408)

Kıbrıs’a Vali gelenlerin Kıbrıs insanlarından topladıkları vergiler ve valilik görevinin de ihale usülü ile açık artırmayla en fazla vergi toplayacakları ve Osmanlı’ya verecekleri para konusunu  gene Excerptra Cypria adlı kitabın içerisinde okumaktayız (Cobham, 2013, 382):

“Kıbrıs Valiliği, ne Paşa ne de Nicotia’daki geçici görevi sırasında edindiği servete yaraşır başka rütbeye benzemez. Valilik, önceden belirttiğimiz gibi açık artırmada en yüksek teklifi verene Capudan (Kapudan) Paşa tarafından yıllık olarak satılan bir şeref payesidir.  Bu makamın getirdiği masraflara karşılık, tamamen boşuna hava atmaya ve sınırsız açgözlülüğe ayrılan bir yıllık egemenlik onu bekleyen tek şeydir”

Kıbrıs tarihine eleştirel olarak bakılmaz ve Osmanlı tarihi eleştirilmez şeklinde düşünürsek sanırım yanlış teşhislerle yanlışa doğru da gitmek ve “Her zaman haklıyız” denerek yanlış adımlar atmak da olasıdır. Bilhassa Kıbrıs belgelerinde gizli kalmış bazı maddeler bizlere Osmanlılar konusunda hatta, Kıbrıslıtürklerin vakıflarının yitirilmesinde de yeteli bilgileri verecektir.

 

KAYNAKLAR

Beratlı, Nazım (2020) Kıbrıslı Türk Siyasi Tarihi-1878-1983-Başlangıçtan KKTC’ye, Khora Yayınları, Lefkoşa.

Kıvılcımlı, Hikmet (1935) Osmanlı Tarihinin Maddesi, Sosyal İnsan Yayınları, İstanbul.

Hill, George (2010) Kıbrıs Tarihi-Osmanlı ve İngiliz İdaresi Dönemi-1571-1948, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

(YENİÇAĞ – Ulus IRKAD – 13.8.2021)

Bu yazı toplam 2001 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar