1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “İntikam güdüsüyle hareket edilmesin!”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“İntikam güdüsüyle hareket edilmesin!”

A+A-

Filistinli ve İsrailli kadınların ortak örgütü “Women Wage Peace” yani “Kadınlar Barış için Mücadelede” son günlerde yaşanmakta olan savaşla ilgili olarak ortak bir açıklama yaptı ve “İntikam güdüsüyle hareket edilmesin!” dedi.

Açıklamayı okurlarımız için özetle derleyip çevirdik:

***   Yaşadığımız acı, şok ve kaybı tarif edecek sözcükler mevcut değildir. Doğanın ortasında neşe içerisinde bulunan genç insanların hayatlarını kan gölüne dönüştüren ve anne-babalarının kucakladığı dehşet içindeki çocukları katleden teröristlerin kötülüğü ve zulmünü insan nasıl kaldırabilir? Bu katillerin elleri Yahudiler, Araplar, İsrail yurttaşları ya da yabancı yurttaşlar arasında herhangi bir ayırım yapmamıştır. Böylesi canice eylemlerin hiçbir gerekçesi olamaz...

***  “Kadınlar Barış için Mücadelede” örgütümüze dahil olan hepimiz, Yahudiler ve Araplar olarak öfkeliyiz, yas tutuyoruz ve kaygılıyız. Kadınlarımız sevdiklerini kaybettiler. Teröristler evlerinde dolanırken, kadınlarımız saatler boyunca gözaltında tutuldular. Kadınlarımız kaçırılmış ve Gazze’ye götürülmüştür. Sevdiklerimizin hiçbirini terketmeyeceğiz. Hükümetten talebimiz kaçırılan annelerimizin, babalarımızın, çocuklarımızın, ninelerimiz, dedelerimiz ve askerlerimizin geri getirilmesidir. Kalplerimiz, ızdırap içindeki aileleriyle birliktedir ve binlerce yaralıya da acil şifalar diliyoruz...

***  Batı Şeria’da da, İsrail içerisinde de, ne Araplar’a, ne de Yahudiler’e karşı şiddete başvurulmamasını güvence altına almalıyız... İntikam güdüsüyle hareket etmemeliyiz! Paniğe kapılmamalıyız! Bu zorlu dönemde hepsimiz de insaniyetimizi korumalıyız!

***  Gazze’deki analara barış için elimizi uzatıyoruz ve umuyoruz ki uzatığımız eli sıkarlar... Gazze’deki anneler evlatlarına bakmalıdır ancak İsrail’den kaçırılmış olan insanların güvenliğini ve ailelerinin kollarına geri dönebilmeleri için iadelerini talep etmelidirler. Tüm taraflardan anneler ve kadınlar böylesi bir kabusu destekleyemez...

***  Ülkeyi zor günler yönetiyor. Savaş bittikten sonra, tüm kurbanları defnettikten sonra, çatışmayı “idare” etmeye devam edemeyiz. Bugün çok net biçimde bu görülmektedir. Bu çatışmanın siyasi çözümü için harekete geçmeliyiz çünkü bunun bedelini artık ödeyemeyecek durumdayız...

***  Güvenlik güçlerinin ve askerlerin güvenliği için de duacıyız ve tüm yaralılara da acil şifalar diliyoruz... En büyük dileiğimiz bu kabusun sona ermesi ve evlatlarımızı güvenlik ve özgürlük içerisinde yetiştirmemizdir. Kendinizi ve ailenizi güvenlik içerisinde tutmanızı diliyoruz...

 

ANNELERİN ÇAĞRISI...

Filistinli ve İsrailli annelerin bir araya gelerek oluşturmuş olduğu “Kadınlar Barış İçin Mücadelede” örgütü, bundan önce de “Annelerin Çağrısı” başlığıyla bir kampanya başlatmıştı. Bu çağrıda şöyle deniyordu:

***  Bizler tüm yaşlardan İsrailli ve Filistinli kadınlar olarak evlatlarımız ve gelecek kuşaklar için barış, özgürlük, eşitlik, haklar ve güvenlikle dolu bir gelecek için insani özlemimizle birleştik.

***  İnanıyoruz ki bu ortak özlemimizi uluslarımızın çoğunluğu da paylaşmaktadır. O nedenle liderlerimizinn bu çağrımıza kulak vermelerini ve bu uzun ve acı verici çatışmaya siyasi bir çözüm bulma kararlılığıyla ve belirli bir zaman çerçevesiyle derhal barış görüşmeleri ve müzakerelere başlamalarını istiyoruz.

***  Tüm uluslardan insanlara, Filistinliler’e ve İsrailliler’e, bölge halklarına da çağrıda bulunuyoruz ve bu çatışmanın çözümü için desteklerini sergilemelerini istiyoruz.

***  Dünyadan kadınlara da çağrıda bulunuyor ve kendimiz, evlatlarımız ve bölge halkları için barış, güvenlik, refah, insanlık onuru ve özgürlük içeren bir gelecek talebimizi desteklemelerini istiyoruz.

***  Tüm dünyadan ister genç, ister yaşlı olsunlar, dini liderlere, toplumlarında etki yapabilecek kişilere, toplum liderlerine, eğitimcilere ve bu konuyu kendilerine yakın hisseden tüm barışseverlere, seslerini sesimize katmaları çağrısı yapıyoruz...

***   Liderlerimizi bu sesi ve bu sesle ifade edilen halkların istencini duymaya, çatışmayı çözmeye ve kimseyi dışlamayan, adil bir barışa ulaşmaya çağırıyoruz. BM’nin 1325 sayılı Kararı çerçevesinde müzakere sürecinde başarılı bir uzlaşmaya varılıncaya kadar aktif bir rol oynamakta kararlıyız.

***  Liderlerimize cesaret ve vizyon sahibi olmaları ve hepimizin özlediği bu tarihsel değişimi gerçekleştirmeleri çağrısında bulunuyoruz. Ellerimizi kararlılık ve ortaklıkla birleştiriyoruz, halklarımıza umudu yeniden verebilmek için...

 

KADINLARI NELERİ SAVUNUYOR?

***  “Kadınlar Barış için Mücadelede” örgütü geniş bir hareket, siyasi açıdan herhangi bir partiye bağlı değiller ve savaşları önlemeye, İsrail-Filisin çatışmasında şiddetten uzak, saygıya dayalı ve karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm için çalışmaya bağlılar. Kadınların müzakere süreçlerinin tüm aşamalarına atkif biçimde dahil olmasını savunuyorlar.

***  Hareketin on tane çalışma prensibi var...  Hareketin tüm eylemleri, İsrail-Filistin çatışmasının müzakereler yoluyla çözümünde kadınların tam katılımına hizmet etmeli. Böylece hareketin yıllık programına öneri yapacak kadınlar, her bir etkinlik için bu yöndeki gerekçelerini sunmalılar...

***  Hareket, siyasi liderleri eleştirmekten kaçınıyor ve daha çok barışçıl bir çözüme yönelik müzakerelere doğru olumlu eylemleri destekliyor. Bu yaklaşımın nedeni, siyasi bir anlaşmaya yol açabilecek eylemlerin mümkün olduğuna inançtır.

***  Hareket, siyasi görüşleri ne olursa olsun, insanların çoğunu bir konsensüs çerçevesinde bir araya getirmeye çalışıyor çünkü herkesin ortak çıkarı, özlemi ve ihtiyacının, çatışmanın barışçıl çözümünde yattığına inanıyor. Herhangi bir siyasi partiye destek vermiyor ve herhangi bir birey veya parti için herhangi bir kampanyaya da katılmıyor.

***  Kadınlar hareketin öncülüğünü yapıyor ancak bu sivil toplum insiyatifi, kadınlara da, erkeklere de açık. Bunun nedeni kadınların genel olarak siyasi alanda hala eksik temsil edildiklerine, kadınların liderliğinin aktif biçimde desteklenmesi gerektiğine ve kadınların müzakere süreçlerine özgün bir katkı yapabileceklerine inanmaları...

***  Hareket için anahtar sözcük pragmatizm... Çok farklı ideolojilerden gelen kadınlar, bu harekette bir arada bulunuyor. Tüm farklılıklarına karşın, ortak hedef için birlikte çalışmanın yollarını buluyorlar.

***  Hareket, barışın kalıcı olabilmesi için daha fazla partnerin sürece dahil edilmesi ve farklı seslerin de buna dahil olmaları gerektiğine inanıyor. Hareket bu çerçevede farklı nüfus gruplarının ihtiyaçlarını ve bir barış anlaşmasına yönelik temkinli hallerini anlamaya çalışıyor ki bu grupların harekete geçirilmesinde en iyi yöntemin ne olduğunu bulabilsin. Bu çerçevede hareket tek bir formül ya da yöntem kullanmıyor, kimseyi de tek bir gerçek varmış gibi ikna etmeye kalkışmıyor.

***  Hareket, insanların geniş bir sosyal harekete katılma nedeninin, hareketteki bireyler değil, hareketin hedefleri ve prensipleri olduğuna inanıyor. Bu yüzden hareketteki görevler rotasyon usülüyle yapılıyor ve tüm üyeler karar süreçlerinin parçası olabiliyor.

***  “Kim önerdiyse, o uygulamalı” sloganı da hareketin temel sloganlarından. Bu, kadınların sorumluluk alarak liderlik yeteneklerini geliştirebilmeleri için teşvik ediliyor. Bir fikri ortaya atan şahıs, diğer üyelerin yardımıyla bunu uygulamaya koymaya teşvik ediliyor.

***  Hareket ister fiziksel, ister sözlü olsun, her türlü şiddete karşıdır ve her daim, yasalar çerçevesinde hareket ediyor.

sayfa-17-filistinli-ve-israilli-kadinlarin-ortak-baris-eylemlerinden-biri.jpgFilistinli ve İsrailli kadınların ortak barış eylemlerinden biri...

https://www.womenwagepeace.org.il/en/

 

(Women Wage Peace’ten derleyip özetle çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

 

 


“Kadın bedeni “savaş ganimeti” değildir...”

 

Evrim KEPENEK

 

“Bize, kızımızın Filistinlilerle birlikte arabada baygın haldeyken ve Gazze Şeridi'nde dolaştırıldığına dair bir videosu gönderildi. Sizden bize herhangi bir yardım veya haber göndermenizi rica ediyorum. Çok teşekkür ederim.”

Almanya’dan bir anne, İsrail'deki bir müzik festivalinde Hamas güçleri tarafından kaçırıldığına inandığı kızı hakkında bilgi almak için gözyaşları içinde yardım çağrısı yaptı. Anne, kızının bir kamyonetin arkasında sokaklarda gezdirildiği bir video gördüğünü söyledi.

Önce sosyal medyaya, ardından haberlere yansıyan bu sözler; ülkeler, kişiler, daha açıkçası çatışan taraflar ayırt etmeksizin, savaşlarda kadın bedeninin de bir çatışma alanı olarak görüldüğünü bir kez daha gösterdi.

(NOT: Evrim Kepenek’in sözünü ettiği Hamas tarafından kaçırılıp çıplatılarak bir arabada dolaştırılan genç kız, Alman kökenli Şani Luk. Annesi Ricarda Luk, Alman BİLD gazetesine yaptığı açıklamada kızının Gazze’de bir hastanede tutulduğunu, durumunun ağır olduğunu bildirdi. Şani Luk, Supernova adlı müzik festivaline katılmak üzere Gazze yakınlarındaydı ve Hamas tarafından kaçırılmış bulunuyor... S.U.)

Bir kez daha diyorum, çünkü aslına bakarsanız biz, Türkiye’de yaşayanlar, kadın bedeni üzerinde yeni bir cephe açıldığı, ölüye saygısızlığın yapıldığı vakalara tanığız.

Muş’ta Ekin Van’ın çıplak bedeninin sokağa bırakılması, 19 Aralık 2015’te Silopi’de Taybet Ana’nın ölü bedeninin yedi gün boyunca sokakta bekletilmesi…

Kim bilir belki de Hamas’ın bir kadının cansız bedenine yaptığı işkenceye sert sözlerle tepki gösterenler,  Türkiye’deki bu örneklere sessiz kalmayı tercih ettiler.

Tıpkı bir zamanlar Avrupa’nın göbeğinde Sırp askerlerinin Bosnalı kadınlara yönelik cinsel saldırısını da birilerinin görmediği gibi.

Çok da geçmişe gitmeye gerek yok aslında, savaşlarda ölü veya değil kadın bedenine yönelik saldırılarla güç gösterisinin yapıldığı çatışmalardan biri de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıydı.

“Bana tecavüz eden Rus askeri oğlumla aynı yaştaydı..." Ukraynalı bir kadına ait bu sözleri hatırlayanlarınız vardır.

Oysa savaşlarda insani değerlerin korunmasını mevzuata bağlayan uluslararası sözleşmeler de mevcut. Cenevre Sözleşmeleri gibi.

2 Ağustos 1949'da Cenevre'de imzalanan sözleşme, geçtiğimiz yüzyılın en önemli başarılarından biri olarak kabul ediliyor.

Savaşın kurallarının belirlenmesi ve savaş mağdurlarının korunması bilinciyle toplanan uluslararası konferans sonucunda imzalanan dört sözleşme bugün insancıl hukukun en temel belgelerini oluşturuyor.

Silahlı çatışma mağdurlarının korunmasına yönelik kurallar getiren Cenevre Sözleşmeleri'nde yer alan ağır ihlallerin bazıları şöyle:

Kasten öldürme, işkence ya da insanlık dışı muamele, kasten ciddi yaralanmalara yol açma, askeri gerekliliğin haklı kılmadığı, hukuka aykırı ve keyfi olarak gerçekleştirilen yıkım ve mülkiyete el konulması, bir savaş esirini ya da korunan birini yabancı kuvvet emrinde hizmete zorlama, bir savaş esirini ya da korunan bir kişiyi adil ve olağan yargılanma hakkından kasten mahrum etme…

 

 “Yaşarken eşit görülmeyenler, ölünce de eşitlenmiyor”

Türkiye Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi gönüllüsü Hişyar Özsoy da çatışan tarafların Cenevre Sözleşmeleri’ne uymadıklarına dikkat çekiyor: “Sadece bu savaşta değil, sadece Filistin ve İsrail arasında değil, savaşlar başladığında bu böyle oluyor. Yaşarken eşit görülmeyen insanlar, öldüklerinde cansız hallerinde bile eşitlenmiyor.”  “Hamas’ın cansız Avrupalı bir kadına yaptıkları elbette gündem olmalı” diyen Özsoy, toplumun iki yüzlü yaklaşımına dikkat çekiyor aslında diyor ki: “Biz bu neden gündem oldu demiyoruz. Şöyle soralım, bu kadın Filistinli olsaydı bu kadar gündem olacak mıydı? Yıllardır Filistinli kadınlara yapılanlar da benzer. Bu bir öç alma durumu değil, tabii fakat neden bir eşitsiz durum bu kadar gündem olurken başka ihlaller gündem olmuyor? Tüm cenazeler, ölüler saygıyı eşit yaklaşımı hakkediyor…” “Türkiye’de Kürt kadınlara yapılanlar gündem olunmuyor. Çatışan tarafların kim olduğuna bakılmaksızın uygulamaya karşı çıkmak gerekiyor. Filistin halkının yıllarının yaşadığı acıları da bilerek söylüyorum, Filistin halkına yapılanlara da karşı çıkıyorum…”

"Düşmanı insan gibi tanımlamıyor"

 İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın Gazze’nin “tamamen kuşatılacağını” açıkladığını ve “Gazze Şeridi’nde tam bir kuşatma emri verdim. Elektrik yok, yiyecek yok, gaz yok, her şey kapalı. Hayvansı insanlarla ve buna göre hareket ediyoruz” sözlerini hatırlatan Özsoy, cenazelere “leş” gibi bakıldığını hatırlatıyor:

“Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nde biz, siyasi kimliği, etnik kimliği ne olursa olsun hiç kimsenin cansız bedenine işkence edilemeyeceğini savunuyoruz. Savunma Bakanı’nın bu açıklamasından insanların hayvan gibi görüldüğünü anlıyoruz. Öte yandan Hamas’ın kadınlara yaptığı işkenceler de korkunç. Erkeklerin çıkardığı savaşlarda, erkekler çirkinliklerini kadın bedeni üzerinde kusuyorlar. Erkeklik militarizmle kol kola ilerliyor…”

“Savaşta verilen ilk kayıplar hakikatlerdir” ezberimizde, buna bir ek daha yapmak gerekiyor: Kadınlar savaş ganimeti değildir.

 

Bazı veriler

* Kendisi de IŞİD üyelerinin cinsel saldırı mağdurları arasında yer alan Nadia İnisiyatifi Başkanı da olan Nadia Murad’ın verilerine göre 2014'ten bu yana cinsel saldırıya uğrayan 6.500 Ezidi kadın ve kız çocuğu var. IŞİD’in Şengal’i işgal sırasında kaçırılan 2500 Ezidi kadının da akıbeti bilinmiyor.

* Ukrayna İnsan Hakları Komiseri Lyudmyla Denisova, Mayıs 2022’deki açıklamasında yalnızca Nisan ayının ilk iki haftasında Ukraynalı kadınlara yönelik 400 cinsel saldırı vakasının kaydedildiğini söyledi.

* Bosna Savaşı’nda işlenen cinsel suçların görece erken bir sürede başladığı görülüyor. Yapılan araştırmalar, ilk cinsel saldırıların savaşın henüz başladığı 1992 yılında görüldüğünü ortaya koyuyor. 

* Hatta 1992 yılının Ağustos ayında 94’ü Bosna’da olmak üzere toplam 105 toplama kampı, esir alınan kadınların sistematik tecavüze maruz bırakıldığı 14 de genelev bulunuyor. Sadece 5 ayda bu kadar örgütlü hale gelinmesi ve kampların, genelevlerin tek tip şekilde yaygınlaştırılması önceden planlandığını gösteriyor.

*Bosna’da cinsel suçların bilançosu, maruz kaldığı saldırıyı açıklayamayan kadınlar nedeniyle tahmini olarak açıklanabilir. Genel kabul gören 20-50 bin aralığında kadın, tecavüz mağduru.

* 1937 yılında Çin'de yaşanan Nankin Katliamı: Japon askerleri psikolojik üstünlük kurmak için yüz binlerce kadına işkence yaptı ve onlara tecavüz edip katletti. En az 20 bin kadın ve kız çocuğunun mağdur olduğu, Japon askerlerinin 12 yaşındaki minik kız çocuklarına bile tecavüz ettiği belgelendi.

* 1994 yılında Ruanda'da yaklaşık 100 gün boyunca yaşanan olaylarda ülke nüfusunun 10'da 1'i öldürüldü, toplamda 500 bin kişiye tecavüz edildi.

(BİANET.ORG – Evrim KEPENEK – 10.10.2025)

sayfa-16-alman-kokenli-sani-lukun-durumunun-agir-oldugu-bildirildi.jpg
Alman kökenli Şani Luk'un durumunun ağır olduğu bildirildi...

Bu yazı toplam 874 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar